Bütün dünya 'Atiye' ile Türkiye'yi daha iyi tanıyacak
İddialı kadrosu ve farklı konusuyla aylardır merakla beklenen, Netflix’in ikinci Türk yapımı ‘Atiye’ 27 Aralık’ta başlıyor. Dizi iki sezon ve her sezon sekiz bölümden oluşuyor. Alışılmışın dışında, standartları yukarı çekecek bir proje olan ‘Atiye’nin başrol oyuncularından Melisa Şenolsun ve Metin Akdülger ile bir araya geldik. Oya Çınar/ oya.cinar@posta.com.tr
İddialı kadrosu ve farklı konusuyla aylardır merakla beklenen, Netflix’in ikinci Türk yapımı ‘Atiye’ 27 Aralık’ta başlıyor. Dizi iki sezon ve her sezon sekiz bölümden oluşuyor. Alışılmışın dışında, standartları yukarı çekecek bir proje olan ‘Atiye’nin başrol oyuncularından Melisa Şenolsun ve Metin Akdülger ile bir araya geldik.
‘Atiye’ 27 Aralık’ta başlıyor. Sizi de Cansu ve Ozan karakterinde izleyeceğiz. Kim bu ‘Atiye’? Ve bize ne söylemek istiyor?
Metin Akdülger: “Kim bu Atiye?” sorusu aslında hikayenin merkezindeki soru. Kendi kimliğini oluşturmuş bir sanatçı olan Atiye’nin, konforlu bir hayat yaşarken kendi iç sesini dinleyip o sese doğru gitmesinin ve sonuçta da kendi yolunu çizmesinin hikayesini izleyeceğiz.
Melisa Şenolsun: Atiye başarılı bir ressam. Onun kendi hayatını keşfedişini izlerken aslında bizim hayatımızda da bu keşiflern ne kadar çok karşılığı olduğunu ve bunu yaşarken kaçırdığımız şeylere dikkat etmemiz gerektiğini de anlatıyor. Benim için ‘Atiye’ biraz sorgu üzerine bir dizi. Herkesin gerçeklik algısını yeniden sorgulayan bir iş oldu.
HEPİMİZİN İÇİNDE KOCAMAN BİR BOŞLUK VAR, HEPİMİZ O BOŞLUĞU DOLDURMAYA ÇALIŞIYORUZ
Cansu ve Ozan’a gelirsek…
M.A.: Ozan ve Cansu, Atiye üzerinden buluşan iki insan ve onun geçirdiği değişimden benzer şekilde etkileniyorlar. Yaşadığımız coğrafyada ataerkil bir dilde yetişen biri. Atiye’nin konforlu hayatının bir parçası.
M.Ş.: Cansu ailesi tarafından evlat edinilmiş ve bunu bilerek büyümüş. Bu durum hiçbir zaman aile için de Cansu için de önemli olmamış ama bu durumun Cansu’nun bir sürü duyguyu bastırmasına yol açtığını ve bununla baş etme yöntemi olarak da hayatla dalga geçmeyi seçtiğini görüyoruz. Çok yüksek enerjili ve dolu dizgin bir genç kadın. Hikaye aktıkça Atiye’nin değişimiyle birlikte onun da değişimini göreceğiz.
Cansu tam da bu nedenlerle ileride tehlikeli bir karaktere dönüşebileceğini düşündürüyor…
M.Ş.: Aslında hepimizin içinde kocaman bir boşluk var ve hepimiz hayatımız boyunca o boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Kendi bütünümüze kavuşmak istiyoruz. Kayıpları olan insanların daha tehlikeli veya meyilli olduğunu düşünmüyorum. O boşluğu neyle dolduracağın çok önemli. Boşluğu neyle dolduracağını bilemeyen insanların daha ‘tehlikeli’ olabileceğini gözlemledim. Cansu o boşluğu, eksikliği aşkla, sevgiyle doldurmak istiyor. Arayışı bu yönde.
Ama tüm o bastırdığı duygular bir şekilde patlayacak değil mi?
Tabii ki bir yerden patlayacak. Onun durumunda olan insanların mutlaka büyük bir değişimi, dönüşümü olur. Cansu’nun da olacak. Ama kötücül bir yerden değil.
Bu projenin sizi en heyecanlandıran yanı ne?
M.A.: 190 ülkede aynı anda gösterime girecek. Netflix gibi özgür bir alanın üretimi olması başlı başına önemli. Göbeklitepe’nin, dolayısıyla Türkiye’nin dünyaya tanıtımı açısından da değerli bir işin içinde olduğumuzu düşünüyorum.
M.Ş.: Renkleri, müzikleri, görüntü kalitesi, ve çekimleriyle standart üstü bir iş olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda Netflix gibi bir platformda olmanın vermiş olduğu bir durum, dizinin 190 ülkede aynı anda yayınlanacak olması büyük bir heyecan. Ülkemizi dünyaya modern bir ressamın yaşadığı hikaye üzerinden göstermek, Anadolu’da eskiden beri var olan mistisizmi işliyor olmak da benim için heyecan verici.
METİN AKDÜLGER: SINIRLANMAK DA BAZEN İNSANI ÖZGÜRLEŞTİREBİLİR, YARATICILIĞI GELİŞTİREBİLİR
Bu, Netflix’in ikinci Türk yapımı. Ve herkesin ilk aklına gelen daha özgür bir alan olduğu. Öyle mi gerçekten?
M.Ş.: Her şeyden önce süre kısa olduğu için hikaye daha kuvvetli ilerleyebiliyor. Normalde dizilerde süre çok uzun olduğundan o süreyi doldurmak için bakışlarla, mimiklerle duyguyu da sündürüyorsun aslında. Burada o yok. Gerçeğin hızına daha yakın bir tempoda ilerliyor hikaye. Bu da başlı başına ortaya çıkan işin kalitesini yükseltiyor.
M.A.: Netflix'te kurumsal bir karar mercii var bu da standartları olan bir kurum demek. Seyirci de o standardı gördüğü zaman özenli bir şey izlediğini düşünüyor. Bizim üretim ve tüketim yolumuz kollektif standartlara değil daha çok şahsi tecrübelere odaklı. Bu yaptığımız daha küresel bir dil ve kurumsal standartlar ortak bir dil olusturmakta gerekli. Özgür alan konusuna gelirsek o konuda çok kıyaslama yapmak istemiyorum çünkü aslında sınırlanmak da bazen insanı özgürleştirebilir ve yaratıcılığı geliştirebilir.
İkinci sezon da gelecek mi?
M.Ş.: Biz iki sezonu da çektik. Her sezon sekiz bölüm olacak. Sonrasını şimdilik biz de bilmiyoruz.
METİN AKDÜLGER: İNSANIN YARATIM GÜCÜ, TAHAYYÜL SINIRLARININ ÇOK ÖTESİNDE
Gerçek hayatta ‘Atiye’deki gibi, geçmiş, gelecek ve gerçekle ruhani arasındaki ilişkiyi sorgular mısınız?
M.Ş.: Tabii ki sorguluyorum. Burada bir varoluş amacımız olduğuna inanıyorum. Bunu bulmak da bu sorgulardan geçiyor bana göre.
M.A.: Bence insanın yaratım gücü kendi tahayyül sınırlarının çok ötesinde. Atiye’de olduğu gibi kendindeki o gücün farkına varan insanlar da zaten dünyanın seyrini değiştiren insanlar. Hayal gücümüz başlı başına en büyük zenginliğimiz. Gerçek kelimesenin zıttı hayal değil benim için.
SAYGISIZLIK VE ANLAŞILAMAMAK İNSANA KENDİNİ ÇARESİZ HİSSETTİRİYOR
Gerçeklik algınızı yitirdiğinizde, büyük sorgulamalara düştüğünüzde, oradan kurtulma yönteminiz ne oluyor?
M.Ş.: Benim hayatımı nefes ve doğa kurtarıyor. Zaman zaman paniğe kapılabiliyorum çünkü. Bir kez sorgulamaya başladığınızda her soru başka bir soruyu doğuruyor ve o da bir an insanın enerjisini çekebiliyor. İşte tam o anda derin bir nefes alıp ormana kaçıyorum. Orada arındığımı hissediyorum.
M.A.: Benim için de bunun cevabı tam olarak nefes ve doğa. Kendimi ne zaman çaresiz hissetsem bana çare olur.
Ne size kendinizi çaresiz hissettirir?
M.A.: Saygısızlık bana kendimi çok çaresiz hissettiriyor. Bir davranışa saygısızlık bulaşırsa hemen anlaşılıyor. Bence bir insana öğretilebilecek bir şey de değil bu. Kişinin kendiyle alakalı bir durum.
M.Ş.: Anlaşılamamak… Kendini doğru ifade ettiğime emin olduğum anlarda bile anlaşılamadığımı düşünüyorsam bu bana çaresiz hissettiriyor. Çünkü sen ne anlatırsan anlat, karşındakinin anladığı kadar ve onun niyetiyle ona sirayet ediyor.
“Ben kimim?” dediğinizde kendinize net bir cevap verebiliyor musunuz? Kendinizi bulduğunuzu söyleyebilir misiniz?
M.A.: Bu cevabı sürekli değişen bir durum. Zaman içinde insan dönem dönem kendi içine dönüyor ve anlamaya çalışıyor… Bu arayış süresinde de ben şu sıralar arada kalmış hissediyorum kendimi. Yaptığım üretimler de bununla ilgili oluyor. Yazdıklarım, söylediklerim hep arada kalmakla ilgili şu günlerde.
M.Ş.: Bence zaten hayat tam olarak kendini arayışla geçen bir şey. “Evet, kendimi buldum” dediğin anda bile hep yeni bir şey çıkıyor ve tekrar bir yolculuk başlıyor. Hepimiz bitmeyen bir arayışın içindeyiz.
Normalde kolay tatmin olabilen bir yapınız mı var?
M.A.: Yok.
M.Ş.: Benim buna verebileceğim en net cevap Terazi burcu olmam (Gülüyor). Aşırı kararsız bir yapım var ve tek bir cevap vermem gereken sorularda direkt kitleniyorum.
MELİSA ŞENOLSUN: BAZEN KENDİMDEN KAÇMAYA İHTİYAÇ DUYUYORUM
Bugüne kadar aldığınız en cesur karar ne?
M.A.: Çok fazla böyle karar var hayatımda ama kendini ifade etmek üzerine bir iş yapmayı seçmek, bu seçimi yapmak belki de başlı başına en cesur olanı.
M.Ş.: Ben hep konservatuar okumak istiyordum ama ailem istemiyordu. Onlar benim dershaneye gittiğimi zannederken ben Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’na gidiyordum. Hatta üniversiteye hazırlanırken oradan ayrılmamı istediler. Ama ben devam edip tiyatro gösterimine 10 gün kala babama “ Ha bu arada 10 gün sonra oyunumuz var” demiştim. Sonrasında gizli gizli yetenek sınavına hazırlandım. Ama bir yerden sonra benim ne kadar kararlı olduğumu gördüklerinde el sıkıştık onlarla ve sınavlara babam götürmeye başladı beni. Bence en keskin kararım buydu.
Oyunculuğun sizi en heyecanlandıran tarafı ne?
M.A.: Hazırlık sırasında öğrenmek ve birlikte bir şeyler üretmek…
M.Ş.: Benim en sevdiğim şey günlük hayatınızda tüm o problemleri, sizi yoran, boğan şeyleri sahnedeyken veya sete gidip bir şey çekerken bırakmak zorunda kalmak. Sonra aralarda, karavana gittiğinde yine aklına gelebilir ama tekrar kayıt denildiğinde kendinden kaçabiliyorsun. Çünkü bazen kendimden kaçmaya çok ihtiyaç duyuyorum.
MELİSA ŞENOSUN: BİREYSEL ALANA SAYGI DUYAN BİRİ OLARAK BEN İSTEMEDİKÇE KİMSE O ALANA GİREMEZ
Sosyal medyada hakkınızda yazılanları dikkate alıyor musunuz?
M.A.: Zaman zaman okuyorum. Teknik bir yorum gördüğümde ilgiyle okuyorum ve dikkate alıyorum. Ama yazdığı şeyin sorumluluğunu almayan şahsi yorumları çok ciddiye almıyorum açıkçası.
M.Ş.: Ben sosyal medyayla çok ilişkili bir insan değilim. Ama işim gereği kullanmak zorundayım tabii. İş bazlı bir şeyler paylaşmayı seviyorum ama kendi hayatımı paylaşmayı ve bilinmesini sevmiyorum.
Üzerinizde bu anlamda bir mahalle baskısı hissediyor musunuz?
M.Ş.: Sosyal medya gerçeklik algımızı bozan bir platforma dönüştü benim gözümde. Bu sanal özgürlük, insanlara daha kaba olma ama söylediklerinin sorumluluğunu almama hakkı doğurdu. Burada Metin’e katılıyorum. Dediğiniz gibi her birey, eminim siz de dahilsinizdir buna, mahalle baskısıyla içi içe yaşıyor. Zaman içinde bununla birlikte yaşamaya hepimiz alıştık. Ama kendi algımızla varız, algıladığımız kadarız. Bu baskıyı yok saymak da bizim elimizde bence. Var etmezsek etkilenmeyiz de. Bireysel alana saygı duyan biri olarak ben istemediğim sürece hiç kimse o alandan içeriye dahil olamaz.
Kısa kısa…
Romantik misiniz gerçekçi mi?
M.A.: Gerçekçiyim. Her geçen yıl biraz daha gerçekçi hale geliyorsun. Bence çok romantik bu.
M.Ş.: Romantik başlayıp gerçekçiliğe doğru giden bir yol benimki (Gülüyor).
Mum ışığında yemek yemek mi, deli gibi dans etmek mi?
M.Ş.: Deli gibi dans etmek, bunda netim.
M.A.: Mum ışığında deli gibi dans etmek. C şıkkı gibi oldu (Gülüyor).
İlk görüşte aşka inanıyor musunuz?
M.A.: Ben inanıyorum.
M.Ş.: Ben de inanıyorum.
Aşık olduğunuzu nasıl anlarsınız? “Eyvah” dediğiniz o an?
M.Ş.: Ben biraz geç anlıyorum.
M.A.: İnsanın kendi serüveninde nerede olduğuyla alakalı. Bilmem.
Platonik aşk size gerçekçi geliyor mu?
M.Ş.: Bazılarına iyi gelebilir. Oradan beslenen insanlar var. Üretim açısından daha bile iyi olabilir.
- 1 kaşık yiyen 30 yıl öksürmüyor! Zencefille karıştırmak yetiyor: Balgam, hırıltı ve kuru öksürüğü kesiyor
- Kuru kuru öksürüğe son veriyor! Babaannelerimizin yaptığı tarif: Meğer böyle 100 yaşına kadar yaşıyorlarmış
- Kahvenin içine 1 çay kaşığı ekleyin! Her gün içenler tüm kış hastalanmıyor: Bağışıklık sistemini turp gibi yapıyor
- 2 hafta boyunca her gün için! Cildi bebek gibi yapıyor: Kırışıklıkları santim santim açıyor, cilde kolajen banyosu yaptırıyor
- Dünden bugüne Survivor Türkiye şampiyonları! İşte hangi yıl kimin 1. olduğu...