'Charles Bronson kasıntı Tony Curtis sempatikti'
43 yıl sonra gün yüzüne çıkan 'yasaklı film'in oyuncuları; Fikret Hakan ve Salih Güney, Cumartesi Postası'na konuştu
Charles Bronson ve Tony Curtis’in oynadığı ‘You Can’t Win Em All’ adlı film 43 yıl önce Türkiye’de çekilmiş, Atatürk düşmanlığı yaptığı gerekçesi ile gösterilmemişti. Filmde oynayan Fikret Hakan (79) ve Salih Güney (70) de tepki almıştı. Bunca yıldan sonra ekranda yayınlanan filmin perde arkasını iki Türk oyuncuyla konuştuk...
Röportaj: Ömer Gören
ogoren.aktuel@gmail.com
Uzun süredir ortada yoksunuz. Neredesiniz, neler yapıyorsunuz? İki eski dost olarak görüşüyor, eski günlerinizi yad ediyor musunuz?
Fikret Hakan: Kışları İstanbul’da, yazları Bodrum-Yalıkavak’taki yazlığımda geçiriyorum. Gayet iyiyim. Salih küçük kardeşim gibi sevdiğim, saygılı, fikir alışverişi yaptığım güzel bir dostumdur.
Salih Güney: Birkaç yıl önce Marmaris-İçmeler’deki yerimi satarak Bodrum-Gümüşlük’e yerleştim. Bazen İstanbul’a gelip gidiyorum. Şükürler olsun, gayet sıhhatliyim. At biniyor, kano sporu yapıyorum. Sinema yaşamımda iki ağabeyim oldu: Rahmetli Ekrem Bora ve Fikret Hakan!
45 yıl önce, 1970 yılında, Amerikalı aktörler Tony Curtis ve Charles Bronson ile beraber bir filmde oynadınız ikiniz de. ‘Hepsini Kazanamazsın’, ‘Kaypak Yurtseverler’, ‘Paralı Askerler’ gibi adlarla anıldı film ve ülkemizde gösterime girmesi o zamandan beri yasaktı. Neydi filmin konusu?
Fikret Hakan: Albay Ahmet Elçi adıyla rol almıştım. Daha çok western tarzı, macera, fantastik ve komedi türünde gayet tempolu, güzel bir filmdi. Salih Güney: Film, 1922 yılında, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’de geçiyordu. Yüzbaşı Enver’i canlandırmıştım. Bana soracak olursanız çok önemli tarihsel gerçeklere dayanmayan bir sinema yapıtıydı.
Çekim nerelerde yapılmıştı?
Fikret Hakan-Salih Güney: Ayasofya, Sultanahmet Meydanı, Kapadokya, Tuz Gölü, Efes Antik Kenti ve Kuşadası’nda çekildi. Çekimler 3,5 ay sürdü. 33 milyon dolara mal olmuştu. O zamanlar yabancı film şirketlerinin hasılatlarının bir kısmı devlet tarafından bloke edilirdi. Biriken para da Türkiye’de çekim yapılarak değerlendirilmeliydi.
“Aleyhte kampanya başlatıldı”
Ne olmuştu da filmin buradaki gösterimi yasaklanmıştı?
Fikret Hakan: Türk sineması ve bizim için çok üzüntü verici bir konu bu. Amerikan sineması Hollywood, Meksika, İspanya gibi yerlerden sıkılmıştı. Onlar için Türkiye inanılmaz bir platoydu. Amerikalılar buralara gelip film çekmek için çalışmalara başlamışlardı. Bildiğimiz kadarıyla, o zaman Saklambaç’ın Yazı İşleri Müdürü olan Irene Kanyon, Sait Ali Paşa Yalısı’ndaki sete geldi ve yönetmen Peter Collinson ile röportaj yapmak istedi.
Aralarında ters konuşmalar geçmiş. Ertesi gün gazetede film aleyhine kampanya başlatıldı. Tüm basın bir anda aleyhimize döndü, bizi Atatürk düşmanı ilan etti. Adamlar şaşırdılar; “Sizi ve Türkiye’yi tanıtmaya çalışıyoruz. Siz bizi bu şekilde suçluyorsunuz, inanamıyoruz” dediler. Amerikan film şirketleri Columbia ve Universal birleştiler, bir daha Türkiye’de film çekmeme ortak kararı aldılar. Böylece, arka arkaya film anlaşmaları yapılırken o kaprisli gazeteci yüzünden Türkiye milyonlarca dolar paraya veda etti.
Biz vatan haini değiliz. Yazılanların doğru olmadığını röportajlarda anlatsak, basın toplantıları düzenlesek de başaramadık. Devletten tasdikli izinlerle çekiliyordu zaten film. Ne yazık ki Evren Paşa’nın süvarilerini oynadığımız için vatan haini sayıldık. Salih Güney: Öyle ki; kızım doğduğunda ‘Vatan haininin kızı doğdu’ diye başlık bile attı Ses Mecmuası. Aslında biz oyuncuyuz, her türlü oyunu oynarız. Ama ülkemizi rencide edecek kadar da değil
Bunca yıldan sonra film, geçtiğimiz günlerde D-Smart’ın Movie Smart Kanalı’nda yayınlandı. Ne diyorsunuz?
Fikret Hakan-Salih Güney: Aslında bize göre biraz abuk sabuk bir yapımdı. O tarihlerde gösterildiği ülkelerde ‘en kötü film’ olarak nitelendirilmişti. Gelelim bize: Bunca yıl aradan sonra gösterildi de ne oldu? Yer yerinden mi oynadı? Herhangi bir tepki mi oldu? O kaprisli bayan olmasaydı Türkiye milyarlarca dolar kazanmakla kalmayacak, birçok Türk oyuncu ecnebi filmlerde rol bulacaktı. Maalesef bu film, Türk sinemasının Amerikan yapımı ilk ve son örneği olarak kaldı tarih sahnesinde.
“İki starla oynamaktan heyecan duyduk”
Tony Curtis ve Charles Bronson ile aynı filmde oynama teklifi geldiğinde neler hissetmiştiniz?
Fikret Hakan: 37 yaşındayken, ummadığım zamanda gelmişti teklif. Onlar benden yaşlıydı. Önceleri onları olağanüstü olarak nitelendirmiştim ama aynı seti paylaşınca bizim gibi olduklarını görmüştüm.
Salih Güney: Columbia gibi dünya çapında bir prodüksiyon şirketi, öyle bir yapımcı ve yönetmen, iki ünlü oyuncuyla çalışacağım söylendiğinde 25 yaşındaydım. Çok heyecanlanmıştım.
Neden o kadar aktör varken sizi seçmişler?
Fikret Hakan: Senaryoyu okuduğumda çok beğenmiştim. Benden önce Anthony Quinn’e teklif etmişler rolü, zamanı uymamış. Daha önce aynı yapımcının Türkiye’de çektiği polisiye bir filmde komiser tiplemesiyle yer almıştım. Beni unutmamışlar, öyle seçilmişim. Doğulu tipine uyduğum için de albay rolünü bana yakıştırmışlar.
Salih Güney: Amerikalılar yeni bir yüz arıyordu Yüzbaşı Enver rolü için. Yapımcı bir arkadaşımdan duydum, şirkete gittim...
Aklınıza ne kadar oyuncu gelirse oradaydı. Yönetmen beni görür görmez “Bekleyen herkesi yollayın, aradığım Yüzbaşı Enver geldi” dedi, kendimi filmde buldum.
“Amerikalı yıldızlar bize karşı çok canayakındı”
Tony Curtis ile Charles Bronson’u anlatır mısınız?
Fikret Hakan: İkisi de çok düzenli, doğal ve işin ehliydi. Gereken neyse onu yapıyorlardı. İnanılmazdılar. İkimiz de aktörlüğün ne olduğunu o zaman anladık. Huzur, neşe, ilgi, alaka, para ne ararsanız vardı sette. İki starla çok iyi anlaşıyorduk. Bize karşı saygılı, canayakındılar. Charles Bronson şöyle söylemişti; “Bizim işimiz beklemek. Ama maratona hazırlanan atlet gibi her an hazır, tetikte olarak...
Taaa ki doğru yönetmen, doğru senaryo ve doğru zaman gelene kadar. Beni 27 yıl katil, gangster gibi uyduruk, küçücük rollerde oynattılar. Şimdi benim sıram, artık süperstarım.” Bronson’un lafı bizi hep etkilemiştir.
Salih Güney: Tony (Curtis) çok eğlenceli, hayat dolu bir insandı. Eşi ve çocuklarıyla gelmişti. Uzun yıllar dostluğumuz devam etti. Charles Bronson’un yanında ise bir sürü insan, iki de kurt köpeği vardı. Charles Bronson şöhreti geç yakaladığı için biraz kasıntı ve kaprisliydi. Sette benim ve Fikret’in dışında kimseyle dostluk kurmadı.
Onlarla nasıl vakit geçiriyor, hangi dilde konuşuyordunuz?
Fikret Hakan-Salih Güney: Her gün beraberdik. Yarım yamalak İngilizceyle zor anlaşıyorduk. Ama pokerin dili olmadığı için gün boyu ‘7 kart poker’ oynardık.
Çekimler sırasında sizi en çok ne etkilemişti?
Fikret Hakan-Salih Güney: Altımızda özel arabamız, yanımızda dublörlerimiz vardı. Her birimize özel karavan tahsis edilmişti. Gelen misafirlerimiz en güzel şekilde ağırlanıyordu. Haftalık ücret alıyorduk, ayrıca yaşam masrafı adı altında haftalık 2,500 lira ödeme yapıyorlardı. Film Türkiye’de çekiliyordu ama Amerika’daymışız gibi hissediyorduk kendimizi.
Sizi Hollywood’a davet etmişler miydi?
Fikret Hakan: Kontrat yapmıştık, hatta 6 ay dil eğitimi için İngiltere’ye gitmiştim. Gerisini boşverin. Sonradan kontratı iptal ettim. Salih Güney: Filmin yapımcısı Fikret’e 5 yıllık, her yıl artacak paralarla kontrat yaptığında çok kıskanmıştım. Beni de Tony Curtis filmlerde oynatmak istedi ama İngilizcem maalesef yeterli değildi.
( 08.06.2013 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )
- Alt karın yağlarını mum gibi eritiyor! Göbek, bel ve simit bölgesini yok ediyor: Aç kalmadan zayıflatan karışım
- 1 hafta boyunca için! 7 günde 7 kilo verdiriyor, aç kalmadan zayıflatıyor, kaşık kaşık yiyince yağları cayır cayır yakıyor
- Çay suyuna 1 parça ekleyin! Çayın lezzetini 10 kat artırıyor: Saatlerce taze kalmasını sağlıyor
- Kışın favorisi, faydasını duyan kapış kapış alıyor! Kilosu 250 TL: Kemikleri beton gibi yapıp bağırsakları motora çeviriyor! Dünyanın en zengin magnezyum kaynağı
- Bardak bardak içince bağırsakları motor gibi çalıştırıyor! Vücudu C vitamini ve demirle dolduruyor, bağırsakları yumuşatıp kabızlığa son veriyor!