Eyvah! Anoreksiya yaşı 12'ye düştü!
Anoreksiya hastalığını ve diğer yeme bozukluklarını İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Yeme Bozuklukları Programı Sorumlusu Prof. Dr. Başak Yücel ile konuştuk. “Artık çok küçük yaşta, daha fazla hasta görmeye başladık. 12 -13’ünde çok sayıda hastamız var” diyen Prof. Dr. Başak Yücel çarpıcı açıklamalar yaptı.
Röportaj: Özgür Gökmen Çelenk
ozgur.celenk@posta.com.tr
Kaç tür yeme bozukluğu var?
Yeme bozuklukları ikiye ayrılıyor: Anoreksiya nervoza ve bulimya nervoza. Bir de ikisinin belirtilerini gösteren ama iki gruba da tam girmeyen kocaman bir grup var. Buna da atipik yeme bozuklukları diyoruz.
Anoreksiya nervoza nedir?
Aslında moda bir hastalık değil, 1600’lerin sonunda tanımlanıyor. Bu kişiler iştahsız değiller, psikolojik nedenle yemiyorlar. Bütün yemek tariflerini, kalori hesaplarını bilirler. Çok iyi yemek yaparlar ama yemez, yedirirler. Zihinleri sürekli yemekle meşgul olurken inanılmaz bir denetim mekanizmasıyla kendilerini yemekten alıkoyarlar. Sonuçta çok düşük kiloda olurlar.
Hangi yaşlarda ortaya çıkıyor?
Genellikle ergenliğe girişle tetik çekiliyor. Eskiden bu kadar küçük hasta görmüyorduk. Ama şimdi 12-13’lerinde, ilk adetini görmüş, anoreksiya tablosuyla bize başvuran çok sayıda hasta bulunuyor. Bizim şu anda kayıtlı 185 hastamız var. Bunlar ağır vakalar, biz en son basamağız. Şikayeti olup gelmeyen, hafif ya da orta derece sorunu olan bir sürü hastayı da unutmamak gerek.
Çok zayıf olmak mutlaka anoreksiya belirtisi mi?
Hayır. Anoreksiya demek için zayıflığa neden olabilecek altta yatan bir hastalığın olmaması gerekiyor. İkincisi; kişi yemeği kendi isteğiyle durduracak. O kiloda bile kendini şişman görecek. Mesela birkaç hafta önce 25 kiloluk bir hastayı yatırdık. “Ne diyorsunuz kilonuza, kendinizi nasıl buluyorsunuz?” diye sorduk, “İyiyim, şikayetim yok” cevabını verdi. İşte burada beden imajı bozukluğu ve muhakeme kusuru var. Kan sonuçlarını gösterdik, “Bak, kemiklerin erimeye başlamış” dedik, “Evet ama ben kilomdan memnunum” diye karşılık verdi. Hastalar kilo almaktan aşırı korkuyorlar. Bir de anoreksiya demek için genç kadının adetinin en az 3 ay peş peşe kesilmiş olması gerekiyor.
Erkeklerde de görülür mü?
Nadiren.
Anoreksiya hastası kusar mı?
Hastalığın iki tipi var: Kısıtlı yiyen ve kusan tipi. Kısıtlı tipte hasta o kadar az yiyor ki “Bununla nasıl yaşıyor” diye şaşırıyoruz. Yaşıyor, çünkü vücut uzun süreli açlığa bir şekilde uyum sağlıyor. Kusan tipte ise hasta yediği o iki lokmayı bile çıkarıyor.
Yeterli besini alamamak ne tür sorunlara yol açıyor?
Başta adet kesiliyor. Çok uzun süre aç kaldıkları için bağırsaklar çalışmayı unutuyor, ciddi kabızlık ortaya çıkıyor. Bir lokma yeseler bile şişkinlik oluyor. Mide boşalması yavaşlıyor. Kemik erimesi başlıyor. Ergenlik gecikmesi, gelişme geriliğine de neden oluyor. Bu nedenle ergenlikte aneroksiya yakalandığı zaman hızla tedavi edilmeli. Bu arada hastalık uzun vadede bağışıklık sistemine zarar veriyor, enfeksiyona yatkınlık oluşuyor. Saçlar dökülüyor, tırnaklar kırılıyor. Kusuyorsa, dişlerde ciddi harabiyet oluşuyor. Uzun vadede kalp kası da eriyor, bozuluyor. Anoreksiya psikiyatrik hastalıklar içinde en ölümcül olanı.
Tedavi edilmesi cok zor
Peki, neden yemiyorlar?
Tek sebebi yok. Biyolojik, psikolojik ve sosyal nedenleri var. Hangi hastada hangisinin daha öne geçtiğini ancak o hastayı tanıyarak söyleyebiliriz. Genetik çalışmalarda ikizlerde anoreksiya oranı daha yüksek bulunmuş. Bunun dışında bazı araştırmalar, beyinde fonksiyon değişikliklerinin etkisinden söz ediyor. Mesela hastalar normal kiloya geldikten sonra da bu değişikliklerin devam ettiği görülüyor. Demek ki beyinde yapısal bir şey ya da fonksiyon hatası var.
Psikolojik sebeplerden söz ettiniz...
Bu hastalarda anne-kız ilişkisi çok önemli. Araştırmalara göre anorektik kızların anneleri çok müdahaleci, çocuklarını fazla kontrol ediyorlar. Çocuğun bütün gereksinimlerini yerine getirirken duygusal olarak mesafeliler. “Yemeğini zamanında yedin mi?”, “Hırkanı giydin mi?” diyorlar ama çoğunlukla duygudan yoksun bir tonla... Aşırı kontrolcü anneden kurtulabilmenin tek yolu şu oluyor: “Her şeyime karışabilirsin ama bari yemeğime, vücuduma karışma.” Hastalığın ‘kötü anne’ yüzünden ortaya çıktığını söylemiyoruz elbette. Üstelik tek neden bu değil. Mesela anne modeli yüzünden, kızın “Aman kadın olmayayım” gibi kadınlık özdeşiminde ciddi hasarlar olabiliyor. Ergenliğe girer girmez, hatlar yuvarlaklaşmaya başladığında tekrar ergenlik öncesi küçük kız vücuduna dönüyor. Adet kesiliyor. Kadın doğumcular, bu kızlara bazen kanamayı sağlayacak haplar veriyorlar. Orayı düzeltsen ne olacak, beyinden başlayan bir durum bu! Yani adet kesilmesi beynin karar verdiği bir şey. Dolayısıyla bu çocuğun zihnini düzeltmeden kanamayı geri getirmenizin anlamı yok. Zihnin düzelmesi de ancak terapi süreciyle oluyor. Çünkü çocuk adetini bilerek kesmiyor, bu süreç bilinçdışı işliyor. Bu da işin psikolojik boyutu.
Sosyal sebeplere gelirsek...
Medya herkesi “İnce olun, ince olun” diye etkiliyor. “Niye bazı kızlar etkileniyor da diğerleri etkilenmiyor?” diye düşünebilirsiniz. Burada ya genetikleri devreye giriyor ya beyinlerinde birtakım hazırlıklar var ya da psikolojik yapıları buna daha yatkın. Batı kültürünün kadına empoze ettiği, hatta bazen dayattığı idoller çok önemli sebep. Oysa hiçbir sağlıklı kadın, gazete ve dergilerde görülen kadınların kilosunda olmaz. Olamaz. Bu bir pazar, dayatılıyor. 10 yaşındaki zavallı çocuk bile “Göbeğim var” diye üzülüyor. Ama kültürel faktörler tek başına durumu açıklamaya yetmiyor. Anadolu’dan gelmiş, bir sürü kapalı genç hastamız da var.
Tedavi zor mu?
Çok zor, çünkü hastanın desteği yok. Hasta “Benim derdim var, beni kurtarın” diye gelmiyor, aksine “Bırakın, beni şişmanlatacaksınız” diyor. Zihinsel açıdan muhakeme yapamıyor. Bu yüzden hasta reddetse bile gerektiğinde zorunlu yatış yapılıyor. Çünkü artık bir noktadan sonra ölüme doğru kayıyor hasta. İlk aşamada psikoterapi yapmıyoruz, çünkü ağır hastalar söyleyeceklerimizi bile anlayacak durumda değil. Bu da normal, o kadar uzun süre kötü beslenen beyin nasıl doğru karar verecek? Birinci adım, doğru beslenmenin sağlanması. Düşük kilodaki hastalar için bunu ancak yatış yaparak sağlıyoruz.
“Ödül karşılığı besliyoruz”
Hasta zorla mı besleniyor?
Hayır. Zorla beslemek, hastanın 3 gün sonra eski kilosuna dönmesi demek. Anlaşmalar yapıyoruz. Onun istediği yemeklerle bir liste hazırlanıyor. Diyoruz ki “Yemeğini yersen telefon izni, bilgisayarını getirme gibi ayrıcalıkların olacak”, “Seni rehabilitasyona göndereceğiz, orada dans var, müzik var.” Yani ödüllendirme sistemine dayalı az az yeme artışını sağlamaya çalışıyoruz. O sırada dahiliyeci arkadaşımız bütün tıbbi tetkikleri, diyetisyenimiz de kişiye özel beslenme programını hazırlıyor. Gerekirse sadece ağızdan çeşitli solüsyonlarla besliyoruz hastayı.
Kilo artışı hızlı mı oluyor?
İlk haftalarda yarım kilodan fazla almasını istemiyoruz. Çünkü hızlı besleme hem psikolojik hem tıbbi sıkıntılar yaratabiliyor. Örneğin kalp yükünde artış olabiliyor. Hastayı sağlıklı en yakın kiloya getirdikten sonra yeme davranışını düzeltmeyi hedefliyoruz. Ardından ayakta tedaviye, bireysel terapiye geçiyoruz. Bu hastaları 1-2 yıl boyunca, haftada en az bir kere görüyoruz. Aileleri de çağırıyoruz. Hasta ergense annesiyle ilişkilerini düzeltmek çok gerekli oluyor. Bazen “Siz de yardım alın” diye anneyi psikiyatriste gönderebiliyoruz.
Tedaviyle tam düzeliyor mu?
Hasta ne kadar gençse başarı oranımız o kadar yüksek oluyor. Ama 10-15 yıllık hastalarda çok yüzümüz gülmüyor.
Hasta ne zaman iyileşmiş sayılıyor?
5 yıl boyunca tekrarlamazsa iyileşmiş sayarız. 5 yıl hastanın sürekli psikoterapi görmesi gerekmiyor ama biz onu bazen görmek istiyoruz
“Göz doymadığı için tokken de yerler”
Bulimya nervoza nedir peki?
Sözcük anlamı ‘öküz açlığı’. Bir öküzü yiyecek kadar aç olmak ya da bir öküz kadar aç olmak... Bir kişiye bulimya nervoza diyebilmek için aşırı yeme atağı olmalı. Biz buna ‘tıkınırcasına yeme atağı’ diyoruz. Hastalarda duygusal bir açlık var. Tokken de yiyorlar, çünkü gözü doymuyor. Hasta ya öfkeli ya yalnız ya ciddi bir boşluk içinde oluyor, gözü dönüyor ve kontrolünü kaybederek normal bir insanın yiyebileceğinden çok fazla yiyor. Sonra da büyük bir pişmanlık, vicdan azabı duyuyor. Arkasından bunu telafi etmek için uygunsuz bazı davranışlar sergiliyor.
Nedir bunlar?
En çok parmaklarını sokup kendilerini kusturuyorlar. Ya da bağırsaklarını boşaltmak için müshil ilacı, vücuttan su attırıcı kullanıyorlar. Ya da saatlerce süren egzersiz yapıyorlar. İlle de spor salonlarına gitmeleri gerekmiyor; saatlerce yürüyorlar, evde durmadan iş yapıyorlar. “Kazanılmış kaloriyi nasıl veririm?” sorusunun yarattığı endişe yüzünden... Bütün bunları kiloyu kontrol etmek için yapıyorlar.
Herkes bazen tıkınırcasına yiyebilir. Ne zaman hastalıktan söz edilmeli?
Bulimya nervoza diyebilmek için kişi en az 3 ay, en az haftada 2 kez tıkınırcasına yiyip bunları çıkarmak için uğraşacak. Kişinin mesleki, sosyal ilişkileri bozulacak. Örneğin kişi okula gitmiştir ama aklı hep ‘akşam nasıl gidip marketten yiyecek alacağım’, ‘Kimselere görünmeden nasıl yiyeceğim, nasıl kusacağım’ sorularıyla meşguldür. Gizlilik, sır olma bulimiya için çok rastladığımız bir şeydir. Bir sürü anne-baba kızlarının gizli yiyip kustuklarını çok sonra öğreniyor. Bu arada akademik açıdan çok başarılı bu kızlar. Eğer hasta genç bir kadınsa ve çalışıyorsa genellikle işinde de başarılı.
Hastalığın sebepleri ne?
Genetik faktörlerin ve beyinde bazı değişikliklerin rolü konuşuluyor ama hiçbiri tek başına neden değil. Hastalığın kökeninde, yine, ince bir bedene sahip olma arzusu var. Bulimiklerin geçmişine bakıyoruz, ilginç bir şekilde daha çok psikolojik travma çıkıyor. Altta, özellikle ‘sınırda kişilik bozukluğu’ dediğimiz bazı kişilik sorunları olabiliyor.
Bulimiya da ölümcül mü?
Hayır, çünkü kiloları o kadar düşük olmuyor. En çok, kustukları için sindirim sistemine ait sorunlar oluyor. Yemek borusu ya da diş problemleri olabiliyor. Ama kustukları için vücutta elektrolit bozukluklarının olmasından çok korkarız. Örneğin potasyum kaybı olabiliyor. Bu da ani kalp durmasına yol açar.
Hastane yatışı gerekiyor mu?
Genellikle hayır, kiloları normal, tıbbi problemleri de çok fazla olmadığı için, kendileri de iş birliğine yatkın oldukları için ayaktan tedavi ediyoruz. Bazı antidepresanlar, yüksek dozda kullanıldıklarında tıkınma ve kusma ataklarını kontrol altına alabiliyor. Ama bunlar geçici önlemler. Kalıcı davranış değişikliğinin sağlanması ve altta yatan ruhsal sıkıntının anlaşılması için psikoterapi şart. Bazı hastalarda bilişsel-davranışçı terapi yetmeyebiliyor. Bu durumda derine inmek gerekiyor. O zaman psikanalitik, psikodinamik tedavi yöntemleri devreye girebiliyor.
Önemli tavsiyeler
- Çocuğunuzu yemeye zorlamayın. Bu, yeme bozukluğuna yol açmasa da başka psikolojik sorunlara neden olabilir. Çocuk-anne ilişkisine zarar verebilir. - -Anoreksiya nervoza için bize gelen hastaların yüzde 90-95’i, adetten kesildiği için daha önce kadın doğumcuya gitmiş, ilaç kullanmaya başlamış oluyor. Oysa bu durumda ilk gidilecek doktor, kadın doğumcu değil, psikiyatrist.
-Anoreksiya ya da bulimya durumunda diyetisyene de gitmek doğru değil. Bunlar psikiyatrik rahatsızlık. Çocuğa hangi diyeti verirseniz verin, onun doğru dürüst yiyebilmesi için bir psikiyatristle işbirliği kurmalısınız. Erken tanı ve müdahale çok önemli.
-“Çocuğum bizim yüzümüzden böyle oldu” diye suçluluk duymayın. Hastalık ortaya çıktı ama el birliğiyle çözülebilir. Oyalanmayı bırakın ve çocuğunuzla güzel bir ilişki kurmaya çalışın.
-Doktoru ve hastaneyi çocuklarınıza ceza seçeneği olarak sunmayın. “Yemek yemiyorsun, seni yine hastaneye götürürüm” gibi bir yaklaşım son derece tehlikeli.
( 11.02.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )
- 40 yıllık pidecinin pide tarifi! Evde kıymalı pide nasıl yapılır? Pide yapmanın püf noktaları
- Saniyesinde kana karışıyor, demiri fırlatıyor: Tansiyon 12.8'de sabitleniyor, bir kaşığı yetiyor
- Dünyanın en zengin potasyum ve magnezyum kaynağı! Tıkalı bağırsakları boşaltıyor
- Her gün ayıla bayıla yiyoruz ama damarları bitiriyor
- Kısık ateşte ısıtıp yiyin: Mikrobu anında söküp atıyor, ömrü 10 yıl uzatan karışım, 1 kaşık yiyenler doktor yüzü görmüyor