Fatoş Güney: Böyle güzel bakan birine neden Çirkin Kral dediler?
‘Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun’ ne kadar da değişik bir ifade değil mi? Bu sözler Fatoş Güney'e ait. Daha doğrusu geçtiğimiz günlerde eşi Yılmaz Güney'in vasiyeti üzerine yazdığı kitabın adı. Yılmaz Güney, hayattayken kendisine “Mavi kuş, bunu muhakkak yapmalısın, beni yazmalısın” demiş. Fatoş Güney de o vasiyeti yıllar sonra yerine getirdi. Bana da hem kitaba dair bolca soru sormak hem de Yılmaz Güney'i daha derinden irdelemek düştü. Size de keyifli okumalar düşüyor efendim! Alev Gürsoy Cimin / alev.gursoy@posta.com.tr
Neden kitabın ismini ‘Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun’ koydunuz?
Toplum ve birey olarak birtakım baskıların altında ezilmekteyiz. Sanki hepimiz cam bir fanusun içindeyiz. Etrafımız; bizi yargılayan, bizden hesap soran, bizi kendi değer yargılarına göre eleştiren insanlarla çevrili. ‘Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun’ sözünü bir anlamda özgürlüğe bir çağrı olduğu için koydum.
Henüz çok yeni ama kitaba ilgi nasıl?
İyi gidiyor. Yakında ikinci baskısı çıkacak. Heyecanlı ve sevinçliyim. Bizi sevenlerin ilgisi beni çok duygulandırıyor ve mutlu ediyor. Zaten uzun süredir yazıp yazıp bir kenara koyuyordum. Hiç acelem yoktu, nasıl olsa bir gün basılacaktı. Düşünceler zamanla olgunlaşır. Bu yüzden acele etmedim. Anılarımın ve duygularımın tortularının dibe çökmesini istedim.
Yılmaz Güney’siz yaşamak nasıl bir şey?
36 yıldır sürekli Yılmaz’la ilgili işlerle uğraşıyorum. Tam 20 sene boyunca onun adına kurduğum bir vakfı yönettim. Şimdi de yine onun adına kurulacak bir müze ve kültür sanat merkezi projesi üzerinde çalışıyorum. Ayrıca filmlerinin restorasyonu ve kitaplarının basımlarıyla ilgili diğer çalışmalar var. Belki şu anda hayatta değil ama zamanımın çoğu onunla geçiyor.
BEN YILMAZ’IN MAVİ KUŞU, O BENİM HER ŞEYİMDİ
Size “Mavi kuş” ve “Sevgili” diye hitap edermiş. Siz ona nasıl seslenirdiniz?
“Yılmaz’ım”, “Canım”, “Anam-babam”, “Kardeşim”, “Arkadaşım” derdim. Ben Yılmaz’ın mavi kuşu, o benim her şeyimdi. Aynen Nazım Hikmet’in şiirinde dediği gibi: O benim kollarım, bacaklarım, başımdır. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim, hayat arkadaşımdır.
Yılmaz Güney’in “İlk görüşte aşık oldum” dediği kadınsınız. Sizden bu kadar etkilenmesinin sebebi neydi?
Onu tanıdığımda 16 yaşında bir kolej öğrencisiydim. İlk gençlik yaşlarının saflığından ve duruluğundan etkilenmiş olabilir. Beni, düşlerinde kurduğu bir dünyada, birlikte bir yaşam kurmayı hayal ettiği bir kız olarak görmüş ve ertesi günü bana evlilik teklif etmişti.
TUTKUNUN ÇİLELİ BİR YOLCULUĞA DÖNÜŞTÜĞÜ BÜYÜK BİR AŞK YAŞADIK
Elbet kelimelere sığdırılamaz ama aranızdaki aşkı nasıl ifade edersiniz?
Bizim aşkımız farklıydı. Tutkuyla inancın iç içe geçerek zor ve çileli bir yolculuğa dönüştüğü büyük bir aşk yaşadık. Büyülü bir aşktı, çünkü tam 10 yıl boyunca, henüz yirmili yaşlardaki gencecik bir kadını, duvarların ve demir parmaklıkların ardında, eli kolu zincirli bir mahkuma bağlı kılmak bir mucizeydi. Yılmaz, duvarları delerek ışığını bana geçirdi. Bunu başardı. Biz imkansızlığı aştık ve bizi hiçbir hapishane, hiçbir zorluk, araya giren uzun yıllar birbirimizden ayıramadı.
Bir sanayicinin kızısınız. Zenginsiniz ve çok iyi bir hayat yaşıyordunuz. Önünüzde başka bir dünya varken siz Yılmaz Güney ile evlenmeyi tercih ettiniz. Bu tercihiniz yüzünden pişmanlık duyduğunuz oldu mu?
İnanması güç olsa da hiç pişman olmadım. Tabii ki yaşım çok küçüktü ama sezgilerime dayanarak çok doğru bir şey yapmışım. O benim için doğru insandı. Onun gibi sıra dışı ve olağanüstü ama bir o kadar da zor bir hayatı olan bir sanatçının hayatını paylaşmak değerli ve anlamlıydı.
Neticede çok büyük acılar çektiniz. Yine de buna değer miydi?
Yaşadıklarımdan çok şeyler öğrendim. Zenginleştim. Bu da bütün çektiklerime değerdi.
Kitapta “Böyle güzel bakan birine neden çirkin kral dediler?” diyorsunuz. Bu sorunun cevabına erdiniz mi?
Öyle güzel bakan biri çirkin olamazdı. Ayrıca çok yakışıklı ve karizmatikti. O dönemin parlak Yeşilçam jönlerinden farklı bir tipi olduğu için ona ‘Çirkin Kral’ adını takmışlar.
16 yıllık bir ilişkiniz var ama sürgün ve hapishane yılları nedeniyle sadece üç buçuk yılınızı dip dibe geçirebildiniz. Bunca fedakarlığa değer miydi? Yılmaz Güney’le evlenmeseydiniz nasıl bir hayatınız olurdu?
Belki bir meslek sahibi olabilirdim ama şimdiki Fatoş olmazdım. Hayata bakışım, kavrayışım, duygularım, düşüncelerim, algılayışım çok farklı olurdu. Muhtemelen İsviçre’de tahsil görmüş, iyi yetişmiş biri olarak tam bir burjuva olurdum!
‘YILMAZ GÜNEY’İN EŞİ’ OLARAK ANILMAYI HİÇ KOMPLEKS YAPMADIM
Sürekli ‘Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney’ olarak anılmak taşıması zor bir yük olmalı. Bu durumdan bunaldığınız oldu mu hiç?
Her ünlü insanın yanındaki kişi hep ikinci planda kalır ve onun ismiyle anılır. Bu doğaldır. Benim bu konuda hiçbir kompleksim olmadı. Hiçbir zaman bunu bir yük olarak görmedim. Ayrıca kendi kişiliğimle de her zaman büyük bir sevgi, saygı ve ilgi gördüm.
Yılmaz Güney’in çapkın olduğu söyleniyordu. Sizden sonra mı duruldu?
Ben çapkın Yılmaz Güney’i tanımadım. Bana her zaman, “Eğer ben bir hata yaparsam, sen de aynı hakka sahip olursun” diyecek kadar açık sözlüydü ve kendine güvenirdi.
BİLİNENİN AKSİNE ŞİDDET YANLISI BİR ADAM DEĞİLDİ
Bir ara adı ‘kadın döven adam’a çıkmıştı. Siz onun bu yüzüyle karşılaştınız mı hiç?
Bilinenin aksine asla şiddet yanlısı bir adam değildi. Kadınları yücelten, onurlandıran, onlara saygı gösteren biriydi. Filmlerinde de kadınların sorunlarına mutlaka dokunur, her fırsatta onların haklarını gözetir ve korurdu. Bana karşı öyle bir tavrı olmuş olsaydı zaten birlikteliğimiz biterdi. Sürekli öz eleştiri yapardı ve kendisini geliştirirdi. Bu yanına hayrandım. Ona göre benimle olan evliliği bir milattı. Geçmiş hayatını milattan önce diye adlandırıyordu.
İlişkinizin en vurucu yanlarından biri; bir burjuva kızının ve lümpen bir adamın eş zamanlı değişimi olmalı, değil mi?
Bu değişim gerçekten de eş zamanlı gelişti. Etrafımızdaki herkes bu değişimin farkındaydı. Birçoğu inanmak bile istemiyordu.
Oğlunuz altı aylıkken Yılmaz Güney’i kaybettiniz. Onu oğlunuza nasıl anlattınız?
Olduğu gibi anlattım ama onu anlatmak yetmezdi. Bir babanın yerini hiç kimse dolduramazdı. Bu nedenle bir yanımız hep eksik kaldı.
Oğlunuz Yılmaz Güney de çok magazinel biri değil. Nasıl bir evlat? Babasına benzer yönleri var mı?
Hiçbir zaman babasının ismini kullanmadı, babasının ismiyle bir yerlere gelmedi. Hiçbir çıkar gözetmedi. Pırlanta gibi bir karakteri ve yüreği var. Dürüst, yalansız ve sade bir biçimde yaşar. Tabii ki hem benden hem de babasından huylar almıştır.
Bugün hayatta ve karşınızda olsa ona ne söylemek isterdiniz?
Onu çok sevdiğimi söylerdim.
YILMAZ ‘KİMSE SENİ BENİM SEVDİĞİM GİBİ SEVMEYECEK’ DEDİ VE EVLENMEMEMİ VASİYET ETTİ
Neden tekrar evlenmediniz?
Kendimi özgür hissetmek ve kimseye bağlı olmadan yaşamak istedim. Ayrıca kimseyle evlenmememi vasiyet etmişti. “Yaşam devam edecek, hayatına insanlar girecek ama hiçbiri seni benim sevdiğim gibi sevmeyecek ve sen de beni sevdiğin gibi hiç kimseyi sevmeyeceksin” demişti.
Yılmaz Bey’in pişmanlıkları oldu mu hiç?
Geçmişte yaşadığı birçok olaydan, kurduğu birçok ilişkiden pişmanlık duyardı. Kendini temize çekmek istedi ve bunu gerçekleştirdiğini sandı ama magazin dünyası çok acımasız, bugün hâlâ ismini kullanıyorlar.
Nasıl bir hayat görüşüne sahipti?
Bilimsel gerçeklerin ışığında, sanal ve sahte olmayan gerçek bir dünyada, yanlışlarıyla yüzleşerek, yanlışlarından ders çıkararak yaşardı. Haksızlık ve adaletsizliğe karşı çıkan, ülkesinin ve tüm dünyanın ezilen halklarının yanında durmayı görev bildiği bir hayat görüşüne sahipti.
HAYATTA OLSAYDI KENDİ PARTİSİNİ KURARDI
Hayatta olsa şu an hangi siyasi partiye daha yakın dururdu?
Şimdiki hiçbir siyasi partiye yakın durmaz, hatta kendi siyasi görüşleri doğrultusunda kendi partisini kurardı.
Bazı kesimlerin ona “Vatan haini” demesi size ne hissettiriyordu?
Hiç önemsemedim ve önemsemiyorum. O, halkın bilincinde ve yüreğinde çok seviliyor. Buna eminim.
Yılmaz Bey, son konuşmalarında size neler söyledi?
Öleceğini anlamıştı. “Çok kötü şeyler olabilir, beni bağışla ciğerim” dedi ve oğlunu görmek istedi.
Var mıydı bir vasiyeti?
12 Eylül cuntasının ve cunta rejiminin başı Kenan Evren’e bir mektup göndermek ve onun bir halk düşmanı olduğunu söylemek istedi ama yapmaya vakit bulamadı.
Mezarını Türkiye’ye getirmeyi düşünüyor musunuz?
Asla düşünmüyorum, çünkü Türkiye’de insan hakları ihlalleri sürüyor ve hâlâ gerçek demokrasiden bahsedemiyoruz.
YILMAZ’IN VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILDIĞINI ÖĞRENDİĞİNDE AĞLAMASI HÂLÂ İÇİMDE BİR YARADIR
Geçmişe döndüğünüzde aklınıza gelen en hüzün verici şey nedir?
Yılmaz’ın vatandaşlıktan çıkarıldığını öğrendiğinde ağlaması hâlâ içimde bir yaradır.
‘Çirkin Kral Efsanesi’ isimli belgeselden neden şikayetçi oldunuz?
Yılmaz’ın sağlığında yanından uzaklaştırdığı kişilerin de içinde olduğu birçok insanın uzun ve gereksiz konuşmaları, uydurdukları, gerçek olmayan şeyler, hastalığının son dönemindeki sinirli bir anının orada yer alması, kadına şiddet olayı olarak algılanabilecek özel ve magazinel konulara yer verilmesi ve kurgudaki tutarsızlıklar baştan sona beni rahatsız etti. Haklı olarak bu nedenle şikayetçi oldum.
SÜRGÜNDE GEÇEN YILLAR MEDENİ BİR ÜLKEDE ÖZGÜRCE YAŞAMANIN BÜYÜK BİR NİMET OLDUĞUNU ÖĞRETTİ
Sürgünde geçen yıllar size ne öğretti?
Medeni bir ülkede özgürce yaşamanın, düşünmenin, konuşmanın, yazmanın ne büyük bir nimet olduğunu öğretti.
- Alt karın yağlarını mum gibi eritiyor! Göbek, bel ve simit bölgesini yok ediyor: Aç kalmadan zayıflatan karışım
- 1 hafta boyunca için! 7 günde 7 kilo verdiriyor, aç kalmadan zayıflatıyor, kaşık kaşık yiyince yağları cayır cayır yakıyor
- Çay suyuna 1 parça ekleyin! Çayın lezzetini 10 kat artırıyor: Saatlerce taze kalmasını sağlıyor
- Kışın favorisi, faydasını duyan kapış kapış alıyor! Kilosu 250 TL: Kemikleri beton gibi yapıp bağırsakları motora çeviriyor! Dünyanın en zengin magnezyum kaynağı
- Bardak bardak içince bağırsakları motor gibi çalıştırıyor! Vücudu C vitamini ve demirle dolduruyor, bağırsakları yumuşatıp kabızlığa son veriyor!