Cumartesi Postası'Kalemle adam öldürebilirim'

'Kalemle adam öldürebilirim'

Paylaş
'Kalemle adam öldürebilirim'

Bu, Eskişehir'de doğan huzursuz bir çocuğun Almanya sokaklarında dövüşerek büyümesinden Amerika'daki Oscar törenlerine ve Beverly Hills partilerine uzanan başarı öyküsü...

Röportaj: Sinem YILDIRIM

Kan ve terle yoğrulmuş, eşine az rastlanır bir yaşam savaşı... Çelik gibi sinirlerin, olağanüstü bir irade ve disiplinin bedenlenmiş hali... Ünlü oyuncu Jacqueline Bisset ile yaşadığı aşkla tanınan Emin Boztepe aslında savunma ve saldırı sanatları uzmanı. Yabancı ajanlara ders vermiş, çok yakın dostu olan Hollywood ünlülerini korumuş... Emin Boztepe ile İstanbul- Tophane’de yeni açtığı dövüş sanatları okulunda konuştuk. Bana da kendimi korumam için bir-iki teknik ve bir dergiyle saldırganı iki saniyede etkisiz hale getirmenin yolunu öğretti. Dev gibi cüssesi ve yüzünden silinmeyen tebessümüyle Emin Boztepe’nin yanında kendimi müthiş güvende hissettiğimi itiraf ediyorum...

Geçmişinden başlayalım. Nasıl bir çocukluktu seninki?

Eskişehir-Çifteler Kasabası doğumluyum. 3 kız, 3 erkek olmak üzere 6 kardeşiz. Babam inşaat mühendisiydi ama para kazanmak için Almanya’ya, fabrikaya gitti. 2 yıl sonra da bizi yanına aldı. İlkokul, ortaokul ve liseyi Almanya’da okudum. Kalorifer ve klima mühendisliği öğrendim. 18 yaşında da dövüş sanatları okulumu açtım. Şu an 50 ülkede toplam 600 okula sahibim. 700 eğitmenim, 20 bin civarında öğrencim var.

Neden dövüş sanatı okulu?


Almanya’da her gün sokakta kavga ediyordum. Evde huzur yoktu. Almanlar da bizi hiç sevmiyordu. Ailem de onları istemiyordu zaten. Bir Alman’dan çocuğum olur korkusuyla zorla evlendirdiler beni. Ayrılacağımı bilerek evlendim. Türkiye’deki köylerden de 20 kadar kızı göstermişlerdi ama o zaman saçım filan çok uzundu, kızlar korkup kaçıyordu. 1978’de ağabeyim ve ben ‘Uğur Böcekleri’ adlı müzik grubunu kurduk. Basgitaristtim. 1983 yılına kadar düğünlerde filan müzik yaptım. Sonra spor ağır bastı ve 1983’de grubun hakkını sattık. Grup, sonradan Türkiye’de çok ün kazandı. 1983’de oğlum Vahdet, 1985’de kızım Medine doğdular. Almanya’dan gelirken babam trafik kazasında vefat edince boşandım. Eski eşim, sonra yine evlendi, bir çocuğu daha oldu. Hâlâ Almanya’dalar.

Dövüş sporlarında dünyada bir numarasın? Nasıl oldu bu?

18 yaşımda tekvando, karate, escrima (Filipin silah dövüşleri) ve boksa başladım. Wing tzun adlı sporu, Hong Kong’da ünlü oyuncu Bruce Lee’nin gittiği okulda öğrendim. Her gün 10 saat spor yapıyordum, zaman içinde bu işin duayenlerinin ilgisini çektim. Bruce Lee’nin sınıf arkadaşı olan Hong Konglu William Cheung sürekli kötü konuşmalar yaparak dünyaya meydan okuyordu. Bruce Lee beyin tümöründen ölünce kendini ilah ilan etti. Ben de ona meydan okudum. Hem de o adam hiç yenilmemiş ve çatılarda çıplak elle bıçaklara karşı kendini koruyabilen biri olduğu halde... Ben 25 yaşındaydım, o 43. Onu 27 saniyede yenince tüm dünyada flash haber oldum. Almanya’da şovlar yaptım, seminerlerime çok sayıda insan gelmeye başladı. Filmleri çok sevdiğim için Amerika’ya gitmeye karar verdim. Önce York’a, sonra Los Angeles’a gittim. Long Beach’te, Bruce Lee’nin şov yaptığı yerde, ondan tam 20 yıl sonra, gösteri sundum. Karısı Linda Lee bana sarıldı ve teşekkür etti.

“Cep telefonu bile silaha dönüşebilir”

Bana biraz hocası olduğun sporlardan bahsetmeni istiyorum.

Wing tzun, escrima ve kung fu nedir? Escrima, Filipin kökenlidir. Herhangi bir eşyayı, silaha dönüştürmekle ilgilidir. Bir kalemi, cep telefonunu, dergiyi, atacı ya da bir kredi kartını silaha dönüştürebilir ve o şekilde kullanabilirsiniz. Kung fu ‘Çin’den gelen sanatlar’ demek. Kaplan, Şaolin, Ejderha Kung Fu’su gibi dalları var. Wing tzun da bunun bir dalı. 300 yıl önce, bir kadın rahibe tarafından, matematik hesapları üstüne kurulu bir sistemle yaratılmış. Ciddi ızdırap çekerek bedene şekil vermek gerekiyor bu dalda. Sifu en üst düzeydeki öğretmendir. Dünyada çok çok az sayıda öğretmen var bu seviyede. İnsan psikolojisini çok iyi bilmek gerekiyor bu sanatlar için. 8 yaşında başlanıyor, 14’ünden sonra büyüklere geçiliyor. Seviyelerini, giydikleri renklerden anlayabilirsiniz. Ben 35 yıldır yapıyorum bu sanatları, 30 yıldır da ders veriyorum.

Nasıl bir disiplin gerekiyor?


Kişinin her anlamda işleri yolundadır ama bir yerde sorun çıkarsa diğer tarafın dengesi bozulur. Mesela alkol gelir, paran gider. Benim derslerim, iç disiplininle ayakta kalmanı, dengeni asla yitirmemeni, hatta tekrar yerine koymanı sağlıyor, zincir reaksiyonlarla olası çöküşü engelliyor. Stres atmak önemli. Kum torbası ile çalışmak strese karşı çok etkilidir. Mesela trafikte seni sıkıştıran adamı dövmek isteyerek işe gidersen, patrondan da fırça yersin, çünkü içindeki negatifliği tüm gün taşırsın. Bizde bir teknik var: Mental Bong Sao Tekniği. Sen bana vurursun, büyük gücüne cevap vermem, onu aynı kuvvetle boşluğa gönderirim... Benim stres atma yöntemim, yakın arkadaşlarımla birlikte olmak. Beni rahatlatıyorlar.

Özel bir beslenme sistemi uyguluyor musun?


Buharda sebze ve beyaz et yiyorum. Gerçi çok seyahat ettiğim için yolda bu disiplini uygulayamıyorum ama... Her hafta sonu toplam 20 saat ders veriyor, yeni teknikler ve çalışma metodları gösteriyorum. Ünlü firmalar, çalışanlarına motivasyon veya başka bir konuda ders vermem için beni davet eder. Bütün hayatım bunun üstüne kurulu. 48 yaşındayım ama göstermiyorum. Başarılıyım. Ne var ki bir aile hayatım yok, sürekli yollardayım. Çok şükür ki çocuklarım benimle.

“Mickey Rourke kankam olur”


Film kariyerin nasıl başladı?

Öğrenci vizesiyle gitmiştim Amerika’ya. Marilyn Monroe, Al Pacino ve Robert De Niro’nun da gittiği Acting Institute’a kaydoldum. 3 ay, her gün, günde 8 saat oyunculuk dersi aldım. O sırada bir arkadaşımın kafesinde Mickey Rourke’la tanıştım. Mickey, o zamanlar Don Johnson ile birlikte ‘Harley Davidson ve Marlboro Man’ filmini yapıyordu. Ardından ‘9,5 Hafta’ ve ‘Vahşi Orkide’ filmlerini çevirdi. Mickey ile çok yakın arkadaş olduk. O da boks yapıyordu. Ringde ona ders verirdim. Sürekli onun evinde yaşıyordum. Mickey’nin çevresi benim çevrem olmuştu. Jeff Goldblum, James Caan, Jean Claude Van Damm, Steven Seagall, Sylvester Stallone, Arnold Schwarzenegger... Hepsi arkadaşlarımdır. Hepimizin Harley’i vardı, buluşur, dağlara gidip puro içerdik.

Arnold, sonradan California valisi oldu. Hâlâ görüşüyor musunuz?


Vali olmadan önce her ayın birinde Cafe Roma’da ve onun restoranı Shatzie’de buluşurduk. Vali olduktan sonra o kadar sık görüşemedik. O, mecburen, korumalarla filan dolaşmaya başladı.

Oyuncu tayfasında en yakın arkadaşın kimdi?


Mickey. Sevimli ama çocukluğunda açılmış yaraları iyileştirememiş biridir. Babasını hiç görmemiş. Tam tanışmışlar, 1 ay sonra adam ölmüş. Üvey babası polismiş, çok dövmüş onu. Ben de bir işçi ailesi çocuğuydum ve hem evde hem sokakta çok huzursuz bir çocukluk yaşamıştım. Yani ortak noktalarımız vardı Mickey’le. İkimiz de çok sorunlu bir ortamdan bir şekilde çıkış yolu bulmuşuz kendimize. Bu nedenle yakınlaşmıştık.

“Sevmediğim kişiye ders veremiyorum”

Gerçekleşmeyen bir hayalin kaldı mı?

Şimdi 48 yaşındayım. Onca hayat tecrübem var, tüm dünyayı gezdim, müthiş bir çevreye sahibim, maddi olarak iyiyim... Türkiye’de açtığım bu merkezde bu işin ustalarını yetiştirmek istiyorum. Onları, buradan dünyaya kazandırayım. Mesela Güney Afrika’dan biri geliyor bana... 18 ay boyunca, günde 8 saat benimle çalışacak. 2500 saat dersten sonra gidip kendi ülkesinde yer açacak. Hayalim, o insanın kendine hayaline kavuşmasını sağlamak. Sevgiyle ders veriyorum ben. Sevmediğim birine ders veremem. Birlikte ıstırap çekiyoruz, beraber terliyoruz ve çok sağlam bir bağ kuruluyor aramızda. Los Angeles’ta, Eskişehir’de ve İstanbul da evlerim var. Emirdağ Bağlıca’da bir de arsam var. Orada çiftlik kurmak istiyorum. Kangal köpeğimle, atlarımla yaşlanacağım bir yer olmalı. Ayrıca, yeni açtığım okul sayesinde ve devletle birlikte, Wing Tzun’u sanat olarak kabul ettirip üniversitede ders vermek istiyorum. Hong Kong’ta da bir okulum olsun isterim. Dünyada en ünlü Wing tzuncu benim. Düşünsene; onların sanatını orada onlara öğretmek ne muhteşem olurdu.

“FBI AJANLARINA TAKTİK ÖĞRETTİM”

Güvenlik işlerine nasıl başladın?

FBI birkaç kez beni özel davet etti. 1992 yılında FBI’da (Federal Bureu of Investigation-Federal Araştırma / Soruşturma Bürosu) savunma sanatı, polis taktik, strateji, kelepçe takma gibi dersler veriyordum. Wing Tzun konusunda tanınmış bir usta olarak özel timlere ders vermek için binaya girerdim, dışarı çıkamazdık. Bunlar hep Virginia Quantico’da, FBI’ın merkezinde oldu. Özel ajanlara, konsantrasyonu çok yüksek dersler verdim. Amerika’nın, özel rehine kurtarma timi bünyesinde bulunan en iyi 52 nişancısından iki-üç tanesiyle hâlâ görüşürüm. FBI’dan emekli Douglas Cane, Green Card için bana çok yardım etmişti. Şimdi Los Angeles’ta, hala buluşuyoruz.

“Atatürk’ü anlatan filmde oynayacaktım”

Türkiye’de hangi filmlerde oynadın? Ve kimlerle çalıştın?

Kenan İmirzalıoğlu ile ‘Son Osmanlı Yandım Ali’de, Haluk Piyes’le ‘Pusat’ dizisinde ve ‘Kanımdaki Barut’ filminde oynadım. Bosna Hersek soykırımını anlatan ‘Alia’ filminde Oktay Kaynarca ve Selçuk Yöntem’le birlikte rol aldım. Beste Bereket, arkadaşım. İlker İnanoğlu ile zaten Los Angeles’tan tanışırız. Jacqueline, Ajda ve Semiramis Pekkan’la arkadaştı, Londra’daki evlerine giderdik. Adnan Polat’la 10 yıl önce Los Angeles’da tanıştık. Atatürk’ün filmi yapılacaktı. 600 küsur sayfalık bir senaryo vardı ortada. Antonio Banderas veya Jeremy Irons oynayacaktı Atatürk’ü. ‘Platoon-Müfreze’ filminin yapımcısı geldi, toplantı yaptık... ‘Jacqueline, Atatürk’ün eşini oynayacak’ diye haber çıktı bir gazetede. “Nasıl gitti bu haber?” diye ortam çok gerildi. Asparagas haberler yüzünden film yapılamadı.

“Angelina’nın çocukluğunu bilirim”

Paris Hilton’un, Will Smith’in, Harry Potter’ı canlandıran Daniel Redcliff’in korumaları benim öğrencilerim. Angelina Jolie ve Brad Pitt’le daha onlar birlikte değilken tanıştım. Angelina’yla aynı film okulundaki kamera dersinde birlikteydik. O zamanlar küçücüktü. Angelina’nın vaftiz annesi Jacqueline’dir. Bu nedenle anne-babasıyla da çok görüşürdük. O da sorunlu bir çocukluk geçirdi.

“JACQUELINE BISSET iLE ŞiMDi YAKIN DOSTUZ”

Amerika’da hangi filmlerde rol aldın?

İlk olarak Frankfurt’ta ‘Happy Birthday Turk’ adlı bir filmde oynadım. Amerika’ya gidince ‘Quiet Days in Hollywood’ adlı filmde Hilary Swank’la ufak bir sahne oynadım. Ardından aksiyon filmi ‘Shoot Fighter’ geldi. Ama sendikaya üye olmadığım için film işine devam edemedim. Zaten hayatımda Jacqueline Bisset vardı ve ben sinema konusunda biraz geride kalmalıydım. Bu yüzden 2001’e kadar dövüş okulları açtım. Sonra EBMAS (Emin Boztepe Martial Arts System) şirketini kurdum. Amerika’da herkes okuluma gelmeye başladı. Ünlü boks şampiyonları George Foreman, Joe Frasier, Muhammed Ali hep arkadaşlarım...

Evet, Jacqueline Bisset ile ilişkini soracaktım ben de. Nasıl bir kadındı ve ne kadar sürdü aşkınız?

13 yıl sürdü beraberliğimiz. Onunla tüm Oscar ve Golden Globe partilerine gittim. O çok bakımlı bir kadındır ama asıl iç dünyası güzeldir. Her gün spor yapar, disiplinlidir. Arkadaş olarak hâlâ çok seviyorum onu, görüşmeye de devam ediyoruz. Jacqueline hâlâ sevgili olmamızı istiyor ama bu hayatıma dayanması çok zor. Kadınları üzmeyi sevmiyorum.

Tanışma hikayenizi anlatır mısın?

İran şahının ve Elizabeth Taylor’ın yıllarca özel fotoğrafçılığını yapmış İtalyan Gianni Buzatti ile tanışmıştım. IRA ve İtalyan mafyasının bağlantısını işleyen bir film çevrilecekti. Ben oynayacaktım. Bir gece Gianni beni aradı, “Seni Jac Bisset ile tanıştıracağım” dedi. Ben film için Jac adlı bir adamla tanışacağım sanıp gittim. Oturdum masaya, tanışacağım adamı arıyorum... Saçı yüzüne düşmüş, Jacqueline’i tanıyamadım. Böyle bir tuhaf durum oldu, sonradan çok güldük. 2 yıldır yalnızmış, bana telefon numarasını verdi. Birkaç kez yemeğe çıktık ama beraber olmak için tam 6 ay bekletti beni. ? Nasıl bir aşktı sizinkisi? Saygılı.

Evliliği düşündünüz mü?


Düşündük ama olmadı. Hayatlarımız çok farklıydı. Benim çocuklarımla çok iyi arkadaşlardı.

Bir gün yine evlenir misin?

Bu tempoda evlilik çok zor. Bu yüzden sabit bir ilişkim bile olamıyor. Mesela, yarın 2 bin kişiye seminer vermek için İran’a gidiyorum. Kadınlar kapalı ama ders alıyorlar. Oradan Küba’ya geçecek, başka ülkelerle devam edeceğim.

“Polisimizi eğitmek bana gurur veriyor”

Türkiye’de polislere ve askeri birimlere eğitim vermeye başladın. Nasıl gidiyor?

Devletimin polisine eğitim vermek çok güzel bir şey, gururluyum. Polisi de koruyoruz vatandaşı da. Ankara’da GATA’da (Gülhane Askeri Tıp Akademisi) ders veriyoruz. Polis Meslek Yüksek Okulu’na ders veriyoruz.

Hiç sakatlandın mı?

Almanya’daki sokak kavgasında iki kere vuruldum. Alman polisini eğitiyordum o dönem, bu yüzden bana çay ve kek verip yolladılar, serserileri tutukladılar. Bir de, mindersiz betonda 18 yıl güreştim. Bir gün ters açı oldu, kemiğim dışarı çıktı. Şimdi eskisinden bile sağlam.

Yaşamının amacına kavuştun mu?

14 yaşımda kurduğum bütün hayallerimi gerçekleştirdim. Her şeye, olabilecek en zor yoldan ve tek başıma ulaştım.

Son sözün ne olacak?

Dizi ve film tekliflerine de açığım. Yapımcılar, yönetmenler! Ben buradayııımmm. (Emin Boztepe’nin bu çağrısıyla ilgilenenler için: www.ebmas.com.tr.)

( 15.10.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )

Haberin Devamı