'Protez memeyi hiç dert etmedim'
Oya Başar çok güçlü ve hayat dolu bir kadın. 6 yıl önce kansere yakalanmasına, bir memesini aldırıp yerine protez taktırmasına, o günden beri tedavi görmesine rağmen hayattan bir an olsun vazgeçmemiş
Bunun bir diğer nedeni de 57 yaşında olmasına rağmen kendini 20 yaşında gibi hissetmesi. Eski eşi Levent Kırca ile asla aynı çatı altında olmayacağını söylüyor ama “Hayatım devam ediyor, bu nedenle hiç bir şeyi kapatmayacak, başka aşklar yaşayacağım” diyor.
Röportaj: Ömer Gören
ogoren.aktuel@gmail.com
“Hayatımı kitap yapmam”
Hayatınızı kaleme ya da filme almayı düşünür müydünüz?
Düşünmedim, hiç de sevmem böyle bir şeyi. Çünkü çok enteresan ve hoş bir hayat yaşadım. Hepsi de bana aittir, kimseyle paylaşmayı arzu etmem. Fazla göz önünde olmayı istemediğim için röportaj yapmaya da sıcak bakmam aslında. Eskiden “Levent sen konuş” deyip giderdim. Ben sadece sahnede olmayı seviyorum.
“Kendimi 20 yaşında hissediyorum”
Genç, güzel ve bakımlısınız. Nasıl oluyor bu?
Beynim genç de ondan. Bir insanın beyni çağdaşsa, dünyayı yakalayabiliyorsa her zaman genç ve hoş kalır. 20 yıldır, her gün kahvaltıdan sonra 30-40 dakika yürürüm. O sırada da düşünür, hayal kurar, ardından Türk kahvesi içerim. Ama yürüyüş bandına çıkmam. O mekanikler kimyamı bozuyor.
Kendinizi kaç yaşında hissediyorsunuz?
Baba tarafım Selanikli, anne tarafım Kürttür. Birçok kadının aksine yaşımı söylemekten hiç kaçınmam. Yaşım 57. Hissettiğim yaş ise 20. Dans eder, oyun oynar, hatta çizgi film seyretmekten büyük keyif alırım. Ama 15 yaşındayken de düşüncelerimden dolayı beni 20 yaşında sanırlardı.
Yıllar önce meme kanseri teşhisi konmuştu size. Şimdi sağlık durumunuz nasıl Oya Hanım?
Maalesef öyle kötü bir hastalık başıma geldi. Çok şükür Allah’ıma, doktorlarım sayesinde sona geldim. 6 yıldır mükemmel bir tedavi uygulanıyor. Şu an çok iyiyim, yaşam konforum yerinde. Kanser ceza değil, herkesin başına gelebilecek bir hastalık. İlk ben değilim ama sonuncu olmak isterdim. Önümüzdeki ay tekrar tahliller yapılacak. İnşallah geçmiştir. Geçmediyse de kendi utansın artık.
Sadece uzun değil, zorlu bir tedavi süreci de geçirmiş olmalısınız.
Evet. 2 cm. olarak görülen kanser aslında 6 cm’miş. Lenflerime, boyun ve bel kemiğime de sıçramış. Ama bunu hiç deşifre etmedik. İlk 1,5 yılda beş kez ameliyat olmak zorunda kaldım. Lenflerim kazındı ve bir memem alınarak yerine protez takıldı.
Bu durum sizi ruhen olumsuz etkiledi mi?
Kesinlikle hayır. Hiç dert etmedim. Benim için vücudumdaki bir şeyin alınmasıdır o. Kişiliğimi, benliğimi etkileyen bir şey değil. Emzireceğim bir çocuğum olsa bu beni incitebilirdi ama öyle bir şey olmadı. Yeter ki hayatımızı kendimiz götürebilelim, yaşam kalitemiz düşmesin.
“Üzüldüm, ağladım, kustum...”
Kansere yakalandığınızı nasıl öğrendiniz?
Rutin muayeneye gitmiştim. Doktorumun eline sertlik geldi, mamografi çektirmemi istedi. Filmi çeken doktorun yüz ifadesi değişince ben dalga geçer gibi “Ne oldu Cihangir, kanser mi olmuşum yoksa?” dedim. O anda da gerçeği kavradım. Acil ameliyat gerekiyordu. Biraz daha geç kalsam kurtarılma olasılığım çok azalacaktı. O gün benim için çok enteresandı ama dünyanın başıma yıkıldığı bir gün de değildi. Bir an çok üzüldüm, ağladım. Kendimle baş başa kaldığımda “Bu hastalığa grip muamelesi yapacağım. Gribi nasıl atlatıyorsam bunu da atlatacağım” dedim. Ardından da “İyi ki bu hastalığı bana verdin, ya çocuklarıma verseydin ne yapardım” diyerek Allah’ıma şükrettim. Zaten ne kadar üzülürsem üzüleyim, alın yazım neyse onu görecektim. 3 gün yatıyor, kemoterapi görüyor, kusuyor, ağlıyor ve uyumuyordum. Ama iki gün sonra sete gidecek olmam bana büyük umut ve moral sağlıyordu.
Kanser konusunda insanlara tavsiyeleriniz olur mu?
Özellikle biz kadınlar çocuğumuz ateşlense kendimizden geçer, tüm olanaklarımızı seferber ederiz. Ama kendi bedenimize nedense özen göstermeyiz. Aslında kendi kendimizin doktoru olmalıyız ki ailemizi bir arada tutabilelim. Kadın, evin direğidir. Bir yangında ilk kurtarılacak olan bizleriz. Çünkü çok önemliyiz. ‘Olacak O Kadar’ programında da bu konuyu sık işliyorduk.
“Fareli salonlarda oynadık”
Laf açılmışken... O programı yeniden yapmak ister miydiniz?
Hayır, düşünmüyorum. Zamanında Levent Kırca ile yaptık ve tadında bitirdik. Ama iyi bir projeyle karşılaşırsam, tereddüt etmeden televizyonu bırakıp tiyatroda oynarım. Hatta gerekirse maddi harcama bile duymuş. O da “Çocuğum olursa tiyatrocu yapacağım” diye kendine söz vermiş. Ablamı ve beni tiyatrocu yaparak sözünü tutmuş oldu. Tiyatroyu çok seven, tiyatro aşığı, şeker gibi bir adamdı.
“Levent ile bir daha asla...”
Levent Kırca ile tekrar bir araya gelmeniz mümkün olur mu?
Asla. Çocuklarım küçük olsaydı tekrar beraber olabilirdik. Ama onların buna ihtiyacı yok artık. İkimizin de kendi hayatı var. Çocuklarımızla birbirimize selam göndererek güzel dileklerde bulunuyor, onun dışında görüşmüyoruz. Ama o, benim için hala çok değerlidir.
Hayatınızda bir erkek var mı?
6 ay öncesine kadar vardı ama aramızdaki aşk bitti. Şimdilik kimse yok. Duygularını çok yoğun yaşayan bir kadınım. Kaç yaşına gelirsek gelelim hayatı yaşamak, sevmek, sevilmek güzel. Ölene kadar hayatımda hiç bir şeyi kapatmayacağım. Başka birlikteliklerim de olacak, hayat devam ediyor çünkü.
Yediğinize içtiğinize dikkat ediyor musunuz?
Mümkün olduğunca. Ama kanser yüzünden değil. “Onu yeme, bunu yeme” diyen diyetisyenlere karşıyım. Yerinde ve zamanında içkimi de sigaramı da içiyorum. Sigaranın üzerinde ‘sağlığa zararlıdır’ yazıyor ama dostunuz olan kişi öyle kötü şeyler yapıyor ki size daha çok zarar vermiş oluyor. Zevk aldığım hiçbir şeyi bırakmam, çünkü bedenim ve hayatım bana aittir.
Son olarak ‘Alemin Kralı’ dizisindeydiniz. Yeni projeler olacak mı?
Ocak ayından itibaren ‘Takma Kafana’ adlı bir sit-coma başlayacağım. Kızıyla yaşayan, onun evlenmesini istemeyen egoist bir annenin güldürü hikayesi. Ama önce bir aylığına Amerika-New York’a gideceğim. Film akademisinde 4 yıllık oyunculuk bölümünde okuyan kızımı görmek istiyorum.
Oğlunuzu evlendirdiniz. Toruna hazır mısınız?
Çocuk sevdiğim için çabucak bir torunum olsun isterim. Ama tabii ki bu onların meselesi. Hayırlısı ise olsun. Ama fazla torunum olmasın, çok çocuk politikasını doğru bulmuyorum. Bence en fazla iki çocuk olmalı.
“Oğlum, psikoloğumdur”
Çocuklarınızla ilişkiniz nasıldır?
Onlara ne bağırdım, ne çağırdım, ne dövdüm. Tüm ilişkimizi sevgi üzerine kurduk. Üniversitede hoca olan 32 yaşındaki oğlum Umut, benim psikoloğumdur. Onunla her şeyimi paylaşırım. Tam bir Bektaşi, muhteşem, süper bir adamdır. Kızım Ayşe de çok önemli ama o daha 18 yaşında, küçük.
Sosyal yaşamınızda da ekrandaki gibi misiniz?
Çok daha keyifli, neşeli ve espriliyimdir. Çünkü ben hayatı ve keyfi seviyorum yaaa. Bazen hiç olmayacak şeye çok güler, herkesin gülmekten katıldığına tepki vermeyebilirim.
- Felç geçirdi hayatı değişti! Doktorları şaşkına çeviren gelişme: Kendi sesini tanıyamadı
- Kaşık kaşık yiyoruz ama metabolizmayı alt üst ediyor! Her kahvaltı sofrasında var, ömrü 10 yıl kısaltıyor, diyabete davetiye çıkartıyor
- Karaciğeri resmen yeniden doğmuş gibi yapıyor! Her sabah aç karnına 1 kaşık yutmak yetiyor: Bağırsakları fokur fokur çalıştırıp ömre 10 yıl ekliyor!
- Göz altı morluklarını tarihe karıştırıyor! 3 malzemeyle evde hazırlanıyor: Kan dolaşımını hızlandırarak cilt tonunu eşitliyor
- 3 hafta uygulayınca iğne ipliğe çeviriyor! Vücuttaki yağları eritiyor: Metabolizmayı çalıştırıp forma sokuyor