Rutkay Aziz: Biz 'en yüce değer emek' diye büyüdük, en yüce değer paraya dönüştü
George Orwell’in yazdığı ve 20’nci yüzyılın en önemli romanlarından biri sayılan ‘1984’ tiyatro sahnesine taşındı. Taner Barlas’ın kurguladığı, Rutkay Aziz’in yönetmen koltuğunda oturduğu ve her ikisinin de rol aldığı ‘1984 Büyük Gözaltı’ oyunu vesilesiyle usta oyuncu Rutkay Aziz ile bir araya geldik. Sanatçı, tiyatro izleyicisinin hâlâ kendilerini yalnız bırakmadığını ve son dönemde kendisini en çok üzen şeyin insanların gülmeyi unutmaları olduğunu söylüyor
● 1 Ocak’ta hem yeni yaşınıza girdiniz, hem yeni bir yıla girdik. Doğum gününüz kutlu olsun. 2018 sizin için nasıl bir yıl oldu?
Sıkıntılı... Ülkem ve dünya açısından sıkıntılı geçti. Doğal olarak ben de sıkıntılıydım. Ülkemiz bu ekonomik sıkıntıları, baskıyı hak etmiyor. Bu ülkeyi gerçekten çıkarsız seviyoruz. Bu anlamda vatanseverliğimiz hiçbir zaman tartışılmaz.
● 2019’dan neler bekliyorsunuz?
Barış ve huzur içinde geçsin, savaşlar olmasın! Özgürlük rüzgarlarının estiği, adaletin olduğu, onurlu bir Türkiye’de yaşamayı istiyoruz. Bu ülke güler yüzlü, birbirlerine sevgiyle saygıyla bakan insanların Türkiye’si olmalı! Maalesef gülmeyi unuttuk. Akşamüstü otobüs duraklarına bakın, insanların suratlarında hep soru işaretleri var. Hep asık suratlar... En ufak tebessüm yok yüzlerde. İki bin lirayla ne yapacağını düşünüyor çünkü. Bunlar hepimizin üzüntüsü.
BEN EMEĞİYLE YAŞAYAN BİR İNSANIM AY SONUNU DÜŞÜNMEME LÜKSÜM YOK
● Siz de cüzdanınıza bakınca kara kara düşünüyor musunuz?
Kuşkusuz. Ben de emeğiyle yaşayan insanım. Rant diye yaşayan bir adam değilim neticede. Üç oyun kalktığı zaman hep beraber zorlanıyoruz. Ben zengin aile çocuğu değilim. Eğitimli bir ailenin çocuğu olsam da bugüne dek hep kendi emeğimle ayakta durdum. Tabii kızım Doğa da öyle... O nedenle bizlerin ay sonunu düşünmeme gibi bir şansı, lüksü yok.
● Kızınız Doğa Rutkay sizin gibi değil sanki, daha farklı bir duruşu var... Çok politik de değil...
O daha gerçekçi bakıyor hayata, olaylara. Hele şimdi çocukları da olunca daha da gerçekçi bakmak zorunda. Biz biraz daha romantik yetiştik gibi; duygusal yanımız ağır basıyor. Anmadan geçemeyeceğim, 31 Aralık’ta Gülriz Sururi’yi kaybettik. Bu, insanı üzüyor. Türk tiyatrosu büyük bir değer kaybetti. Bir Cumhuriyet kadınını kaybetti. Son derece ilkeli, onurlu bir kadındı. Bakıyorum tüm yakın dostlarım bir bir gidiyor. Dolayısıyla çok daha fazla üzülüyorum ve bu üzüntü her geçen gün katlanıyor.
TARIK AKAN’LA OTURDUĞUMUZ KOLTUĞA OTURAMIYORUM
● En yakın arkadaşınız Tarık Akan’ın acısını daha atlatamadınız değil mi?
Asla yeri dolmuyor. Dolmaz da. Çok özlüyorum. Tam şurada oturuyorduk işte, şimdi oturamıyorum orada. O koltuğa geçemiyorum. Çok arkadaş kaybettik, yalnızlaştım. 72 yaşındayım artık... Çoğu arkadaşım bu yaşını göremedi. Onlar gittikçe ben eksildim. Eksildikçe de üzüntüm arttı.
● 70’li yaşlar nasıl?
Ben yaşımı yaşamam biliyor musunuz? 72 yaşıma geldim diye bir sıkıntı yaşamam hiç.
● Kaç yaşında hissediyorsunuz?
Herhangi bir yaş hissetmiyorum.
● “Yaş 70, iş bitmiş” derler ya! Kızar mısınız bu söyleme?
Yok canım! Ben de şimdilik öyle bir şey yok. Mesela oyunum var, büyük heyecanla oyunumu bekliyorum. Üç gün sonra İzmir’e gideceğim. Nazım Vakfı var onunla uğraşıyoruz. Hiç durmuyorum ki; nasıl yaş geçsin, iş bitsin.
● Hep bir iş aşkı var desenize...
Var evet. Biz “En yüce değer emek” diye büyüdük. Ama en yüce değer paraya dönüştü bu ülkede. Herkes için değil tabii.
● Paragöz bir toplum mu olduk yani?
Biraz öyle değil mi Allah aşkına? Çıkar, para...
12 EYLÜL’DE BİLE SOLDAN BU KADAR DÖNEK ÇIKMAMIŞTIR
● Bugünü geçmişle kıyaslayınca nasıl bir değişim görüyorsunuz sanat dünyasında?
Çok var. 12 Mart’ta ve 12 Eylül’de bile soldan bu kadar dönek çıkmamıştır. 80’li yıllarda Ruhi Su ile sohbet ederken saf değiştirenler için şöyle demişti: “Rutkay evladım, bazı insanlar özüne dönmek için bazı tarih ve dönemleri beklerler.” 80’li yıllarda dediği laf bağdaş kurmuş kafamda oturuyor şimdi...
● Umutsuz musunuz geleceğe dair?
Olur mu? Umut olmaz mı canım! Önemli olan umudu eyleme dönüştürmek. 80 öncesi ve sonrasındaki tiyatroyla günümüz tiyatrosu ve sanatı arasındaki en büyük farklardan biri sanatçıların muhalif duruşunun bir anlamda bölünmesi, parçalanması. Hiçbir zaman sanatçılar bu kadar parçalanmamış ve karşı karşıya gelmemişti. Düzenin adamı olmamıştı sanatçı, daima muhalif duruşunu göstermişti, göstermek durumundaydı.
METİN’LE MÜjDAT TÜRKİYE’NİN SAYILI GÜLDÜRÜ USTALARINDAN
● Metin Akpınar ve Müjdat Gezen iki yakın dostunuz. Yaşadıklarını nasıl tanımlarsınız?
Metin’le Müjdat tartışmasız Türkiye’nin sayılı güldürü ustalarından. Çok üzüldüm ve şaşırdım. Bu iki güldürü ustası şu anda çok trajikomik bir oyunun içindeler. Ve bir an önce tarafsız ve bağımsız bir yargının onları özgürlüğüne kavuşturmasını diliyorum.
● Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fazıl Say’ın konserine gidecek. Fazıl Bey’in daveti bir adım değil mi sizce?
Tabii canım bir adımdır. Atılsın yeter ki gitsin Cumhurbaşkanı bir Mozart bir Beethoven dinlesin. Belki iyi gelir.
● Sizin demokrasi ve özgürlük tanımınız nedir?
Uygar olmak bundan geçiyor.
● Sanat da bir yol gösterici ya... Sanatta uygarlık var mı sizce şu an?
Şu anda yaptığımız işi görmenizi çok isterim. 17 Ocak Perşembe basın gösterimi var. George Orwell’ın ünlü romanı 1984’ü sahneliyoruz. Taner Barlas kurguladı, ben sahneliyorum. Büyük bir onur duyuyorum şu an, alkışlardan ve seyircinin coşkusundan.
● Sizin her kesimden izleyiciniz var mı?
Her zaman kapımız açık. Zaten geliyorlar da. Baş örtülü hanımlar da geliyor mesela. Bu benim ayrıca hoşuma gidiyor. Fotoğraf çektiriyorlar, imza istiyorlar. Buyursunlar.
● 80 öncesi ve sonrası tiyatrosuna baktığımızda arada nasıl bir fark var?
Genel anlamda geriledik. O günün seyircisi, o günün heyecanı, o günün örgütsel bağları şimdi yok. Daha çok okuyorlardı daha çok tartışılıyordu. “Gençlik yozlaştı kendilerinden başkasını düşünmüyorlar” söylemlerine katılmıyorum. Özellikle üniversitelerde söyleşilere gidiyorum, gençlik son beş yıldır dünyayı tartışıyor, siyaseti tartışıyor. Son derece bilinçliler, onun için önümüz de açık.
ÇAPKIN OLSAYDIM YAKALANIRDIM
● En son ‘Yol Ayrımı’ filminde Şener Şen’le izledik sizi. Çapkın bir adamı oynuyordunuz. Gerçek hayatta da çok çapkın olduğunuz söyleniyor, doğru mu?
En büyük yalan bu. Olsaydım yakalanırdım.
● Eskilerden en çok kimleri özlüyorsunuz?
Eski Yeşilçam sinemasının karakter oyuncuları vardır ya, çok acı çektiler onlar. Onları özlüyorum. Yalansız insanlardı hepsi ve çok acı çektiler.
● Peki, en çok özlediğiniz, en rahat yaşadığınız dönem hangisiydi?
Olmadı. Yani özgürce sanatımızı ürettiğimiz ortam bir ara 77-78’lerdi. Ecevit’in iktidar olduğu dönemde kısa bir süre özgürce sanat yapabildik. Sonra 12 Eylül geldi. 12 Eylül mağdurlarındandım. Barış Davası’nda yargılandık. Sekiz yıl yurt dışına çıkma yasağı kondu. Ama ben büyük badireler görmedim. Başka arkadaşlarımız çok daha büyük acılar çekti.
● Kırmızı çizgileriniz nedir?
İnsana, hayata, ülkeme dair söyleyecek sözü olan bir proje olsun. ‘Yol Ayrımı’ böyleydi. Orada insanı emekten yana olmaya davet eden bir içerik vardı. Oyunda da bunlara her zaman dikkat ettik. Tiyatroda ben hiçbir zaman kötü bir adamı oynamadım. Hep kahramanları oynadım. ‘1984’te bir faşisti oynuyorum. Kötü adamı oynuyorum. Seyirci de şaşırıyor doğal olarak. Bundan da büyük keyif alıyorum açıkçası.
● Olabilir mi sizden bir faşist?
Bazı faşistler, işkenceciler geldiğinde utansınlar diye iyi oynuyorum (gülüyor).
● Mal varlığınız nasıl?
Cihangir’de bir tane çatı katım var. Krediyle aldım. En azından kızıma, torunlarıma bir şey bırakacağım. İyi kötü Boğaz’ı görüyor.
AŞKTA ÖNEMLİ OLAN ÖNCE DİYALOGDA ÇİFTLEŞMEDİR
● Aşk nedir size göre?
Soyut bir şey. Hiçbir zaman inanmadım. Ama sevdim. O ayrı.
● Seks de önemli mi?
Önemli olan önce diyalogda çiftleşmedir. Sonrakiler de peşi sıra gelir.
● En büyük endişeniz nedir?
Eskiden yoktu, son yıllarda oluştu. Sevdiklerimi kaybetmek... Zeki Ökten’le başladı bu korkum. Arkasından Savaş Dinçel geldi. Derken böyle korku oluştu bende.
● Ölüm korkunuz var mı?
Hayır, yok. Daha yaşayacağız inşallah hep beraber.
ARABAM YOK, TAKSİLERE BİNİYORUM, GÖZLEM YAPIYORUM
● Kendinizi Atatürkçü olarak mı tanımlıyorsunuz?
Tabii ki. Nasıl olmayayım! Biz öyle büyüdük. Duvarlarda aile fotoğrafı yoktu, onun fotoğrafı vardı. Sonra Nazım sevdamız başladı... Nazım Hikmet Vakfı’na Tarık’la benim epey emeğimiz var.
● Bugün o duruş var mı?
Yok. Fakat Mustafa Kemal’e karşı düşmanlık, giderek Mustafa Kemal sevdasını ve önemini büyütüyor. Bunu ben gözlemliyorum sokakta. Benim arabam yok, taksilere binip gidiyorum. Hep gözlem yapıyorum. Her ne kadar yok etmeye kalksalar da Atatürk sevdası bitmeyecek. Ve dünyada başka hiçbir lider bir ülkenin kaderinde bu kadar belirleyici olmamıştır. Rusya’da, Küba’da, Balkanlar’da hiçbir yerde yok bu. Ölmeyen tek bir Türk var, o da Atatürk.
- Yemeklerin lezzetini 2 kat artırıyor! Zengin besin içeriğine sahip: Bakliyatların gazını alıyor, sindirim sistemini çalıştırıyor
- İkisini bir araya getirince etkisi 20 katına çıkıyor! Yağları şıpır şıpır eritip metabolizmayı fişekliyor! Kabızlık, gaz ve şişkinliğe son verip karnı dümdüz yapıyor
- Baş ağrısını şıp diye kesiyor! 1 parça kullanmak yetiyor: Migren ataklarını durduruyor, geçmeyen baş ağrısından kurtarıyor!
- Felç geçirdi hayatı değişti! Doktorları şaşkına çeviren gelişme: Kendi sesini tanıyamadı
- Kaşık kaşık yiyoruz ama metabolizmayı alt üst ediyor! Her kahvaltı sofrasında var, ömrü 10 yıl kısaltıyor, diyabete davetiye çıkartıyor