Cumartesi Postası'Toplumsal paranoyanın sonucu: Bariyerizm'

'Toplumsal paranoyanın sonucu: Bariyerizm'

Paylaş
'Toplumsal paranoyanın sonucu: Bariyerizm'

Son yıllarda ilginç bir şey oldu: Özellikle starlar, çevrelerindeki insan sayısını azaltıp bir güvenlik çemberi oluşturdu. Çünkü çoğu, edecekleri lafın başka yere taşınmasından korkuyor. Bu nedenle görünmeyen bir bariyerin ardında yaşıyorlar

NİLÜFER KAS

n.kas@hotmail.com

Bu, yeni bir akım. Adı da ‘bariyerizm’. Sorumlusunun ‘kendini koruma içgüdüsü’ olduğunu belirten Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Ali Akay’a göre, bunda, Türkiye’nin içinden geçtiği özel dönemin de rolü var. İşte Ali Akay’ın ilginç tespitleri, işte ünlülerin düşünceleri...

Son dönemde, çoğu sanatçı etraflarındaki kişi sayısını azalttıklarından bahsediyorlar. Bu yalnızlaşmaya eğilim mi?

Böyle bakmak çok doğru olmaz ama bir kapanmadan söz edebiliriz. Türkiye’nin içinden geçtiği dönem nedeniyle bu özelliğin öne çıktığını söyleyebiliriz. Pop dünyasında başlayıp diğer çevrelere de yayılan bir kapanma var. Basının söylenti ve dedikodu üzerine habercilik yapmaya başlaması bu çevreleri çok rahatsız ediyor. Gazeteciliğin sansasyon üzerine kurulmasıyla beraber haberin meşruluğu tartışılır oldu. Aslında bu tür haberler için ‘insanları eğlendiriyorsa gerçek olup olmaması da çok önemli değil’ diye düşünüyoruz. Hatırlarsanız 80’lerin başında gazetelerde bir kadının fotoğrafı konulur, altına da ‘Türk erkeklerini çok beğeniyor’ diye yazılırdı. Şimdi bu haberler oyuncuları, şarkıcıları, küratör, galerist ve edebiyatçıları da içine almaya başladı.

Bu durum Türkiye’ye mi özgü?

Hayır. Dünyada da aynı tablo var. Pop kültürün parçası olsun olmasın, bu meslekleri yapanlar birbirine geçmiş durumda. Dünyadaki kamuoyunun yakından tanıdığı isimler bundan rahatsız olduğu için bariyerin ardına kapatıyor kendini. Bu akımın bir adı var: Bariyerizm.

Bu içe dönüş ne zaman başladı?

Son 10-15 yıldır içe dönüş, kabuğa çekilme, kapanma var. ‘Televole’lerin başladığı 90’ların ikinci döneminde insanlar bariyer koymayı tercih etti. Son dönemde komplo hikâyeleri de devreye girdi. Beyaz Türkler, Siyah Türkler, dönmeler, Ergenekon derken bir yığın komplo teorisi kitabı çıktı. İnsanlar edeceği lafın başka bir yere taşınması korkusunu yaşıyor. Korkuyla kendini denetim altına alan bir toplum oluştu. Telefonlar dinleniyor, yollardaki kameralardan herkes her an izleniyor... Bu da paranoyaları beraberinde getirdiği için insanlar etrafına sadece güvenilir bulduklarını alıyor. Cemaatleşmenin, çeteleşmenin bir parçası olunuyor.

“İkonlar gitti, ikoncanlar geldi”

Ama göz önünde olmayanın reytingi de düşüyor. Sanat dünyası bunu nasıl göze alıyor?

Sanatçılar için böyle bir handikap var. Çünkü artık bir zapping dünyasındayız. Her an farklı bir imaja, kanala yönelmek mümkün. Hâkim bir sanat türü olmayınca, yerleşik ikon da yok. Onun yerini ikoncanlar aldı. Star ikonlar yerleşikti: Sezen Aksu, Müjde Ar, Zeki Müren, Ajda Pekkan... Onlar sadece şarkılarıyla değil, sözleri, tavırlarıyla da toplum tarafından seviliyorlardı. Günümüze bakalım: Tarkan büyük star ama bugün en çok adından söz edilen kişi o değil. Garantisi olmayan bir popülerlik var.

Sanatçılar halktan besleniyor. Bu içe kapanış sanatçıların beslenmesinin önünü kesmez mi?

Burada hangi tür sanat yapıldığı önemli. Plastik sanatlarda halktan beslenme olmaz. Pop kültüründe de bir türküyü yeniden yorumlayan kişi halktan değil, müzik tarihinden yararlanıyor.

Zapping dünyasında var olmanın bir yolu var mı?

Zapping dünyasında her an düşme korkusu var. Bu nedenle ikonlar kabuğuna çekilmek, bariyer koymak zorunda kaldı. Böylece kendilerini koruyorlar. Genç yeteneklerle en fazla çalışmış olan Sezen Aksu’ydu. O bile kendini kapatıp bariyer koyuyorsa bir sorun yaşanıyor demektir.

Bunu bir bariyer olarak tarif etmek doğru mu?

İnsanlar sadece bazı insanlarla görüşüp bazı insanlarla bir yerlere gidiyorsa, hoşlanmadığı kişilerin gittiği yerlere gitmek istemiyorsa, orada görünmez bir bariyer vardır.

Sanat dünyasında bir gettolaşmadan söz edilebilir mi?

Gruplardan söz edilebilir. Getto lafı bana aşırı geliyor. Getto demek, dışlanmış demek. Sanat dünyasındaki isimler gettolaşmıyor, aksine kendilerini koruma altına alıyorlar.

“Başbakan bile bariyer koyuyor”

Siyasette de Başbakan’ın yakın çemberine kimseyi almadığı söyleniyor. Bu, aynı şey mi?

Dedikodu ve söylenti üzerine kurulu olan bir ortamda söylenen bir sözün başka yere gitme olasılığı büyük. Başbakan ve diğer siyasiler için de aynı koruma içgüdüsü söz konusu.

Sizin de bariyeriniz var mı?

Var. İstanbul’un eğlence hayatı üzerine yazan biriydim. Geceleri arkadaşlarımla çok sık dışarı çıkardım. Ama artık bir çok yere gitmiyor, rahat etmek için tanıdığım yerleri tercih ediyorum.

Toplanma yeri evler mi oldu?

Sadece evler değil, küçük yerler hâlâ var. Bir kez gitmeye başladıktan sonra çok insan geliyor. Bu kez yeni yerler keşfediliyor.

Sanat dünyası bir yandan bariyer koyuyor, diğer yandan sosyal medya aracılığıyla kamuoyunu evinin içine sokuyor. Bu çelişki değil mi?

Ben o kişinin, gerçekten o olduğuna güvenmiyorum. İnsanlar medya önünde kendini değil, istediği yönünü gösteriyor. Sahte kimliklerle, sahte duygularla sosyal ağa girip sevmediğiniz bir şeyi seviyormuş gibi yapabilirsiniz. Sanal dünya aynı zamanda yalan dünya.

ÜNLÜLER KONUŞUYOR:

Ayşegül Aldinç:

Çekirdek bir çevrem var

Başından beri, işlerin bu noktaya geleceğini bilmeden, sezgisel olarak bir bariyer koydum. Benim ortalara saçılacak skandallarım olmadı ama insan olarak koruma önlemlerini aldım. Bugün baktığımda çok doğru hareket ettiğimi düşünüyorum. ‘Başkasını değiştiremiyorsan kendini değiştirirsin!’ Önemli bir sözdür. Çekirdek bir çevrem var. Birlikte çalışacağım insanlar konusunda da dikkatli davranırım, hataya düşmek istemem. Ama şuna da inanıyorum; Gizli saklı bir şeyler yapıyorsanız mutlaka bir gün ortaya çıkar. Günümüzde gizlilik kalmadı. Benim sırrım, özel hayatımı gizli tutmak şeklinde oldu. Bir sürü şey yaşarım, çevremdekiler bilir ama toplum bilmez. Bu da kendimi doğru koruyorum ve korunuyorum anlamına gelir.

Nilgün Belgün:

Artık daha dikkatliyim

Eskiden beri çok güvendiğim, inandığım, menfaat ilişkisi yaşamadığım bir dost çemberine sahibim. Bu çemberin içindeki insan sayısı 10’u geçmez. Sırdaşım ise 2 kişidir. Dost çevrem okuldan beri sürdürdüğüm arkadaşlardan oluşur. Yeni dost edinmeye çekinirim, çünkü güvenmem. Yeni dostlara açık değilim. Mutluluğumu buna borçlu olduğumu düşünüyorum. Kimseye açık vermeden, daha sonra kullanılacak doneler olmadan yaşamaya gayret ediyorum. Saygınlığımı bozmamak adına dikkatli yaşıyorum. Zaten tiyatrocu olarak disiplinliyim, son zamanlarda daha çok dikkat eder oldum. Bunun nedeni yıpranmamak, yanlış anlaşılmamak.

Volkan Severcan:

Steril yaşıyorum

Medyanın magazin boyutunun başka türlü hareket etmesi nedeniyle dostlarımız konusunda seçici davranmak zorundayız. Doğal olarak problem teşkil edecek insanları yanımızda bulundurmuyoruz. Arkadaş seçerken uzun süreli olmasına dikkat ediyoruz. Camiamızın, özellikle tiyatro çevresinin çok büyük kalabalığı olmadı, olamazdı da. Bir avuç insanız biz. Televizyonlarla birlikte ortaya karışık bir mevzuat çıktı. Kan uyuşmazlığı var artık. Bu nedenle steril yaşıyorum. Benim gezdiğim, yemek yediğim yerler bellidir. Mesela kardeşimle çalışıyorum. Onun önerdiği yeniliklere, tanıştırdığı insanlara bile mesafeli duruyorum.

(24.09.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

2

Haberin Devamı