MagazinGüvenmek, sevmekten daha büyük lütuftur

Güvenmek, sevmekten daha büyük lütuftur

Paylaş
Güvenmek, sevmekten daha büyük lütuftur

Özge Borak ve Mert Turak ikilisi ‘Kum Zambağı’ isimli sinema filminde bir araya geldi. Yunus ile karısı Afife’nin hüzünlü hikayesinin anlatıldığı film 5 Temmuz’da vizyona girdi. Ben de çok sevdiğim bu iki ünlü oyuncu ile buluştum. Film ömür adanmış bir aşk masalını anlatınca biz de doğal olarak kendimizi aşkı konuşurken bulduk.

Ben izleyici olarak filmin duygusunu çok hissettim. İzlerken ağladım. Siz filmin senaryosunu ilk okuduğunuzda ne hissettiniz?

Haberin Devamı

Özge Borak: Öykü; dizi veya film olsun, şahsen ilk baktığım, işin en önemli olduğunu düşündüğüm noktadır. Çünkü öykü can alıcı değilse kim oynarsa oynasın izlenmeyeceği inancındayım. Bu sebeple senaryoyu ilk okuduğumda Yunus’un da Afife’nin de sevgiyi anlatımı, sevgilerinin karşılıksız oluşu, hayatlarındaki arzuları, eksilmişlikleri, ihtiyaçları duygu yüklüydü. Finalinde gözlerim doldu, boğazım düğümlendi ve Afife’yi oynamak isterim dedim kendi kendime.

Mert Turak: Senaryoyu okuduğumda hikaye çok gerçek gelmişti ve çok derinden etkilemişti beni. Yunus’un temizliği, duruluğu kadar soyunabilmek, Yunus’un saflığına ulaşabilmek bana çok cazip geldi. Tertemiz bir aşk hikayesinin bu kadar net ve yalın bir şekilde anlatılması da ilgimi çekti.

Haberin Devamı

Kaldı mı günümüzde böyle duru, saf aşklar?

M.T.: Aşka, sevgiye bir şey olduğu yok, insanlara bir garip haller oluyor. O cümlelerin içini boşaltıyorlar. Oysa en kıymetli duygular bunlar. Bunları kaybedersek, bizden geriye ne kalır ki?

Gerçek aşk sizin için ne ifade ediyor?

M.T.: Modern zamanda aşktan anladığımız ilk görüşte birbirimize çarpılmak. İlk görüşte aşk, aşkın bir türü olabilir ama vazgeçmemek de aşk. Ayrıca güvenmek sevmekten daha büyük bir lütuftur.

Çekim süreci nasıldı?

Ö.B.: Adana coğrafi konumuyla, mutfağıyla, misafirperver insanıyla çok güzel şehirlerimizden biri. Çekim için merkezde değildik biz. Adana’ya bir saat mesafede Yumurtalık ilçesindeydik. Lagünler resmen bir doğa harikası. Üstelik kasım ayında çekim yaptığımız için havanın sıcaklığı da rahatsız edici değildi. Yani hem konum olarak hem mevsim olarak Adana’da çekim yapılacak en güzel şartlar seçilmişti. 

M.T.: Hayatımın en güzel setiydi diyebilirim. Doğal bir cennetteydik sanki. Arkadaşım, dostum Mehmet (Demir Yılmaz) daha önce oralarda belgesel çektiği için bu coğrafyayı çok iyi biliyordu. Oraya gider gitmez hayran kaldım. Dalyan’daki balıkçılarla sağlam dostluklarımız oluştu. Hatta babam bir haftalığına yanıma geldiğinde onu da platomuz olan balıkçı barınaklarına götürdüm. Şimdi oraya yolum düşsün diye uğraşıyorum, her fırsatta gitmek istiyorum.

Haberin Devamı

ARTIK KİMSE BİR MEKTUBUN YOLUNU GÖZLEMİYOR

‘Kum Zambağı’nı insanlar neden izlemeli?

Ö.B.: Kendi adıma bir çok güzel işte yer aldım fakat Kum Zambağı oynarken yüreğimin sızladığı işlerden biri oldu. Bazı sahnelerin duygusu çok ağırdı, etkilenmemek mümkün değildi. Zihnimin ve kalbimin köşesine bir çentik attı filmimiz.

M.T.: Bugünlerde insanlar her şeye çok kolay ulaşıyor ve her şey çok hızlı tüketiliyor. Sosyal medyaya 5 dakika bakayım diye giriyorsunuz, 25 dakika orada kalmışsınız. Artık insanlar mektuplaşmıyor. Bir mektubun yolunu 15 gün beklemiyorlar. Sevgilerine sevgi katmıyorlar. Sevgileri emek ve alın teriyle yoğrulmuyor. Günümüzde her şeyden çok çabuk vazgeçiliyor.

Peki, ne oldu da buralara geldik?

M.T.: Çünkü alternatif çok insanlara. Sosyal medya da kirletti biraz bu duyguları. İnsanlar artık elini sallasan ellisi, biri gider, öteki gelir mantığıyla aşkları da çok çabuk tüketiyorlar. Yani bu bilgisayar ve tanksavarlar arasında, yeryüzünün bu en çılgın macerasında, aşklar barınmak için pastoral bir leke arıyor.

Haberin Devamı

Bu film bu yüzden de çok değerli sanırım, değil mi?

Tam olarak öyle. ‘Kum Zambağı’ gerçekten çok değerli bir hikaye. Yunus’un Afife’yi sevme biçiminin insanlara ilham vereceğine, izleyenlere bir şeyler hatırlatacağına inanıyorum. Yani insanlar kalbinin yerini unutmuş gibi. Yunus onlara kalplerinin yerini hatırlatacak.

Rol modeliniz kim?

M.T.: Bir aktör birçok aktörden var olur. Hepsinden bir an kalır sende. Yıldız Kenter’in, Haldun Dormen’in öğrencisi olma şerefini tattım. Yıldız Kenter ilk derste, “Okulu basamak olarak kullanmayın. Siz tiyatro aktörüsünüz” demişti. O terbiyeyle yetiştiğimiz için, her rolümüz namustur bizim için.

Güvenmek, sevmekten daha büyük lütuftur

AYNI TEDRİSATTAN GEÇMİŞ İKİ OYUNCUYUZ

Sette ne kadar iyi bir ikili olabildiniz?

Ö.B.: Mert’le üniversitede konservatuardan sınıf arkadaşıyız. Profesyonel hayatımızda daha önce tiyatro sahnesinde birlikte rol aldık fakat ilk kez kamera karşısına birlikte geçtik. İnsanın tanıdıgı bildiği, paslaşabildiği biriyle rol arkadaşı olması, karşılıklı oynaması güzel bir konfor alanı oluşturuyor. O yüzden hem eskiden beri tanıdığım, hem de iyi oyuncu olduğunu düşündüğüm Mert’le aynı kareleri paylaşmak çok güzeldi. Her işte olduğu gibi bu işte de canla başla çalışan bir kamera arkası ekip vardı. Onları tebrik ediyorum. Ayrıca diğer oyuncu arkadaşlarım işe yüreklerini koydular. Güzel bir ekip çalışması oldu. Ve sevgili Mehmet yönetmenimiz aynı zamanda senaristimizin ellerine sağlık. Afife‘yi oynama fırsatını bana tanıdığın için teşekkür ederim.

Haberin Devamı

M.T.: En keyifli deneyimim tabii ki Özge ile oynamaktı. 4 yıl boyunca aynı sınıfta okuduk ve oyunculuk eğitimi aldık. Aynı evde, bütün sınıf sabahlara kadar ders çalıştık. Birbirimizin eşofmanlarını giydik. Aynı yemeği paylaştık. Özge benim canım, kanım, kardeşim. Birbirimizi çok iyi tanıyoruz ve aynı dili konuşuyoruz. Aynı tedrisattan geçtik. Yıldız Kenter’in, Haldun Dormen’in, Suat Öztuna’nın tedrisatından geçtik. Bu da filmdeki uyumumuza yansıdı. Birlikte oynamak eşsiz bir deneyimdi benim için. Tiyatroda, kabarede birlikte oynamıştık. Bir de geriye güzel bir sinema filmi bıraktığımız için çok mutluyum.