İlle birinci olacağım demiyorum ama ikinci olmaya da gelmedim
Uzun zamandır şöhreti Türkiye sınırlarını aşmıştı ama deyim yerindeyse şimdi işin rengi epey değişti. Furkan Palalı, İtalya’nın en çok izlenen programlarından ‘Yıldızlarla Dans’ta rüzgar gibi esiyor desek yeri. Geçen hafta izlediğim bölümde bir jüri, programda Furkan’a gönderilen hediyeleri açtı. Peluş ayıdan iç çamaşırına kadar epey sürpriz gördük. Roma’daki hayatını, kariyer planlarını konuştuk ama duygusal olarak iç dünyasını da samimiyetle açtı.
Oya Çınar Röportajı / Fotoğraf: Bora GÖKHAN / Stylist: Semih DEMİR&Burak KARA
Bir süredir ‘Yıldızlarla Dans’ yarışması için Roma’dasın. Bu geçici bir süreç mi yoksa tamamen Romalı mı oldun artık?
Hedefim İtalya’da projelere devam etmek. Şu an halihazırda burada değerlendirebileceğimiz ciddi teklifler var. Ama bu hemen yarışmanın akabinde mi olur, yoksa Türkiye’de bir proje mi yaparım onu kestiremiyorum şu an.
Dili bu kadar kısa sürede çözmen çok ilginç değil mi?
Gözlerim neden şiş, işte bu yüzden. (Gülüyor) Sabahlara kadar çalışıyorum. İtalyanca geçmişim yok ama bu sorumluluğu aldıktan sonra istediğin şartlarda ilerlemesi, onların seni hazır bulması için bunu zaten çözmek gerekiyordu. O kararlılıkta olunca her şeyin daha hızlı ilerlediği bir gerçek.
ÇOK HIRSLIYIM AMA DENGEDE TUTMAYA ÇALIŞIYORUM
Hırslı bir insan mısın genel olarak?
Aşırı hem de, hatta bunu törpülemeye çalışıyorum çünkü o dengeyi kuramayınca işin ucu biraz tehlikeli bir yerlere de gidebiliyor. Her işte olduğu gibi balans burada da önemli.
Başka yerde sıfırdan başlamak büyük cesaret bence. Senin oraya giderken tam motivasyonun neydi?
Aslında bir sabah uyanıp da “Her şeye yeniden başlayacağım, şurası olsun” diye çıkmadım yola. Sıfırdan başladığım şeyler var ama bu dil, kültür ve haritadan fazlası değil. İster istemez bir telaş ve kaygı oluyor ama korku demem buna. Diğer yandan böyle durumlar insanı biraz yontuyor, sallıyor ve bu insanın gelişimi açısından çok değerli bir şey.
ROMA’DA BİR EVDEYİM’ DİYORDUM ŞİMDİ ‘EVDEYİM’ DİYORUM
Birinciliği hedefliyor musun?
Bu şekilde ifade etmiyorum sadece. “Birinci olacağım” demek insana psikolojik olarak bir ağırlık veriyor ama asla ikinci olmak için gelmedim tabii. Bu belki beynimi kandırmanın bir yolu ama bu şekilde düşünmek bana kendimi daha iyi hissettiriyor.
En zorlandığın şey ne? Yalnızlık hissi sert vuruyor mu bazen?
İki üç hafta önce başka bir şey derdim buna ve muhtemelen biraz zaman geçince yine başka bir şey diyeceğim ama özünde hissim şu; adaptasyon süreci ilerledikçe daha iyi hissediyorum. Mesela birkaç hafta önce buraya “Roma’da bir evdeyim” diyordum şimdi “Evdeyim” diyorum. Elbette yüz yüze iletişimi, günlük basit bir şeyi ailemle, yakın arkadaşlarımla paylaşmayı çok özlediğim de bir gerçek.
Orada kendini daha özgür hissettiğin alanlar var mı? Mesela burada bir kadını beğendiğindeki yaklaşımınla orada böyle bir şeyi hissettiğindeki yaklaşımın arasında fark var mı?
Zaman zaman daha özgür hissettiğim alanlar oluyor ama ben o bahsettiğin kişi değilim zaten. Bu mesleğin en büyük handikapı o özgürlük alanının kısıtlanması zaten. İster istemez kendini birçok konuda frenliyorsun ama ben özel hayatımda normalde de o kadar rahat davranan biri değilim.
Az öne, “Bazen hikayenin başından gideceği yeri kestirebiliriz” dedin ya… Sen bu yolculuğun gideceği yerle ilgili ne hissediyorsun?
Burada mı olur başka bir yerde mi olur bilmiyorum ama yolculuğun bundan sonrasının daha çok benim seçimlerimle ilerleyeceğini hissediyorum.
BAŞLADIĞIM İŞİ YARIM BIRAKMAM
Bu süreçte kendinle ilgili yeni keşfettiğin şeyler oldu mu?
Çok cesur olduğumu düşünürdüm ama bazen cesur rolü yapmak bile cesarettir ya, onu gösterince içeride o telaşı yaşasan da ona rağmen hareket etmek başlı başına bir güç veriyor insana. Biraz burada bu yönümü keşfettim. Zaten bir işe başladıysam onu kolay kolay yarım bırakmam.
Dış gözle büyük resme, içinde olduğun duruma bakınca, “Vaay! Ben neymişim böyle ya?” diyor musun?
Bu işi yapan herkesin bunu biraz hissetmesi gerekir ama bunu nereye ve nasıl kullandığın önemli. Başka bir ülkedesin ve o kültürde insanların yoğun sevgisiyle karşılaşmak muazzam bir duygu ama bu duyguyu doğru bir yerden almazsan tehlike çanları çalar. Bu belki yaşımla, deneyimlerimle ilgilidir ama ben bunu daha ileri gitmek için benzin gibi kullanıyorum.
Bir karaktere hayat vermekle dans etmek arasında keskin bir ayrım var mı? Dans ederken tamamen Furkan mısın?
Yeni keşfediyorum aslında. Tabii ki kamera önünde olmam benim için bir avantajdı, terazinin iki tarafında zorluklar ve güvenli alanlarım vardı ama şunu fark ediyorum mesela. Sonuçta sana sunulan koreografide bir rol var. Nasıl ki bir filmde, sahnenin başındaki bir duygudan az çok hikayenin akışını hissedersin. Onu iyi anlayıp aktardığında oyunculuk büyük bir avantaj ve rakiplerin için daha tehlikeli bir hale geliyorsun.
Allah korusun ama küt diye beklediğin zamanlamanın öncesinde elensen, bu hikaye bir anda bir başarısızlık hikayesine ya da hayal kırklığına döner mi?
Dönmez çünkü o kararı verip buraya gelmek, dil öğrenmek ve şu ana kadar yaptıklarıma bakınca o noktayı geçtim diye düşünüyorum. Ben zaten buradan alacağımı aldığımı hissediyorum. Ama tabii devam etmesini ve daha fazlasını almayı da istiyorum.
ODAĞA BAŞARIYI KOYARSAN DİĞER ŞEYLER ONUN ETRAFINDA TOPLANIR
Mutluluk, başarı, aşk, para… Bunlardan hangisi hayatta en kovaladığın şey?
Başarılı olma odağını çok bencilce bir yere taşımazsan, odağın başarı olduğunda diğer her şey onun etrafında toplanır diye düşünüyorum.
Tam şu an, bu yarışmanın ortasında Zeki Demirkubuz’dan ya da Nur Bilge Ceylan’dan bir teklif gelse ve “Hemen yarın sete çıkıyoruz” denilse. Bir anda oradaki her şeyi bırakıp gelme ihtimalin var mı?
Bu çok güzel bir şey ama burada isimlerden bağımsız olarak cevabım ‘hayır’ olur çünkü başladığı işi yarım bırakan bir insan figürü bence karşı taraf için de hiç doğru bir resim değil. Bu, bir gün onları da yarı yolda bırakabileceğin anlamına gelir. Düşünüyorum… Bu, bana da yapılsa çok sinirlenirdim. Ben doğru zamana çok inanırım. Dolayısıyla şu an var olan sorumluluğumu mutlaka doğal sürecinde tamamlamak isterim.
Kısa kısa kısa…
Uyanınca yaptığın ilk şey?
Kettle’ın tuşuna basmak.
“Benim tatlı yalanım” dediğin, gerektiğinde sana kaçış alanı yaratan bir şey?
Yarın setim çok erken. (Gülüyor)
İyi bir kadın yalanı?
Topuklu ayakkabıyla zorlandığını görmemize rağmen, “Yoo, rahatım” demesi. (Gülüyor)
Başlayınca durması zor olan bir şey?
Aşk…
Yuvaya dönüş hissini veren o kişi?
Ne yaşarsam yaşayayım, bir anda bana kendimi hatırlatan o kişi abim olur. Neredeysem beni bulur, alır ve kafa kafaya verip bir şekilde sonuca ulaşırız. O, benim için hep yuva hissidir.
- Kaşık kaşık yiyoruz ama kan şekerini 300'e fırlatıyor! Damarları tıkayıp mideyi şişiriyor, kabızlığın en büyük sebebi!
- Fazla efor göstermeden yağlarınızı yakın! Vücudu kağıt gibi inceltiyor: Metabolizmayı makine gibi çalıştırıyor
- Kurusu kapış kapış satılıyor! Aktarda gören poşetini dolduruyor: Solunum yollarını hortum gibi açıyor, metabolizmayı çalıştırıyor, bağırsakların çalışma hızını artırıyor
- Çeyrek bardak içende kolesterolden eser kalmıyor! Bu kez kabuğu değerlendi: Sarımsakla karışınca vücudu zımba gibi yapıyor
- Su faturasını yarı yarıya düşürüyor! 5 dakikada 50 litre su kurtarıyor, fatura artık cebinizi yakmayacak!