Magazinİşimde çok hırslıyım kaplan gibi koparmayı severim

İşimde çok hırslıyım kaplan gibi koparmayı severim

Paylaş
İşimde çok hırslıyım kaplan gibi koparmayı severim

Genelde yaşını almış insanlara ‘hikayesi var’ deriz. Lorin Merhart 27 yaşında ama gerçekten ilginç bir hikayesi var. Kendini güzel ifade ediyor. Ruhu derin hissini geçiriyor. İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi ‘Turbo’da başrolde. Bir erkeğin bir kadına dönüşme hikayesini anlatan kısa filmi ‘Beden’ de festivallerde şu an. Onu daha yakından tanımak istedik.

Lorin, adınla başlayacağım. İlk duyduğumda Türk değil herhalde dedim. Orada bir hikaye var gibi hissediyorum…

Haberin Devamı

Hem de epey uzun bir hikaye. (Gülüyor) Soyadımla beraber altı ismim var. Kimlikte görünce insanlar şoka giriyor.

Nasıl yani?

Tam adım; Lorin Maximilian Derin Merhart Von Bernegg. Almanya doğumluyum. Baba tarafım Alman, İsviçre karışık. Anne tarafı Türk. Bernegg, İsviçre’de bir yer. Büyük dedemin soyadı. Onlar İsviçre’nin denizci filosuymuş ve zamanında büyük bir savaş kazanıyorlar, İsviçre kralı tarafından kutsanıyorlar ve Bernegg onlara hediye ediliyor. Sonra o kendine bir derebeylik yaratıyor orada. 1600’lerden bahsediyorum. Bernegg’i Merhart’ın sonuna ekliyor. Bu isim bana büyük dedemden miras yani.

Annen ve baban nasıl tanışmışlar?

Berlin’de, annem büyük bir kumpanyanın baş balerini o zaman. Babam da iş insanı. Kendi şirketi var. Çok gençler. Biri 19 biri 25 yaşında. Evleniyorlar. Ama bir süre sonra Almanya’nın soğukluğundan sıkılıp Bali’ye taşınıyorlar. Benim 0-3 yaş aralığım Bali’de geçiyor… Böyle bir serüven.

Haberin Devamı

Anne balerin. Sanatçı bir aileye doğmuşsun o zaman…

Evet, anneannem de ressam Tülin Onat.

Peki sen bu hikayenin neresinde, ne zaman, “Ben oyuncu olacağım” dedin?

İsmet Ergün bizim aile dostumuzdu. ‘Bende Sıra’ adında bir kısa film çekecekti. 11 yaşındaydım o zaman. İlk orada oynadım. Sonra o set ortamını o kadar sevdim ki anneme, “Bu iş meslek olarak yapılıyor mu?” diye sordum. Annem de, “Elbette, istersen oyuncu olabilirsin” dedi. O an karar verdim ve bir daha hiç durmadım zaten.

Londra’da okumaya nasıl karar verdin?

18 yaşında bir seçim yapmam gerekti, ya ‘Suskunlar’ dizisine başlayacaktım ya da eğitim almaya gidecektim. Uzun vadede eğitimin daha çok işime yarayacağını düşündüğüm için Londra’ya gittim.

Zor muydu peki?

Ben olumlu tarafındayım. Çok şey kattığını düşünüyorum ama tabii ki çok zorluk da çektim. Gurbet hissini ilk o zaman yaşadım. Bizim ailede daha çok Türk kültürü baskın olduğu için ben de kendimi hep Türk hissettim. Haliyle oraya bir Türk olarak gittim. Hatta ‘The Turkish prince’ diyorlardı bana. Çok disiplinli okuldu. İlk şunu dediler zaten, “Sizi paramparça edeceğiz ve sonra parçalarınızdan yeniden inşa edeceğiz.” Gerekten öyle oldu.

Haberin Devamı

BEDEN’, BİR ERKEĞİN İLGİ AÇLIĞI YÜZÜNDEN KADINA DÖNÜŞME HİKAYESİ…

Bir de kısa filmin var şu an gündemde. ‘Beden’in hikayesi ne üzerine kurulu

Bir erkeğin bir kadına dönüşme hikayesini anlatıyor ama ilk akla gelen haliyle, trans bireyin yolculuğu gibi düşünmeyin. Özünde ilgi bağımlılığından dolayı, sosyal medyanın yarattığı açlık ve özdeğer arayışıyla başlıyor her şey. Bir erkeğin, sosyal medyada kadınların erkeklerden daha çok ilgi gördüğünü fark etmesiyle başlayan bir dönüşüm hikayesi.

Karakter oyuncusu ve jön ayrımı hakkında ne düşündüğünü merak ediyorum…

Çok hazır kalıp işler üzerinden yürüyor sektör. Ne yazık ki sosyal medyanın çok öne alındığı ve oyunculuğun bir o kadar göz ardı edildiği bir durum var ortada. Ben kendimi hem jön hem karakter oyuncusu olarak görüyorum ki zaten oyuncu her ikisine de evrilebilmeli. ‘Piyanist’in başrolü Adrien Brody klasik anlamda yakışıklı mı? Hayır ama o kadar karizmatik ki büyüleniyorsunuz izlerken. Pek çok oyuncu, “Başrol olmak için çok yakışıklı olmak gerek” diye düşünüyor. Hayır, sen çok iyi bir oyuncu ol, onu iyi bir şekilde taşı, otomatikman oraya çıkarsın zaten.

Haberin Devamı

Kendinle ilgili en çok sorguladığın konular neler?

Duygusal durumlarım. (Gülüyor) Her hissin en uç noktasını yaşıyorum. Mutlu olunca en tepedeyim, mutsuz olunca en dipte. Bunu yeni yeni kontrol etmeye başladım.

EN KÜÇÜK ROLE BAŞROL GİBİ HAZIRLANIRIM

Sende sanki tam bir Alman disiplini var. Tam hırslı, çalışkan öğrencisin. Doğru mu tespitim?

Çok! Ben çok hırs yaparım, çok çalışırım ama kendini bitiren bir hırs değil. Kaplan gibi koparmayı severim. Çok saldırganımdır iş konusunda. Her işe sanki dünyanın en önemli işiymiş gibi özenirim. En küçük role başrole hazırlanır gibi hazırlanırım.

EN YÜKSEK BİNA SEN OLURSAN BAŞKASININ BİNASINI YIKMAN GEREKMEZ

Rekabet ruhunu nasıl dengede tutuyorsun?

Ben onun yıkıcı tarafını konservatuarda gördüm. İnsanların kendi binalarını kurmak için nasıl başkalarının binalarını yıkmaya çalıştıklarına tanık olunca dedim ki; hayır, ben kimsenin binasını yıkmaya çalışmayacağım. En yüksek bina ben olursam, kimsenin binasını yıkmam gerekmez. Sabah beşte kalkar başlardım çalışmaya.

Haberin Devamı

‘TURBO’ EN SAHİPLENDİĞİM İŞLERİMDEN BİRİ OLDU

İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi ‘Turbo’da başroldesin. Nasıl bir hikayesi var filmin?

En sahiplendiğim işlerden biri oldu. Bir arabanın içinde, tüm hikaye bir gecede geçiyor. Maganda dört genç hayal edin. Özünde iyi insanlar ama varoluşsal sancıları var dördünün de. Dört arkadaş bir asker uğurlaması için yola çıkıyor. Kendi içinde erkekliklerini ispatlamaya çalışan tiplerin, o özgüvensizlik hislerinin kaynağını gösteren çok derin, çok karanlık ama güzel bir hikaye.

İNSANLAR AŞK İÇİN SAVAŞMAK YERİNE ‘SIRADAKİ’ DEMEYİ TERCİH EDİYOR

Öfke duygunu en çok ne tetikler?

Haksızlık.

Ne zaman minnoş kedi gibi sakinleşirsin?

Sevgilimin yanında.

Aşkı nasıl tarif ediyorsun? “Aşka inanmıyorum” lafını çok sık duyuyoruz artık…

Ben inanan taraftayım. Hatta bu konuda epey gelenekselim. Kadın erkek dengesini seviyorum. Çok klişe gelebilir kulağa ama evren sevgi üzerine kurulu bir şey zaten bence.

Romantik misin?

Çok hem de. Biraz babamdan da aldığımı düşünüyorum. Günümüz dünyasında her şey hızlı ilerlediği için insanlar bir ilişkide kalıp savaşmak yerine ‘sıradaki’ kolaycılığına kaçıyor. Yeni biri yerine olduğum yerde derinleşip o çabayı göstermek bana daha anlamlı geliyor. Aşk, o çabayı vermektir zaten.

Kendine bir öğüt versen ne söylersin?

Olduğundan daha da sakin ve daha güvenli ol.