Turgay Şeren yaşayan en büyük futbol efsanelerinden. Etiler'deki evi anılarla dolu bir müze gibi. Yüzlerce ödül, yüzlerce fotoğraf. Bir de Atatürk'ün resmi; yakın çalışma arkadaşı olan babası Sabit Bey'e imzaladığı. Turgay Şeren 79 yıllık hayatını anlattı
SERAL CUMALI
seral.cumali@posta.com.tr
Dedem Celal Perin, Bulgaristan- Nevrekop’ta mebusmuş. İstanbul’a gelince Nişantaşı Şair Nigar Sokak’ta bir apartman veriliyor. Celal Perin Apartmanı hala duruyor, ama ben küçükken ailem elden çıkartmış. Babam Sabit Şevki Şeren Atatürk’ün özel kalem müdür muaviniydi. Ağabeyim Oğuz Şeren’den sonra, 15 Mayıs 1932’de Ankara’da doğdum. Atatürk beni çok severdi. İsmimi Türkay koymuş. Bir gün dondurma yiyordu, çağırıp bana da verdi, vişneli dondurma kaşığını Atatürk’ün beyaz elbisesine düşürdüm. Babam beni öldürecek! “Sakın ha kızmayacaksın Sabit” dedi babama. Sonra bana döndü, “Bunlar önemli değil evladım, sen daha bize çok hizmet edeceksin” diyerek yanağımdan öptü.
“Atatürk’ün koyduğu Türkay ismi okulda Turgay oldu”
Galatasaray Lisesi’nin üçüncü sınıfındayken babam rahmetli oldu. Annem Münevver Şeren Notre Dame De Sion Fransız Kız Lisesi’nde Fransızca öğretmeniydi. İstanbul’da beni okutup hayatımızı sürdürmemiz zordu. Parasız yatılı sınavına girdim, iftiharla geçen bir talebeydim, kazandım. Galatasaray Lisesi’ne parasız yatılı devam ettim. Annem de Çorlu’daki anne babasının yanına gitti, orada öğretmenlik yaptı.
Galatasaray Lisesi’ndeki Fransız hocalar Atatürk’ün koyduğu ismim Türkay’ı, Turgay diye telaffuz ediyordu. Okul arkadaşlarım da Turgay diyordu, adım öyle kaldı. Sınıf arkadaşım Coşkun Özarı ile okulda sırayla kaleye geçer, diğerimiz şut atardı. Pastasına yaptığımız bu maçları hep ben kazanırdım. Bir gün okula Galatasaray takımı antrenörü Mr. Molloy geldi. Bizi pencereden izlemiş. Yanımıza geldi, bana “Santrfor oynarsan üç sene sonra senden fazla gol atan biri yerini alır. Kaleci olursan en az 10 sene Galatasaray kalesinde oynarsın” dedi. 1948’de liseden birincilikle mezun oldum, o yıl girdiğim Galatasaray takımında 19 sene oynadım.
“Sahaya çıkan tünelde 19 yaşında kaptan oldum”
1953 yılı; 20 yaşında takımın en küçüğüyüm. İnönü Stadı’nda sahaya bir tünelden çıkılırdı. Tam Fenerbahçe maçına çıkarken takım kaptanımız Gündüz Abi (Kılıç) döndü, “Ben kaptanlığa devam edersem iki sene daha yapabilirim. Turgay’ı kaptan yaparsak en az 10 sene kaptanımız olur” dedi. Herkes beni kucakladı, sahaya omuzlarında çıkardılar. Maçın hakemi Faik Gökay şaşırdı, “Sen daha çok gençsin” dedi. Maçı 2-0 kazandık. 1966’da futbolu bırakıncaya kadar Galatasaray’ın kaptanlığını yaptım. 21 yaşında da Milli Takım kaptanıydım. Her maça çıkarken duygulanıp ağlardım.
“Berlin maçını kazanınca bir Alman savaş gazisi değneği ile kafama vurdu”
1951’de Berlin’de Türkiye- Almanya maçını 2-1 kazandık. Topu kurtarmak için Ali İhsan’ın başına kadar zıplamışım. İtalyan hakem Carpani beni tebrik etti; İtalya’ya dönünce “Bir kalecinin nasıl maç kazandırdığını gördüm” diye brifing verdi. Maçın ertesi günü önemli bir Alman dergisi beni kapak yaptı, “Bir insan bu kadar nasıl zıplayabilir?” diye yazdı. O maçtan sonra adım‘Berlin Panteri’ kaldı. Maçı saha kenarında izleyen savaş malullerinden biri değneğiyle kafama vurmuştu.
Yere düşmüştüm, Alman Milli Takımı antrönörü Herberger ile futbolcu Helmut Schön adama kızıp beni yerden kaldırmıştı. Yalnız Berlin maçı değil, Macaristan’ı 1956’da 3-1, 1958’de Hollanda’yı 2-1 yendik, daha birçok maç kazandık. Galatasaray’da da çok önemli maçlar oynadık. Apandist ameliyatı olmuştum, o zaman antrenör olan Gündüz Abi ile Coşkun Özarı eve geldi. “Sen kaptansın, gel de çocuklara moral ver” dediler. Gittik, formam, ayakkabılarım hazır. Takımda beni de okudular. Sahaya çıktık. İki gün önce ameliyatımı yapan Doktor Şinasi Hakkı Bey radyodan maçı dinlemiş, bir hasta bakıcıyla stada geldi. Maç arasında bana bir tokat attı, bağırdı çağırdı. Oyuncu değiştirmek de yok, maçı bekledi, sonra beni hastaneye götürüp açılan dikişleri tekrar dikti. Biz böyle Galatasaraylıydık!
“Oğluma Can Bartu’nun adını koydum hasta Fenerli oldu”
Ses Tiyatrosu’na giderdim; sahneye çıkan oyuncular, balerin kızlarla arkadaş olmuştuk, birlikte gezip tozardık. İlk ciddi flörtüm Amerikan Koleji’ndeki mektup arkadaşlarımdan bir kızdı. İki kez evlendim. İlk eşim benden üç yaş büyüktü. O evliliğimden oğlum Celal doğdu. Ama olmuyordu, eşim gördü ki vücudum burada aklım başka yerde; ayrıldık. O hiç evlenmedi, şimdi Celal’le İspanya’da yaşıyor. Zorlandığı zaman yine beni arar. İkinci eşim Füsun’la Londra’da, İngiliz Chelsea’nin bir maçına gittiğimde tanıştık.
22 yaşındaydı, orada okuyordu. O beni sevdi ben onu. Evlendik, Emre ve Can oldu. Can’ın adını Fenerbahçeli arkadaşım Can Bartu’dan dolayı koydum. Oğlum da hasta Fenerlidir. Emre İngiltere’de siyasal, Can Amerika’da halkla ilişkiler okudu. Evliliğimde çok mutluyum. Füsun şimdi 66 yaşında, ben bu 15 Mayıs’ta 80 olacağım. Daha bir iki sene yaşamak istiyorum açık söyleyeyim...
(16.12.2012 tarihli Posta Karnaval'dan alınmıştır.)
- Son hasadı yapıldı, Türkiye'nin en kalitelisi seçildi! En güçlü antioksidan: Kalbe giden damarlarda yağ çözücü etkisi yaratıyor
- 1 kaşık yiyen 30 yıl öksürmüyor! Zencefille karıştırmak yetiyor: Balgam, hırıltı ve kuru öksürüğü kesiyor
- Kansersavar besinler listesinde ilk sırada! Osman Müftüoğlu herkesin merak ettiği soruyu yanıtladı: Siyah zeytin mi faydalı yeşil zeytin mi?
- 9 ayda tam 55 kilo verdi! 130 kilodan 75'e düştü: Mum gibi erimenin sırrı meğer gözümüzün önündeymiş
- 1 aylık demir ihtiyacını 1 günde karşılıyor: Halk arasında 'Meyvelerin Kralı' olarak biliniyor