Pazar PostasıAmerikalı ring anonsörlerinden farkı yok!..
Paylaş
Amerikalı ring anonsörlerinden farkı yok!..

Amerikalı ring anonsörlerinden farkı yok!..

Mustafa Özben’i (34) NTV’deki bir canlı yayında Amerikalı ring anonsörü edasıyla boks maçı sunarken görünce ‘Kim bu adam’ diye merak ettim. Öğrendim ki; bu işin anavatanı Amerika, dolayısıyla Michael Buffer gibi dünyanın efsane ring anonsörleri de oradan çıkıyor. Ve bu işten milyon dolarlar kazanıyorlar. Tıpkı Amerikalı muadilleri gibi anonsörlük yapan Mustafa Özben’i aradım; Fenerbahçe’de Romantika’da buluştuk. Karşımda, ses tonu, duruşu, tiyatro geçmişi ile gerçek bir sahne adamı vardı... Zaten ring anonsörlüğü de bunu gerektiriyordu...

Seral Cumalı

scumali@posta.com.tr

Türkiye’de sizin dışınızda ring anonsörü çok var mı?

Çok yok; Benim dışımda bildiğim bir tek Toprak Sergen var. Zaten boks, kikboks organizasyonları Türkiye’de çok eski değil. Profesyonel anlamda organizasyonlar son 3 yıldır düzenlenmeye başladı. Ben de 3-3.5 yıldır bu işi yapıyorum.

Toprak Sergen tiyatro kökenli, siz de tiyatro yapmışsınız. Kuru bir anons değil yaptığınız, ‘one man show’ sanki. Ring tiyatro sahnesi, anonsör de oyuncu gibi mi?

Toprak Sergen müthiş bir oyuncu, ring anonsörlüğünde de çok başarılı. O gerçek anlamda tiyatro kökenli, ben biraz alaylıyım. Ama 4 sene Gönül Ülkü- Gazanfer Özcan gibi iki ustanın eğitiminden geçtim. Evet ring de bir tiyatro sahnesi. Ben bir performans adamı olarak görüyorum kendimi. İster tiyatro sahnesinde, ister boks ringinde, ister basketbol sahasında, ister sunuculuk yaptığım sahnede olayım. Hepsi bir performans. Yaptığım işler birbirinden çok farklı görünse de hepsi birbirini tamamlıyor, birbirinden besleniyor.

Ne işler yaptınız?

Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık mezunuyum. Asıl mesleğim simultane konferans çevirmenliği. Hala da aktif olarak yapıyorum. Sadece simultane tercümanlık yaptığım zaman sahnede değil, kabindeyim. Üniversite yıllarında yayıncılık, editörlük, 1.5 yıl halkla ilişkiler yaptım. 2 yıl SBS’te (Siemens Business Service) çalıştım. Amerika’daki Toshiba bilgisayar kullanıcılarına teknik destek sağlayan çağrı merkezi İstanbul’daydı ve orada kalite departmanındaydım. Girişimci bir ruhum var.

Bu işler arasında ‘sahne adamı’ tarafınız nasıl oluştu?

3 büyük aşkım var: Tiyatro, İngilizce ve basketbol. 1996’dan itibaren tiyatroyla ilgilendim, 2002’de Gönül Ülkü- Gazanfer Özcan Tiyatrosu’na girdim. Müthiş bir 4 sene geçirdim onlarla. Deli, Kiralık Daire, Müsteşar Bey adlı oyunlarda oynadım. Gazanfer Bey’in bana inancı artmaya başlayınca büyük rollere adım attım. Hedefim tiyatroda başroldü, 2005-2006’da Müsteşar Bey adlı oyunda müsteşar bendim.

Sahnede mi daha iyi hissediyorsunuz?

Aslında çıkış noktam o. Ben sahnede olmalıyım, performans insanı olmalıyım. Bu arada basketbol anonsörlüğünü Türkiye’de başlatan kişiyim. Nasıl başlattınız? Bir alanda iyi bir şey yaptıktan sonra farklı bir alana sıçramak isterim, hep de öyle oldu. Tiyatroda hedeflerimi gerçekleştirmiştim, basketbol anonsörlüğü boş bir alandı, orada markalaşabilirim dedim ve basketbol anonsörlüğüne yöneldim. Yıllardır NBA’de basketbol anonsörlerini seyrediyordum. Anonsörler orada çok önemli insanlardır. Ama Türkiye’de profesyonel olarak yapan ilk ben oldum. 2002- 2005 arasında Efes Pilsen’in, 2005’ten sonra Fenerbahçe’nin anonsörlüğünü yaptım. Bu yıl erkek takımıyla anlaşamadık, sadece kadın basketbol takımıyla çalışıyorum.

Basketbol ve boks yaptınız mı?

Sporcu olamadım, spor anonsörü oldum. Basketbol aşkımdı, oynamak, antrenör olmak, hakem olmak için çok geçti; yeteneklerimin değerlendirmesini yaptım ve anonsörlüğü seçtim. Basketbolda 750 maç anons ettim, Türkiye’nin ikinci olduğu 2010 Dünya Şampiyonası’nda 80 maçın yarısını anons eden benim. Dünya Şampiyonası’nda anonsörlük yapmak da bu alanda kendime koyduğum hedeflerden biriydi ve o hedefime ulaştım. 2012 Londra Olimpiyatları’na başvurumu yaptım, basketbol karşılaşmalarında anonsör adayıyım.

Basketbol anonsörlüğü amigoluk gibi mi?

Amigo gibi dememek lazım. Anonsörlük bir birikim işi. Hangi takım adına anons yapıyorsanız, yaptığınız anonslarda o takımı tutuyorsunuz. Kendi takımınız basket attığında daha coşkulu, motive edici oluyorsunuz.

Kötü giden maçı iyi bir yola soktunuz mu?

Çok; basketbol ona müsait bir spor. Son dönemde Türk Milli Futbol Takımı’mızla da çalışıyorum. Son Ermenistan maçında anonsörlük yaptım.

Futbolda bu iş nasıl yapılıyor?

Kadroları sayıyorsunuz, sarı kart, kırmızı kart, gol, oyuncu değişikliği gibi çok temel birkaç anons var. Gol olduğu zaman onun anonsunu nasıl yaptığınız çok önemli. Spor anonsörlüğünün en önemli özelliği kısa sürede maksimum etkiyi yaratabilmektir.

Gaza getirmek mi?

Aynen öyle.

Ring anonsörlüğü daha farklı mı?

Ringe çıkacak her iki sporcuyu sırayla takdim edersiniz, sporcuyla ilgili bilgileri verirseniz, ring hakemini takdim edersiniz işiniz biter. Çok uzun uzadıya konuşulan bir platform değildir ring. Çok kısa süreli ama büyük etkili bir iş.

Sizi NTV’de bir organizasyonda seyrettim. Amerikan ring anonsörü edasıyla anons yapıyordunuz. Sanki Amerika’daki ünlü Madison Square Garden’da boks maçı izliyordum

Saran Medya’nın organizasyonunda İstanbuls adında takım var. Dünya Boks Ligi’nin Avrupa ayağında yer alıyor. Ring anonsörlüğünü de ben yapıyorum. Uluslararası bir organizasyon olduğu için hem İngilizce hem Türkçe yapıyorum anonsları. En önemli avantajlarımdan biri üst düzeydeki İngilizcem.

İkinci avantaj da oyunculuk ve taklit yeteneği mi?

Amerikalı ring anonsörü gibisiniz! Kesinlikle taklit yeteneği, kulak çok önemli. Sahnede nasıl duracağınızı, mikrofonu nasıl tutacağınızı, kameraya nasıl bakacağınızı biliyor olmalısınız. Türkçe diksiyonunuz, İngilizceniz, nefesiniz iyi olacak. Ring anonsörünün bir duruşu vardır, ringe simokinle çıkar. Belli bir ifade ile anonsunu yapar.

Onları taklit mi ediyorsunuz?

Taklit değil esinlenmek diyelim. Öyle yapmaya çalışıyorum çünkü bu işin anavatanı orası. Büyük organizasyonlar hep Amerika’da olduğu için ring anonsörlüğü de orada çok yaygın ve saygın bir iş. Bazı kurallar var, onları aynen uyguluyorum. Mesela ring anonsörlüğünde takdim ettiğin sporcunun ilk adı kısa ikinci adı uzatılarak söylenir, basketbolda iki ismi de uzatabildiğiniz kadar uzatırsınız.

Ring anonsörlerinin en ünlüsü Amerikalı Michael Buffer’ın ‘Let’s get ready rumble’ (Hadi gürültü koparmaya hazır olalım) diye meşhur cümlesi var. Her ring anonsunu bu meşhur sözüyle başlatıyor. Siz bu sözü söylüyor musunuz?

Söyleyemem, çünkü onun telifi var. En azından İngilizce’sini söyleyemem, belki Türkçe’si söylenebilir.

Sizin bir giriş cümleniz var mı?

Markalaşabilmek için uzun sürede bazı şeyleri yerleştirebilmeniz lazım. Bunu basketbolda becerdim. Uzun süredir Fenerbahçe’de çalıştığım için orada yaptığım her şey benimle özleşleşti. Damir Mırsic’e ‘Da da da da da Damir Mırsic’, Mirsad Türkcan’a ‘Mirsad can can can Türkcan’ diye anons yapardım. Ringde yerleşmiş bir cümlem olduğunu söyleyemem, çok fazla organizasyon sunmadım. 3.5 yıldır 25 organizasyon sundum. Ama üzerinde çalıştığım bir giriş cümlem var.

Nedir?

“Hazır mıyız İsstaaaanbuuuul” gibi.

Siz de“Are you ready” (Hazır mısınız?) diye başlıyordunuz.

Çünkü uluslararası bir karşılaşmaydı.

Michael Buffer o meşhur anons sözüyle, bu işten 5 milyon dolar kazanıyor...

Michael Buffer ring anonsörlüğü konusunda dünyanın bir numaralı ismi. Bu işin efsanesi. En büyük organizasyon, tek maçlık bir gece, Las Vegas’ta yapılıyor, salonda 40 bin kişi, bütün dünya oraya kilitlenmiş, dünya televizyonlarından canlı yayınlanıyor; işte o maçtaki isim Michael Buffer’dır her zaman. Milyon dolarlar kazanıyor. Bu arada yakın zamanda gırtlak kanseri geçirdi, çok iyi bir tedavi gördü şu anda aktif olarak ringe döndü. Bildiğim kadarıyla babası da ring anonsörü ve Michael Buffer 40’lı yaşlarda başlıyor ring anonsörlüğü işine. Çok hoş bir adam, artistik bir görüntüsü var. O Michael Buffer.

Siz bu işten ne kadar kazanıyorsunuz?

Türkiye’de tabii hiçbir şey o olgunlukta değil daha. Böyle paralar kazanılmıyor. Basketbol anonsörlüğüne çok küçük paralarla başladım; şu an en çok kazananım. Ama ring anonsörlüğünde de yaptığım işin değeri gerçekten büyük. Madalyonun iki tarafından bakıyorum, benim şanssızlığım Türkiye’de olmak demek istemiyorum; çünkü benim şansım Türkiye’de olmak. Bu iş gelir getiren bir iş değil Türkiye’de; ama olacak. Sadece bu işi yaparak geçinebilir misiniz? Evet ve hayır. Bu işler yeterince sık olsa geçinirim. Konferans tercümanlığı, organizasyonlarda sunuculuk, nadir de olsa seslendirme yapıyorum; hepsi bir gelir kaynağı. Çok bölünmüş bir hayat yaşıyorum...

Bekar mısınız?

Gözde bekarlardan!

Yaptığınız iş kızlara ilginç geliyor mu?

Aslında ‘Ne iş yapıyorsun?’ dedikleri zaman “Hangi birisini anlatayım” diye bir sıkıntı yaşıyorum. Tiyatro yaparken ‘oyuncuyum’ derdim, ring anonsörü bilinen bir şey değil; ne olduğunu soruyorlar, ilginç geliyor tabii. Nasıl bir iş diye merak ediyorlar...

3

Haberin Devamı