Yaktığın Kadar Yakarım Canını', Can Tanrıyar'ın 2005'te kanserden kaybettiği eşi Şafak Tanrıyar'ın özel mektuplarına yanıt verdiği çarpıcı kitabı. Sürekli farklı kadınlarla eşini aldatan ve ancak onun ölümünden sonra kendini temize çeken bir adamın gerçek hikayesi. Tanrıyar, pişmalıklarını, artık tek eşli bir hayata yelken açtığını ve evleneceğini Karnaval'a anlattı...
Röpotaj: Canan DANYILDIZ
Prodüksiyon: Begüm Baki
Çok büyük cesaret vefat etmiş eşinizin mektuplarını...
Yayınlayıp onlara yanıtlar vererek kendimi patlatmam değil mi? Ama iki sebebim vardı: Şafak’ın vasiyeti, bir de bu çevirdiğim filmin kötü bir sonu olduğunu göstermek.
Ne anlatıyor ‘Yaktığın Kadar Yakarım Canını’?
Her şeyin varmış gibi, mutluymuşsun gibi görünsen de aslında neler kaybettiğini... Kötü de bir örnektir ya, ben kötü örnek olduğumu bilerek bunu ifşa etmek istedim. Başkaları da aynı hatayı yapmasın! Ve bunu yazarken hiç egomun olmadığını anladım; ki kendimi bitirme pahasına... Kitabı yazarken aynalara bakamadım!
Ne hatasıydı bu Can Tanrıyar?
Eşini, çocuklarını bırakarak; ama uzun bir süre de boşanmayarak dışarıdaki hayata gitmek! Onlara para ve imkanlar sunarak eş ve babalık görevlerini yerine getirdiğini sanmak. Aslında kendinden başka hayatındaki insanları umursamadan yaşamak...
Ne zaman hayatınızı değiştirmeye başladınız?
Aslında 5 yıl önce vicdan azapları çekmeye başlamıştım, sonra rahmetli eşim Şafak gibi bana da bir kanser teşhisi kondu, ama yanlışlıkla! O günden sonra hayatımı sıfırlamaya karar verdim.
İlk büyük değişim ne oldu?
İçkiyi tamamen bıraktım! Alkol her akşam o kadar hayatımdaydı ki; yerine ne koyacaktım? Sonra müzik girdi hayatıma, eskiden de ud çalardım zaten; şimdi bardakların ‘çın çın’ sesi yerine gerçek notalardan bir şeyler yapıyorum.
Ajda Pekkan kitabın şarkısını söylüyor...
Evet, çok samimiyetimiz yoktur aslında Ajda Hanım’la, bir yemekte kitabın hikayesini anlattım, sonra şarkının demosunu dinledik; bu şarkıyı kendi söylemek istedi; şimdi bu yaz bu şarkı yıkıyor etrafı!
Evliydiniz ama başka kadınlarla da hayatınız vardı!
Evet, ‘celebrity’ (şöhret) de olduğum için bir de bu herkesin gözünün önünde oluyordu! Daha doğrusu evli bile olsam, başka kadınlarla birlikte olmayı hak olarak görüyordum, nasıl bir kafaysa bu!
Şafak Hanım’la aşık olup mu evlenmiştiniz?
Evet, çok aşık olarak evlenmiştik. Sonra...
Sonra neden aldatmaya başladınız?
Ben aslında işe şöyle bakıyordum; evliyim tamam, çocuklarımı da yapmışım; ekonomik anlamda hiçbir eksiklikleri de yok, e yaptığım iş de buna uygun ‘magazin’; normal gördüm yaptıklarımı.
Magazinciyken, magazin malzemesi oldunuz!
Evet, aslında o pembe dünyanın içinde ben yalnızca yönetmen koltuğunda otururken oyuncu olarak da işin içine girdim, şeytan oraya itti.
E iradenize hakim olamadınız mı?
Aslında ekran önünde olmayı hiç istemedim, spor yazarlığı yaparken de işimle tanınıyordum yalnızca; ama bir takım işleri yaparken, ünlü kadınlar, olaylar beni bu çukura itti. Ben tanınmayı bu kadar magazin malzemesi olmayı istemedim. Ama ipin ucu kaçtı.
İnsan niye evliliğini devam ettirir peki?
Şafak benim aldattığımı biliyordu, zaman zaman da yakalıyordu; mesela bir kez Ankara yerine Antalya’ya sevgilimle buluşmaya gidiyorum, ‘ödül töreni var’ diye. Yakaladı ama ben hala yalan söylüyorum... Neden mi? Bir gün o evliliğe geri dönersin diye aralık kapı bırakmaya çalışıyorsun da ondan!
Çok kaypakça değil mi?
Yok! Öteki tarafta işler kötü giderse eşime dönerim fikri değil o! İçimde bir yer doğrusunun Şafak’la ve çocuklarımla yaşamak olduğunu söylüyor, onu biliyorum, hatta mücadele bile veriyorum; onun için kapıyı açık bırakıyorum.
E bu kadar değerliydi de niye aldattınız?
Haklısın ama, hayat öyle şeyler getiriyor ki önüne; olmuyor işte. Ama her kaçamak yapan, aldatan erkeğin içinde yeniden karısına dönme potansiyeli vardır; katilin cinayet yerine döndüğü gibi.
Yaşasaydı döner miydiniz Şafak Hanım’a?
E dönerdim tabii! Niye dönemedim? E kadın öldü ya! Vefat ettiği için benim filmim böyle oldu, yoksa ben çoktan Şafak’a dönmüştüm.
Nasıl bir duygu, o kapının olmaması artık?
Anam ağlıyor Canan, ben kimse benim gibi üzülmesin diye yazdım bu kitabı, yüzüme tüküreceklerini de bile bile. Ben olsam ben de tükürürdüm çünkü.
“Kitabı yazmam Şafak’ın vasiyeti”
Şafak Hanım size ne kadar mektup yazmış?
Çok! İş yerine yollardı; ben okumazdım, ama atmazdım da. İnsan yüzleşmek istemiyor, şimdi düşünüyorum belki o gün açsaydım çok sinirlenirdim, ya da ne demek istediğini anlayamazdım.
Hiç açmadığınız mektup var mı?
Var... Daha cesaret edemediğim, okuyamadığım mektuplar var.
Ne yazmış peki? En çok ne var?
Bir kere bunları yayınlamamı istemiş rahmetli, üzerimdeki en büyük yük oydu. Kızdığı, sinirlendiği, sitem ettiği şeyleri yazmış. Ne kadar sevildiğimi, ne kadar beklendiğimi gördüm. Ne kadar umursamaz olduğumu gördüm.
En etkilendiğiniz yeri hatırlıyor musunuz?
Kadının kibarca dövmesi çok kötü, çok koyan bir şey! Bana kızmış mesela; ama ‘Cancağızım, Gülüm’ diye hitap etmiş. İnsana bundan daha fazla ne koyabilir? Hakaret etse, yüzüme tükürse bu kadar olmazdı.
Karşınızda artık kendini savunamayan biri var...
Çok ağır bir pişmanlık, sana anlatamam! (Yutkunuyor) Çok büyük bir pişmanlık yaşadım, kitabı yazmaya çalışırken defalarca ağladım; anlatılacak bir duygu değil.
İlişikinizde ya da aldatmalarınızda eşinizi suçladınız mı peki?
Bütün suç benimdi be Canan! Vardıysa onun da suçu azıcık, onları da çöpe attım. Hiç önemi yoktu.
Peki sizi evden soğutan neydi, hatırlıyor musunuz?
Ya bak erkek çocuk gibi, aslında ilgini onun üzerinden çekmemen lazım; bunu ilk kez düşünüyorum, doğumda erkek kadından çok uzaklaşıyor; kadının sevgisi çocuklarında olunca...
Sizin çocuklarınızı doğuruyor ama!
Haklısın, babasının evinden getirmiyor ama işte o süreçte adam dışarı gitmeye başlıyor, ilgiyi arıyor; ama kadın bütün o hamileliği süresince erkeği de işin içine dahil etse; inan aynı doğum sancısını erkek de çeker.
Geriye dönüp bakınca ne anlıyorsunuz?
Bana büyü yapıldığına inanıyorum, böyle bir gafletin başka açıklaması yok! İnsan farkındalığını bu kadar kaybeder mi? Bu kadar kendini görmez mi? Büyülendim diye düşünüyorum.
Uyanınca ve kitabı yazarken acayip bir an var mı?
(Gözleri doluyor) Tekidağ’dayız yazlıkta, telefon geliyor, kızlara gideceğim yine, Şafak’la kavga ettik; arabaya atladım, arkamdan Anılcan ağlayıp koşuyor ‘baba gitme!’, ayağında terlikleri, tü ve ben basıp gittim Canan. Ve ben bu rüyayı yıllardır görüyorum.
Şimdi huzurlu musunuz?
Eskiden asla, ne yapsam etsem bir şey vardı huzursuz olduğum, içiyorum içiyorum sarhoş olamıyorum, devam edemiyordum hayatıma. Çünkü kendimi, vicdanımı ertelemeye çalışmışım, ne zaman kendimle yüzleştim; şimdi kafam rahat.
“Çok eşlilikten tek eşliliğe terfi ettim!”
Erkek niye aldatır?
Daha çok şeytan kadınlar yüzünden! Biz sizin kadar güçlü değiliz, heyecanlanıyoruz, karşıdaki kadınlar oyun yapıyor, seni bırakmıyor... Ayrıca erkek kendini ‘aldatıyorum’ diye görmüyor. Aldatılmayı çok ciddiye alıyor ama!
Sizi eve ne bağlardı o dönem?
Şefkat galiba...
Hem aldatacaksınız, hem de şefkat?
Yok öyle değil; tamam erkek hata yapıyor, yaptım; ama yüzüme vurulmasa, kadın biraz yutsa, silah uzatsa ama o silahtan kurşun yerine gül çıksa... Erkek o iyiliğin, şefkatin altında öyle eziliyor ki! Şimdi düşünüyorum bunu; Şafak da öyle yapsaydı belki eve dönerdim.
Madalya da takalım mı?
Öyle deme! Hani siz diyorsunuz ya ‘Sana gençliğimi verdim!’ abi bundan erkek nefret ediyor! Erkek bundan hiç üzülmüyor, ‘Aaa gençliğin mi gitti’ o zaman genç birine gideyim diyor.
Siz artık oldunuz mu? Yanlış yapar mısınız?
Hayır! Hiçbir kadın artık beni ayartamaz, Allah şaşırtmasın ama çok zor! Ayrıca çok eşlilikten tek eşliliğe eşliliğe terfi ettim. Doğru olan bu!
“Kadınlar benim en büyük zaafımdır”
Bu kadar kadın/kız düşkünlüğü nedendi?
Yoo, öyle bir düşkünlük değil de, etrafında onlar var, durumun, işin buna uygun; kadınlar benim zaafımdır oldum olası, en zayıf noktamdır; kapı arkasında gittik anlayacağın!
Peki gerçekten aşık oldunuz mu?
Hayır ya! Kadınlar yakışıklılığa ya da kalbine gelmiyor ki! Kariyerime, parama geldiler. Kadınlar tarafından kullanıldım, onu biliyorum.
İnsan bunu bile bile neden o kadınları hayatına alır ki?
Sen de değer vermiyorsun ki Canan! ‘Zaten evde gerçek bir karım var’ dedim ben hep kendime. Şafak vardı, ‘karım’ diyeceğim birini aramadım ki dışarıda; o kafayla görmedim ki ilişikilerimi hiç. Öne değer yargılarını merak eder önemsersin, benim öyle oluyordu ki yaşını bile sonra öğreniyordum.
E bak farkındaymışsınız işte!
Ya tabii farkındasın, ama bir yandan da işte siz ne görürseniz görün ilişki olarak, benim için de o kadarlıktı; benim evde bir karım vardı zaten.
En çok hangi ilişkiniz Şafak Hanım’ı üzmüştü?
Hepsi! Benim, onun ve sizin bildiğiniz; bilmediğiniz her ilişkim onu çok üzdü.
Değer miymiş peki onu hasta etmeye, üzmeye?
Hayır! Hiçbir ilişkim, onu kaybetmeye, üzmeye değmezmiş. Ama bugün anlıyorum ancak.
En büyük darbe Petek Dinçöz’le yaşadıklarınız oldu galiba?
Şu an evli ve hamile olan bir kadınla ilgili bir şey sorulmasını da, konuşmayı da doğru bulmuyorum açıkçası, geçelim bu konuyu.
İki farklı ‘Can’ varmış gibi hep...
İki ‘Can’ vardı aslında, doğru söylüyorsun, maskem düştü; kendimi oynama zamanım başladı. Daha 2-3 yıldır ben kendi gerçeğimi yaşıyorum. Artık güçlüyüm, kim ne derse desin, umrumda değil.
Pişmanlıkların var mı?
Artık yok! Yaşanması gerekiyormuş! Ben zihniyetime ve uçkuruma hakim olabilseydim başka şeyler olurdu; ama bunlar şimdi hikaye... Yok abi, benim hikayem buymuş; ha mektupları okurken kendime ‘yuhh!’ dediğim oldu, ama yapmışım abi!
“Yeniden evleneceğim, ama bu kez aldatmam”
Can’ın hikayesi acıklıymış... Kitapta en çok merak ettiğim ‘bu kitap ‘Can-Şafak’ hikayesinden öteye geçer ve başkalarına yararım olur mu, düşüncesiydi. O kadar çok mail, mesaj aldım ki Canan, bizi aşıp başkalarına geçtiğini anladım.
Gelen mesajlar nasıl? Tükürenler var mı?
O kadar çok benim hikayemden varmış ki... Arkekler de kadınlar da... Kızanlar da var tabii.
Oruç, namaz... Hidayete varmışsın!
Evet ama bu oruç tuttum, ama istediğimi yaparım demekle olmuyor; hayatın her alanında o hali yaşamak lazım; ben artık hayatımdaki insanları mutlu edince mutlu oluyorum.
Anılcan ve Oğulcan sizi tamamen affetti mi?
O kadar kolay olmadı, pürüzler çıktı, bazen yakın olduk bazen uzaklaştık; ama şimdi çok şükür çok iyiyiz.
Şimdi kadınlarla ilişkiniz nasıl?
Hala güzel! Oğullarımla en büyük sorunum o, bazen çıktığım kızlar onlardan da küçük olunca...
Neee??
Vallahi bak, saçım bile beyazlamadı, çocuk ruhluyum bir de; hep çok küçük kızlar oluyor.
Şimdi ciddi biri var mı?
Var, ama bizim sektörden değil; bu yüzden çok eminim ki kariyerime ya da parama gelmiyor.
Sizi evlendiriyor muyuz?
İnşallah! Yenilen pehlivan güreşe doymazmış ya! Ama aldatmam artık, ondan eminim! Yeniden baba da olabilirim, çocuklarımın bu konuda sorunu yok.
Keşke Şafak Hanım’a da olmasaydı...
Bir gün Mimai’de denize bakıyorum, param var, hava güzel, işler yolunda gidiyor; ben hayattayım; ama bunları asıl hak eden kadın artık toprağın altında...
“Kötü görünüyorum ama aslında iyi biriyim”
Nasıl bir Can Tanrıyar var artık?
O ikilemden kurtulmuş bir Can var artık, şeytanı ezdim, ordan kurtuldum. İçimdekini dışarı çıkardım artık, gerçek beni bulacaksınız, çok şey kaybettim ama maçı kazanarak çıktım.
Başka?
Karımı kaybettim, çocuklarımla uzun süre ilişki kuramadım, çok zaiyat verdim ama şimdi çocuklarımla aynı evde yaşıyorum; Oğulcan ve Anılcan Uçankuş TV’nin başında, tamamen onlar yönetiyor her şeyi.
Ama artık eşiniz yok!
Evet, ama ölüme artık başka bakıyorum. Allah onu çok sevdi ve daha fazla üzülmesini istemedi; yoksa daha çok üzülecekti bu belliydi Canan.
Kendi özeleştirinizi yaptınız mı?
Ya aslında ben kötü bir adam değildim, kötüyü oynadım, maskemdi; kötüden kendime bir duvar yaptım, mecburdum; oyuncu, sanatçı ya da spor dünyası kurtlar sofrası. Oralarda gerçek kimliğimle başarılı olamazdım.
Ahlaktan yoksun bir Can Tanrıyar olacak kadar mı?
Ahlaktan yoksun değil de; yaptıklarını hak ve normal bulan biri vardı.
Eşinizi anladım, ama çocuklarla neden soğuktunuz?
Çocuklar aslında dolaylı yoldan öyle oldular; Şafak çocukları görme konusunda sıkıntı çıkarıyordu, haklıydı; biraz da doldurmuştu. Ben de kabullenmiştim. Bugün öyle düşünmüyorum; o zaman ‘paralarını gönderiyorum’, vazifemi yapıyorum diye bakıyordum.
Çocukların dramını ilk nerede fark ettiniz?
Anneleri vefat etmişti; mezarın başındayız ‘Baba biz şimdi nerede kalacağız’ dediler; o gün! Ve yaptırdığım evi hemen onlara verdim, onların oldu; bizim evimiz.
- Pekmezin içine kaşık kaşık ekleyin! Kemikleri beton gibi yapıyor, kolesterolün kökünü kurutuyor, vücuda demir yüklüyor
- Tahinin içine 1 kaşık ekleyin! Damarları çamaşır suyuyla temizlenmiş gibi yapıyor, hastalıklardan koruyor, kemikleri beton gibi yapıyor, C vitamini kralı
- Her gün çöp atmaya son! Çöp atmaktan bıktım diyenler denesin, mutfak atıklarını %60 azaltıyor
- Kömür gibi kararmış gözaltlarını beyazlatıyor! Gözaltına parlaklık ve canlılık katıyor, 5 dakikada hazırlanan gözaltı kremi
- Şifa mı tehlike mi? Gözlükten kurtarıyor diye biliniyordu meğerse körlüğe yol açabiliyormuş