Pazar PostasıBoğaz'daki yalıdan Hint sarayına...
Paylaş
Boğaz'daki yalıdan Hint sarayına...

Öyle bir aile düşününki; ünlü besteci Strauss'un beste yaptığı, padişah damadı bir dede; Fethi Ahmet Paşa... Okuldan kaçıp ailesinden gizli cephede savaşmaya gidecek, şarkıcı sevgilisine yalının korusunda gazino yapacak kadar çılgın, milletvekili bir baba; Şevket Mocan...

Röportaj: Seral Cumalı
scumali@posta.com.tr


Ve paşa dededen kalma yalıyı tamir etmek için çok para gerekince kendi yapmak üzere bu işi Londra’da öğrenen torun; Rüya Mocan... Rüya Mocan şimdi dünya çapında bir dekoratör. En son Hindistan’daki Taj Falaknuma Palace Hotel’i dekore etti ve dünyanın dikkatini çekti. Bu eski saray- oteli çocukluğunun geçtiği yalıdan etkilenerek dekore ettiğini açıkladı. İşte Boğaz’ın Anadolu yakasında, Kuzguncuk’ta müthiş anılarla dolu o yalı: Fethi Ahmet Paşa Yalısı; nam-ı diğer pembe yalı ya da Mocan Yalısı... Ve o yalıdan çıkan müthiş bir aile hikayesi... Yalı şu anda başkasının ama anılar sadece onların...

Fethi Ahmet Paşa kim?

Fethi Ahmet Paşa, Rodoslu Hafız Ağa’nın oğlu. Ataları Kanuni zamanında sancak beyi olarak Rodos’a gitmiş. Fethi Ahmet Paşa, babası Ahmet Ağa’nın 1801’de bir suikasta kurban gittiği sene dünyaya geliyor. Yedi yaşına girince, aile dostu aracılığıyla Enderun’a alınıyor. Enderunlu olarak yüksek rütbelere geliyor. Osmanlı’da müzeciliği kuruyor. 1833’te Osmanlı’nın ilk Viyana sefiri oluyor. Çok etkili bir sefir, çok renkli bir kişilik, sanata meraklı. Ünlü besteci Strauss’un Fethi Ahmet Paşa’ya yaptığı beste var. Daha sonra Paris sefiri.1839’da İngiltere Kraliçesi Victoria’nın taç giyme merasimine o gidiyor. İstanbul Kuzguncuk’taki yalıyı o kadar güzel döşüyor ki; evi çok beğenen Sultan Abdülmecit Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırırken sarayın döşenmesi görevini ona veriyor. Benim de dekorasyon merakım oradan geliyor herhalde. Fethi Ahmet Paşa çok dindar ama aydın bir kişi. Dolmabahçe Sarayı’nda namaz kılarken ölüyor.

Fethi Ahmet Paşa’nın özel hayatı nasıl?

Annesinin karşı çıkmasına rağmen Şe kendisinin güzelliği ve orijini hakkında. Kesin bilinmese bile Chios’tan (Sakız Adası) gelmiş, Rum asıllı. Evlendikten sonra Müslüman olmuş. Fakat Sultan Abdülmecit, kızkardeşi Atiye Sultan’ı, Fethi Ahmet Paşa ile evlendirmek istiyor. Paşa, Padişah’ın hatırını kıramıyor ve ailemizde ilk defa bir erkek ikinci bir kadınla evleniyor. Paşa ve Atiye Sultan bize ait başka bir yalıya taşınıyor. Fethi Ahmet Paşa Şemsinur Hanım’a ve Atiye Sultan’a haksızlık yapmamak için hiç pembe yalıya gitmiyor. Paşa aslında Şemsinur’a aşık. Ama Atiye Sultan’a da hiçbir şekilde ihanet etmiyor. Atiye Sultan vefat edince Paşa tekrar sevdiği kadına, Şemsinur Hanım’a dönüyor.

Siz kimin torunusunuz?

Ben ve ailemin o kanadı Şemsinur Hanım tarafından geliyoruz. Atiye Hanım’dan çocuğu olmadı paşanın. Fethi Ahmet Paşa babam Şevket Mocan’ın büyük dedesi. Fethi Ahmet Paşa’nın damadı Sait Paşa’nın torunu. Sait Paşa da çok önemli biri. Edinburgh Üniversitesi’ni birincilikle bitiriyor. Greenwich Rasathanesi’nde çalışan ilk yabancı. Yenilikçi biri. Ona ‘İngiliz Sait Paşa’ diyorlar.

Babanız, Demokrat Parti milletvekili Şevket Mocan da çok enteresan biri...

Nam-ı diğer ‘Deli Şevket’! Öğrenciyken Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü olarak katılıyor. Galiçya Cephesi’nde savaşıyor. Oysa annesi onu okulda biliyor. Savaşta olduğunu öğrenince ninemin yüreğine iniyor.

Çok da çapkın... 70 yaşında, 18 yaşındaki Gönül Yazar’a aşık olduğu söyleniyor...

Babam 66 yaşında öldü, o nedenle 70 yaş doğru değil. Gönül Yazar’la bir ilişkisi olduğu doğru. Yalıya getirdiğinde Gönül Yazar 17-18 yaşındaydı. O yıllarda o yaşta evlatlıklar getirilirdi yalıya, ben de onu gelen evlatlıklardan biri sanmıştım. Aşk mı değil mi bilmiyorum ama sadece Gönül Yazar değil; babamın deli gibi bir hayatı oldu. Zamanın ünlü şarkıcılarından Suzan Yakar vardı, yalının korusunda ona ‘Yakartepe’ diye bir gazino yaptı. Hala orası Yakartepe diye anılır.

İki kere evlenmiş, evlilikleri nasıl sürdü?

Babam hisli, coşkulu bir insandı. İki kere evlendi, biri Nazım Hikmet’in teyzesi Sara Hanım, diğeri ise benim annem Nihal Hanım. Babamla annem iki yıl evli kaldı. Onlar ayrıldı, ben yalıda babamla kaldım. Annem yeni vefat etti; 99 yaşındaydı...

Babanızla yalıda hayat nasıldı?

Fethi Ahmet Paşa yalısında doğdum. Kuzguncuk’ta yalnız büyüdüm. Kalabalık bir yalıdaki tek çocuktum. Evde hala eski Çerkez halayıklar vardı. Arkadaki koru da bizimdi, orada babamla ata biner, Cemil Molla Köşkü’nden geçer, sarayın tüneline kadar giderdik. Bir kere tünelde babacığımın atının ayağı kaydı düştü de çok alay etmiştim. Bana çok kızmıştı. Çiftliklerimiz vardı, hep hayvanlarla büyüdüm, perende atan güvercinlerim bile vardı. Banyonun içine kurbağa atardım o da yalıda bizimle yaşardı.

Arkadaşınız yok muydu?

Çiftliklerimizin olduğu köylerden Bulgar göçmenler sülalece yalıya çalışmaya gelirlerdi. Ben oynayayım diye çocukları da gelirdi yalıya. Kuzguncuk’taki çocukları toplar babamın banyosunda yıkardım, çünkü banyosu çok güzeldi. Babamla annem ayrıldıkları için ben yalıda yalnız kalmayayım diye beni yanında Anadolu Kulübü’ne götürürdü. Çanta gibi heryere taşırdı beni. 7 yaşında yatılı okumaya başladım. Çarşambaları beni alır, Abdullah Efendi’de yemek yerdik. Babamın lokantada bir köşesi vardı, otururduk, yiyeceğimiz yemek de bilinirdi; biz söylemeden gelirdi. Ben hep istakoz termidor yerdim. O zaman babamla yalıdan denize sepet atardık istakoz toplardık, o kadar çoktu. Şimdiki gibi mühim bir şey değildi.

İngiltere’ye kaç yaşında gittiniz?

17 yaşında, lise okumaya gittim.

Sonra?

Okulda çok iyi arkadaşlıklarım oldu. Ama bir süre sonra İstanbul’a döndüm. “Ben evde oturamam” dedim, sekreter oldum. Bizim Rüya Han’ın yanında bir yere sekreterlik için başvurdum, “Aman Rüya Hanım siz çalışmazsınız” dediler. “Emin olun çalışırım” dedim, 6 aylık imza attım. Mehmet Emin Karamehmet arkadaşımdı, 2 sene de Çukurova’da sekreterlik yaptım. Öğleleri taksiyle Topağacı’ndaki evime gider, büyük danua cinsi köpeğimi gezdirir, taksiyle işe dönerdim. Aldığım bütün para taksiye giderdi. Benimle alay ederlerdi. Bu arada; Mustafa Kemal Ağaoğlu (Samet Ağaoğlu’nun oğlu) ile evlendim, işten ayrıldım. 7 sene sonra boşanıp İngiltere’ye yeniden gittim. Orada ikinci kocam İlhan Nebioğlu’nu tanıdım. Bir davette İngiliz bir arkadaş tanıştırdı bizi. Bir yıl sonra, 1978’de evlendik. Kocam çok şeker biri, birlikte çok güleriz, eğleniriz, seyahatler yaparız. Onun da babası çok önemli biri, Osman Nebioğlu. Nebioğlu Yayınevi’nden çıkan yayınlarla büyüdük.

Arkadaşlarınız arasında lord ve ladyler var. Londra’da böyle bir çevre nasıl oluştu?

Gittiğim okul öyle bir okuldu. Öyle bir çevrem oldu, ama bohem arkadaşlarım da vardı, ressam arkadaşlarım da. Hala süren çok sıkı dostluklarım var. Evimiz aslında Londra’da. Temmuz ortasına kadar İngiltere’deyim. Tenis turnuvalarını izliyorum. Dünyanın birçok yerinden arkadaşlarım geliyor, buluşuyoruz. Turnuvalar bitince İstanbul’a geliyorum.

İstanbul’da hayat nasıl?

İstanbul’daki yalıyı “Ben burada oturmam” deyip sattıktan sonra Sedef Adası’nda bir yer aldım. Sedef Adası da benim ailemin. Fethi Ahmet Paşa, Sultan Abdülmecit’in rızasıyla Sedef Adası’nın sahibi oluyor. Rey’an (Şehsuvaroğlu) Halam’ın çok emeği var; 40 bin ağaç fidanı dikmiş, adayı ihya etmiş. Ailemin bütün fertlerinin evi var orada. Sedef Adası’nı çok seviyorum. Ama kışını daha çok seviyorum. Kimse yokken daha güzel. Dalgalarla boğuşarak adaya gidiyorum. Bir kaç gün kalıyorum, müziğimi bağıra bağıra dinliyorum.

Dekorasyon merakı nasıl başladı?

Fethi Ahmet Paşa yalısının tamir edilmesi gerekiyordu ve tamir etmek çok zor bir olaydı. Çünkü 29 odası, 4 tane büyük salonu var yalının. Bütün tavanlar Venedik ustaları tarafından boyanmış. Tamiri için büyük para gerekiyor. Eski ailelerde mal mülk var, para yok. Bu işi onun için öğrendim. İngiltere’de bu konuda birçok kurslara katıldım. Boya kurslarında boyayı da öğrendim. 18. asırı çok seviyorum; Victoria Albert Müzesi’nde bütün dünyadaki 18. asrı kapsayan bir senelik sanat kurslarına katıldım.

Dünya sizi nasıl keşfetti?

Dünya beni keşfetmedi, ben dünyayı keşfettim galiba. Renk ve restorasyon işini o kadar çok seviyordumki, Londra’da School of Arts’taki kurs hocam “Brunei Sarayı’nı restore etmeye gider misin?” diye sormuştu. Büyük bir para teklif edilmişti. Ama boya çok zor bir olay, “Hayır” dedim. Babamdan kalma birkaç ustayı da yanıma alarak yalıyı tamir ettim, İngiltere’de bir kitap yalının fotoğraflarını çekti, benimle röportaj yaptı. Koç’un ortanca kızı Sevgi Gönül arkadaşımdı, bana güvendi evini yaptırdı. Başka evler, ofisler yaptım. Yaptıklarımı görenler müşterim oldu.

Son olarak dekorasyonunu yaptığınız Hindistan’daki Taj Falaknuma Palace Hotel çok konuşuldu. Onlar sizi nasıl buldu?

Bu iş çok yorucuydu, bir hastalık da geçirmiştim, 5-6 sene çalışmamaya karar vermiştim. Kuzenim Esra Birgen, bir vakitler Haydarabad Nizamı ile evliydi. Telefon etti, “Taj Falaknuma’da 8.5 senedir dekoratör değişiyor, gel nasıl yapılacağını göster” dedi. Örnek oda yaptırdılar, beğenip işi bana verdiler. Falaknuma Sarayı 1894’te inşa edilmiş. Taj Grup otelleri de ziyaretçilerini geçmişin şaşaalı günleriyle tanıştırıyor. Biz de sadece o mekanın ruhunu yakalamaya değil aynı zamanda şimdinin konfor ve zarafetini de katmaya çalıştık. 12 kişilik ekibimle büyük bir şevkle yaptık. Ünlü İngiliz dergisi Conde Nast Traveller, Uzak Doğu’nun 1 numaralı tatil oteli seçti.

Sırada neler var?

Karaköy’deki Mocan Han’da çok yönlü ve çok amaçlı bir atölye açıyoruz. Burada hem bir showroom, hem atölye, hem mağaza hem de sergi merkezi olacak. Değişik tasarımları bir şemsiye altında toplamak amacım. Osmanlı, İngiliz ve İtalyan unsurları içeren eklektik bir tarzı yansıtacak bu mekan. Yurt dışındaki açık artırmalardan ve vintage mağazalarından bir ‘hazine avı’ gibi seçilen antika ve eşyaların yanı sıra günümüzün trendlerine de sahip çıkacak bir tarzı yansıtacak. Bir loft, residence ya da otel odası gibi dekore edilecek showroom’da müşteriler isterlerse tek bir yastığa ya da tüm dekorasyona sahip olabilecek. Açık atölyede nasıl üretildiğini görebilecekler.

Size ilham veren aile mirasınız mı?

Fethi Ahmet Paşa da, babam da çok severdi dekorasyonu. 7-8 yaşındaydım, babam gece yalıya gelirdi, “Hadi bugün poyraz tarafında uyuyalım” derdi. Yalının bir tarafından öbür tarafına giderdik. Eşyaların yerini değiştirirdik, yorulunca hadi burayı yatak odası yapalım derdik bir ay orada uyurduk. Göçebe gibi. Ben göçebeyim galiba...


( 30.10.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır. )




Haberin Devamı