Malkoçoğlu, Kara Murat... Çocukluğumuzun kahramanı, Türkiye’nin en sevilen jönü. Sinema tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Cüneyt Arkın ve eşi Betül Cüreklibatur yarım asırlık aşklarını ve yaşadıklarını POSTA’ya anlattı. Cüneyt Arkın’ın Afrin konusundaki sözleri de dikkat çekiciydi
ALEV GÜRSOY CİMİN
alev.gursoy@posta.com.tr
Fotoğraf: Bahadırhan Erkoç
■ 50 yıldır birliktesiniz. Sevgililer günü yaklaşırken aşkınızı sizden dinlemek keyifli olacak…
Betül Hanım: Tam elli sene oldu… Ben 20, Fahrettin 29 yaşındaydı.
■ Cüneyt Bey’e Fahrettin dediniz...
B.C.: Elbette. O sizin için Cüneyt Arkın, benim için ise Fahrettin Cüretlibatur. Cüneyt Arkın: Ben ise Betül’e “bebek” derim. O benim bebeğim, cennetim.
■ Nasıl tanıştınız?
B.C.: Arkadaş toplantısında. Fahrettin çok hoş adamdı, çevresi kadınlarla doluydu. Eee bir de ünlü… Ama ben pek oralı olmadım, lafın kısası benim sessiz duruşum onun dikkatini çekmiş.
■ “Bu kız bana niye yanaşmıyor” diye...
B.C.: Evet. “Herkes peşimde koşarken bu kadın neden bana bakmadı” egosu ile başladı. Tanıştık ve çok farklıydı o. Egosuz, bildiğin köyden gelmiş, özünü kaybetmemiş bir adam gibi. Tanıştık, derken birbirimizin vazgeçilmezi olduk ve bir yıl sonra evlendik.
SARHOŞLUĞUMU MELEK OLSA ÇEKMEZDİ O ÇEKTİ
■ Hiç çektiniz mi Cüneyt beyin kahrını?
C.A.: Çekmez olur mu? Benim bir sarhoşluk dönemim oldu. Melek gelse çekmezdi, sabır taşı olsa çatlardı ama o ses çıkarmadı. Betül sayesinde vazgeçtim içkiden. Çok abartırdım. O olmasa sarhoş, alkolik bir adam olarak çürür giderdim.
B.C.: Ben o dönemin sona ereceğini biliyordum. Sabırlı kadınım, dayandım.
■ Peki ya şiddet?
B.C.: Hayır, hiç. Asla…
C.A.: Ben sarhoşken bir kez bile çocuklarıma beni sarhoş göstermedi. Babalarının içki içtiğini bilmiyorlardı bile.
B.C.: Babalarını öyle görüp saygılarını kaybetsinler, üzülsünler istemedim. Fahrettin içtiğinde çocukları ya anneme gönderirdim ya da başka çözüm bulurdum.
■ Muhakkak siz de çok güzelsinizdir ama Türkiye’nin aşık olduğu bir adamdı Cüneyt Bey. Kıskanır mıydınız onu?
B.C.: Çoook. Kıskanılmaz olur mu dünya yakışıklısı bir adam! İnsan bakmaya kıyamıyordu.
C.A.: Kıskançlığını bir gün göstermedi bebek.
■ Aşk var mı hâlâ aşk?
C.A.: Olmaz mı yahu? Ben romantik adamım. Ona mektuplar, şiirler yazarım, devamlı çiçek alırım. Papatyaları çok sever, zaten diğer adı papatyadır. Elli yıl bir insana tahammül etmek kolay mı? O bana etti.
B.C.: Sevgiye tahammül denmez ki…
İNSAN BÖYLE KADINI ALDATMAYA UTANIR
■ Gözünüz başka bir kadına hiç mi kaymadı?
C.A.: Asla.
B.C.: Belki ruhen kaymamıştır, belki böyle bakmıştır ama gönülden değil.
C.A.: Senin için ömrünü vermeye hazır bir kadın varken, ne olduğunu bilmediğin bir başka kadına nasıl yamulursun? Böyle kadını insan aldatmaya utanır.
■ Sanatçı eşi olmak zor mu?
B.C.: Ben çocuklarımın bir sanatçıyla evlenmesini istemem. Çok zor. Elli yıl geçti ama her zamanımız bal kaymak değildi. Acısı da vardı, ekşisi de... Onun saatleri bile belli değil, siz ise devamlı evde bekleyen insansınız.
C.A.: Betül, “Akşam yemeğe gidelim” derdi. Ben sabaha karşı gelirdim. Bir bakardım giyinmiş hâlâ bekliyor...
■ Kızmaz mıydınız?
B.C.: Geldiği zaman kapıyı ben açmalıyım ona saat kaç olursa olsun. Bunları yapmak gerekiyor, başka türlü olmuyor.
C.A.: Artık benim kızdığım şeyler yapıyor. Mesela ben uyurken kaşlarımı kesiyor.
B.C.: Bazen çok uzuyor, uçlarını alıveriyorum. Yaptırmıyor yoksa.
“NASILlSIN CÜNEYT AĞABEY?” DİYE SORDUKLARINDA “YAŞLIYIM” DİYORUM
■ Uzun zamandır ekranlarda yoksunuz…
C.A.: Teklif geliyor ama bu yaştan sonra çok istediğim bir rol olması lazım, o da çıkmıyor. Zaten yaşlandık. Bakma günde iki saat yüzüyorum ama yolda zor yürüyorum. Artık oğlum Murat’a devrettim, o daha yakışıklı hem de iyi oyuncu.
■ Hiç yaşlandım korkusu yaşadınız mı?
C.A.: Bana “Nasılsın Cüneyt ağabey?” diye sorduklarında, “Yaşlıyım” diyorum. Yaşlılık fobim yok, kendimle de, yaşlılıkla da dalgamı geçiyorum.
■ Sağlık durumunuz nasıl şu anda?
C.A.: Maşallah. Koydum mu oturturum hâlâ!
■ Şöhret olmanın bedeli ne oldu?
C.A.: Şöhret olduysam onu bile fark etmedim ki… Yaşayamadım hayatı. Öyle geldi geçti! Geriye kocaman bir pişmanlık kaldı. Ne büyük hatalar! Kendimi yaşayamadım. Gençliğimi yaşayamadım. Hayatı yaşamadım; hani o dört nala seveceksin, aşık olacaksın, oburca yiyeceksin dedikleri şeyi yapamadım…
■ Sürekli çalışmaktan mı?
C.A.: Hem de ne çalışmak! Bir kere bir kavga sahnesinde çok bunaldım, kaçtım. Sokağa çıktım, bir güzel rüzgar geldi, bir yaladı yüzümü… Böyle kucakladı beni… Derken bir koku geldi, bir baktım adam hıyar soyarak satıyor. Nasıl mübarek bir koku… Bahar gelmiş! Baharın geldiğinden bile haberim olmuyordu çalışmaktan. Ne büyük hata imiş meğer onlarca filmde oynayıp hayatı es geçmek… Şimdiki aklım olsa daha az film çeker, kendi hayatımı daha iyi yaşardım. Bak şimdi kocadık!
■ Bu isyan mı?
C.A.: İsyan değil, pişmanlık. Dışarıdan bakınca varlıklı, bir eli yağda bir eli balda bir adam görürlerdi. Oysa ben çok mutlu değildim. Dört nala koşamadık sevdalara. Betül’ü, yani bebeğimi buldum, tek tesellim ve en büyük kazancım o hayatta. Yoksa halim perişandı.
■ Doktorluğu bırakıp sinemaya girmek büyük bir kumardı, değil mi?
C.A.: Ne büyük risk almışım, değil mi? Anadolu’dan gelen bir çobanın oğlu olarak… O zaman sinemacıya bankalar kredi bile vermiyordu. Hatta sigortam yok, artistim diye Betül’ü bile vermediler. Ama olacağına inandım. Geçenlerde ilk filmlerimden birini seyrettim, siyah beyaz. Seyrederken kendi evladımmış gibi sevdim oradaki Cüneyt Arkın’ı. Nasıl çırpınıyor başarmak için!
BEN HALK KAHRAMANIYIM ONLAR PALAVRA KAHRAMAN
■ Roger Moore’un oynadığı James Bond karakteri size teklif edilmiş ve kabul etmemişsiniz. Dünyaya açılmak varken siz Anadolu’yu gezmişsiniz...
C.A.: Roger Moore, yani James Bond kapitalizmin en korkunç bencilliği. Sömürgeci. Ayrıca önemli atraksiyonlar yapsa da, gördüğü her kadınla yatan herifin teki. Oysa ben Malkoçoğlu’yum, Battal Gaziyim, ben halk kahramanıyım. Onlar dünyanın palavra kahramanı.
B.C.: Çocukların okul çantaları bile Batman, Örümcek Adam… Adam yapsana Malkoçoğlu, Kara Murat! Avrupa merakı bu, buna çok kızıyoruz biz.
■ ‘Malkoçoğlu’, ‘Köroğlu’, ‘Battal Gazi’ tarihi filmlerdi. Şimdiler de ‘Vatanım Sensin’, ‘Diriliş Ertuğrul’ gibi tarihi diziler var... Kendinizi görebiliyor musunuz o yeni yeteneklerde?
C.A.: Elbette izliyorum ve hayır, göremiyorum kendimi... Nasıl görebilirim? Alakası bile yok. Bizde ne emek vardı biliyor musunuz siz? Mesela ‘Çukur’ çok güzel başladı ama o çizgide gidemedi. Hayallerimiz yıkıldı, zaten artık seyretmiyorum.
■ Günümüzde yeni Malkoçoğluları yok o zaman...
C.A.: Afedersin duymadım? (Gülüyor) Elbette yok. Doksan dakikanın altmış dakikası havada uçuyordum ben.
■ O uçan tekmeler, at üzerindeki kavgalar... Hepsi gerçek miydi?
C.A.: Tabii gerçekti. Türk halkı yemez. Türk halkına aptal falan derler ya, cindir cin. Türk halkı ariftir, yemez ama yedim numarası yapar. Ben asla dublör kullanmadım.
AİLEM HAYATINI YAŞAMADI ANNEM IRGAT BİR KADINDI
■ Keşke Doktor Fahrettin kalsaydım dediğiniz oldu mu?
C.A.: Hayır olmadı. Sinema aşktı. Doktorluğumu yaptım ve doydum.
■ Nasıl bir ailede büyüdünüz?
C.A.: Kerpiç bir ev. Birbirine sımsıkı bağlı bir aile. Babam Anadolu çobanı. Annem köylü, çalışmaktan elleri nasır tutmuş, her yeri yara bere bir kadın. O yaraları göstermemek için kına sürerdi. İki ablam ırgat gibi çalışırdı. 13 kardeşim olmuş, hepsi ölmüş. Bakımsızlıktan, cehalet işte... İki ablam, annem, babam ve ben vardık, yüz tane koyunla geçinirdik. Gençliklerini yaşayamadılar, çocukluklarını yaşayamadılar. Annem hiç yaşayamadı, gece gündüz uğraşıp durdu bizi adam edebilmek için. Bir mevsim gelir, bir hastalık gelir, koyunlar ölür, aç kalırız işte. Yokluktan gelince şımarmıyorsun, ne oldum delisi olmuyorsun. Kök topraktan çıkar ya, öyle işte…
■ Ölen kardeşleriniz nedeniyle mi doktor olmak istediniz?
C.A.: Galiba biraz...
ROL ALDIĞIM KADINLARIN HEPSİNİ BACIM GİBİ GÖRDÜM
■ Sinemada çok güzel kadınlarla oynadınız. Hiç mi etkilenmediniz, çapkınlık yapmadınız?
C.A.: Dünyanın en güzel kadını bile olsa sette, o bizim bacımız, namusumuzdu. Öyle bir şey düşünemezsin. Bir gün çekime gittik, bir baktık otelde yer yok. Fatma Girik’le aynı odada, aynı yatakta yattık ama kardeş gibi.
■ Şimdi dizi ve film aşkları çok revaçta ama…
C.A.: Bizim devir farklıydı, daha saftı. Öyle set aşklarını, şöhreti, parayı bilmedik. Sadece ben değil benim kuşağım da bilmedi. Fikret Hakan, Eşref Kolçak, Hüseyin Peyda... Hiçbiri bilmedi. (Gözleri doluyor)
■ Şu anda oyuncular inanılmaz paralar kazanıyor…
C.A.: Geçenlerde bir proje için beni çağırdılar. Cüneyt Arkın hayranları ama paraya gelince sıkıldılar. Valla dedim burada kadın oyuncun var, adını sanını bilmem o kadın oyuncunun. Aldığı paranın bana onda birini verin dedim. “Ooo çok ağabey yani” dediler.
■ Bu kadar filmde oynayıp para kazanamamak bana garip geliyor.
C.A.: Kazanamadık değil, kazandık ama zengin olamadık. Bir de sağlık gitti, fiziksel olarak da bedelini ödedik. Bu uğurda kaç kez ameliyat olduğumu hatırlamıyorum. Türkiye’de benim kadar vücuduna zarar veren başka oyuncu da yok. Hâlâ acısını çekiyorum.
AFRİN'E KARŞI ÇIKANLARIN TEPKİSİ MUHALİFLİK DEĞİL UKALALIK
■ Afrin’e gelelim… Bazı sanatçılar “tam destek” derken, bazıları da bir bildiri yayımlayarak “Savaşa hayır” dedi. Peki ya siz?
C.A.: Afrin’i artık tartışmaya gerek yok. Hangi sanatçı karşı çıkıyor ya? Kim karşı çıkabilir ki? Senin askerin, Mehmetçiğin, evladın hayatını ortaya koymuş bir savaş veriyor. Sen buna ne diye karşı çıkıyorsun? Bunu bana izah edemezler. Afrin sadece PKK’ya karşı verilen bir savaş değil, Mehmetçik emperyalizme karşı da savaşıyor. Oradaki bütün hain katilleri besleyen kim? Emperyalizm, kapitalizm, sömürgeci düzen. Onlara karşı çıkıyor!
■ Sanatçı muhalif mi olmalıdır?
C.A.: Sanatçı olmak muhalif olmak demek. Ama bunların muhalefeti burada geçerli değil. Tabii bir sanatçı tavrın olacak ama bu iş vatan işi, bu iş gelecek işi! Burada laf geçerli değil. Ben hayatım boyunca en çok Mehmetçik programı yaptım. Sınırımızda nöbet bekleyen Mehmetçiklerimizle gece gündüz o baraka sacların altına kaldım. Ukalalık ediyorlar işte… Tabii muhaliftir sanatçı ama askere değil; düzene muhalif olacaksın. Asker benim canım, ben ellerini ayaklarını öperim o Mehmetçiğin. Muhalif olduğun yeri bileceksin, durumu bileceksin.
■ Her zaman milliyetçi bir duruşunuz vardı ama hiçbir siyasi partiye fazla yakınlaşmadınız…
C.A.: Benim öğretmenlerim Atatürk’ün eğitim ordusunun neferleriydi. Biz öyle yetiştik. Ben bu milleti de, bu memleketi de çok seviyorum. Halkın yanında olunca zaten bir partiden olma ihtiyacı duymuyorsun. Sen halkın sanatçısısın, siyasilerin değil.
- Sabahları bir kaşık yiyenin kemikleri beton gibi oluyor! Gün boyu zinde kalmayı sağlıyor
- Bir damlası bile kıl çıkartıyor! Bu formülü kullananların sakalları gürleşiyor: Deneyenlerin saçında yeni kökler çıkıyor
- Ağrı kesiciden daha etkili! Baş ağrısını anında geçiriyor, ilaç kullanmam bağışıklığım düşüyor diyenler denesin, migrenin kökünü kurutuyor
- Bugün ne pişirsem diyenlere günün menüsü (30 Ekim 2024)
- Bağırsakları motor gibi çalıştırıyor! Aç karnına 1 kaşık yemek yetiyor, tıkalı bağırsakları yağ çözücü gibi açıyor! Kabızlığın en kesin çaresi