Neredeyse çocuk yaşından beri çalışıyor. 15 yaşından beri müziğin ve televizyon dünyasının içinde. Erkan Şen ile Ahmet Kaya’nın ‘Şafak Türküsü’nü batı sound’uyla birleştirdiği ‘Can You Feel’ şarkısı vesilesiyle buluştuk ama onu yakalamışken Merve Boluğur ile kısa süren ilişkisini de konuştuk tabii. Murat Dalkılıç ile boşandıktan sonra Merve Boluğur bir tek seninle basına çıktı, nasıl çaldın kalbini?” deyince çok net bir cevap verdi. Diyor ki: Merve beni tavladı, ben onu değil.
Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr
Düzenlemesini Sait Esmeray ile yaptığınız ‘Can You Feel’ şarkısında, Ahmet Kaya’nın ‘Şafak Türküsü’nün melodisini batı sound’uyla birleştirdiniz. Çok güzel bir şarkı çıkmış ortaya, tebrik ederim. Fikir nasıl çıktı ortaya?
Benim müzikte çıkış noktam hep bu oldu. Daha önceki şarkılarımda da her zaman bir Türk ezgisini batı sound’uyla birleştirip onu sadece Türkiye’de değil, dünyada da bilinir hale getirme çabasıyla hareket ettim. O yüzden tüm şarkılarım doğu-batı sentezli. Ahmet Kaya’nın ‘Şafak Türküsü’ de benim çok sevdiğim ve bu sayede daha çok insana ulaştırmayı istediğim bir şarkıydı.
Eşi Gülten Kaya da Ahmet Kaya Hatıra Ormanı’na 800 adet fidan hediye etmeniz karşılığında izin vermiş size. Böyle durumlarda ciddi telif ücretleri isteniyor sanıyordum.
Aslında başta net bir şekilde böyle bir şeye açık olmadıklarını söylediler. Ama şarkıyı dinledikten sonra fikirleri değişti ve bu beni daha da mutlu etti. Ben yasal olarak gereği neyse yapmaya hazırdım ama onlar sadece Ahmet Kaya Hatıra Ormanı’na 800 fidan bağış karşılığında bu izni verdiler. Bu daha da büyük bir gurur vesilesi oldu bana. Bir kez daha bu sayede kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Artık yurt dışında da tanınan çok iyi DJ’ler var ama senin Paris’te çalan ilk DJ olduğunu okumuştum. Biraz onun hikayesini anlatır mısın?
Ailem klasik bir kafa yapısına sahipti. “Git memur ol, bir garantin olsun” düşüncesindeydiler. Haliyle babam müziği meslek olarak edinmemi istemiyordu. Ama ben çoğu zaman kulüplerin arka kapılarından girerek, uzun süre ailemden gizleyerek bu işi devam ettirdim.
Asla pes etmeyenlerdensin yani…
Asla! Ben 14-15 yaşlarındayken yeniden İstanbul’a taşınmıştık. 20’li yaşlarımın başındayken televizyonculuğa başlamış, prodüksiyon şirketimi kurmuştum. Çekime gidiyorum deyip gizlice DJ’liğe gidiyordum. O dönem Türkiye’sinin en iyi mekanlarında çıkıyordum. Sonra bir gün Paris’teki bir organizatör beni arayıp mekanlarında çalmamı istediklerini ve uçak biletimi hemen göndereceğini söyledi. O olay babamın bana “Tamam oğlum, sen kazandın” dediği gündür. O yüzden benim için çok başka bir anlamı da var. Hem kendimi babama ispat etmiş oldum hem de bana çok başka kapılar açtı.
Müzisyenliğinin ve televizyonculuğunun yanı sıra geçtiğimiz yıl bir mekana ortak oldun ve biz senin adını en çok o zaman duyar olduk aslında. Bir anda hakkında “Küçük İzzet Çapa, geleceğin Fahrettin Aslan” gibi haberler çıktı. Sevdin mi işletmeciliği, devam edecek misin?
Her iki isim de Türkiye’de gerçekten güzel işler yapmış, eğlence sektörüne imzasını atmış isimler. O yüzden o benzetmeler beni çok onore etti her zaman. Sadece bir yılda böyle anılmak, benden önce de var olan bir mekanı bir yılda İstanbul’un en popüler mekanlarından biri haline getirmek elbette bundan sonrası için de motive eden bir şey.
PEDRO ALONSO İLE DOSTLUĞUMUZ DEVAM EDİYOR
O süreçte ‘La Casa De Papel’ in başrol oyuncusu, Berlin karakterine hayat veren Pedro Alonso’yu Türkiye’de sen ağırladın. Tekrar geldiğinde yine hep beraberdiniz. Nasıl bu kadar yakın bir arkadaşlık bağı kurdunuz?
Onun geleceği gün ben aslında Amsterdam’a gidecektim. Ama bir son dakika aksiliği yüzünden gidemedim. Akşamüzeri telefonum çaldı. Bir yayınevinden aradılar. “Türkiye’de çıkan kitabının imza günü için Pedro Alanso Türkiye’de, akşam mekanınıza bir kokteyl içmek için uğrayacağız, 20 dakika vaktimiz olacak” dediler. Küçük bir şaşkınlıktan sonra heyecanla hazırlanmaya başladım. Ama bana söyledikleri saatten bir saat önce geldiler. O zaman evim de mekanın bir alt katındaydı. Ben kapıda ayakkabılarımı bağlarken bir anda karşımda Pedro’yu gördüm…
Aaa! Güzel hikaye…
Çook! Bir de şöyle bir ayrıntı var. ‘La Casa De Papel’ benim hayatımda başlayıp da baştan sona izlediğim tek dizidir. Büyük hayranıydım. O gün biz sohbet ederken Pedro o sohbeti kaydetmek istedi ve çekim sırasında bana söylediği şu sözü asla unutmuyorum. “Aynı dili konuştuğum insanlarla bile daha önce hiç bu kadar rahat ve samimi hissetmemiştim.” O 20 dakika bütün geceye yayıldı. Ertesi gün de hemen dönecekti ama ben kalmasını ve ona Türkiye’yi gezdirmeyi teklif ettim. Beş gün kaldı ve beş gün boyunca çok güzel vakit geçirdik. İstanbul’un hemen her yerini gezdik. Çok mütevazı, çok özel bir insan. Ben de en kısa sürede onun misafiri olacağım. Dostluğumuz çok güzel bir şekilde devam ediyor.
Peki, mekan işletmeciliği insana ekstra bir hava mı katıyor? O dönemde üst üste ünlü isimlerle aşk haberlerin çıktı. Hepsini yalanladın ama sonra uzun zamandır kimseyle birlikte görmediğimiz Merve Boluğur’la birlikte oldunuz.
Bu, nasıl bir mekan işlettiğine bağlı. Ben Türkiye’de birçok ünlünün geldiği popüler bir mekan yarattım. Bunun birçok anlamda olumlu bir dönüşü oluyor elbette. Neticede eğlence sektöründen bahsediyoruz. Yaptığınız işte başarılıysanız bu da size bir popülerlik getiriyor ister istemez.
Uzun süre Merve Boluğur’u kimseyle görmedik. Nasıl çaldın kalbini desem?
Merve beni kandırdı. (Gülüyor) Bunu hep derim zaten. Ben onu tavlamadım. O beni tavladı.
Nasıl yani?
Bahsettiğimiz mekanı işlettiğim süre içinde Merve de oraya gelen misafirlerden biriydi. Çok defa geldi. Önce arkadaş olduk. Sonra bir gece geldi, “Hadi seni midye yemeye götürüyorum” dedi. O gün de yağmur yağıyordu, “Bak ne güzel yağmur da var, ben severim böyle delilikleri” dedi. İstiklal Caddesi’ne midye yemeye gittik. Her şey o gece başladı. Sonra kendini anlattı, ben kendimi anlattım. İlişkimiz böyle başladı.
Ama çok kısa sürdü. Neden devam etmedi?
Merve’nin dışarıdan bakıldığında bazı insanlarda yarattığı olumsuz bir önyargı var. Ama bana samimiyetle kendini açması, hayatını anlatması ve bana teslim olması başta çok hoşuma gitmişti. Ben galiba kendimce onu iyileştirmeye, onun için iyi bir şeyler yapmaya çalıştım.
BEN ONU TAVLAMADIM, O BENİ TAVLADI
Teslimiyeti hangi anlamda kullanıyorsun?
En basitinden onun dışarıya karşı, bazı insanlarda yarattığı olumsuz imajı etkileyeceğini düşündüğümden Instagram’daki birkaç fotoğrafını silmesini rica etmiştim. Hiç tereddütsüz sildi mesela… Bunun gibi şeyler… Küçük ama önemli ayrıntılar benim için. Onun bu yaklaşımı beni olumlu yönde etkilemişti.
Neden ayrıldınız peki?
Sonra Merve sürekli ona gücümü göstermemi istedi. O her “Bana gücünü göster” dediğinde ondan yeni bir iltifat aldım, gücümü göstermeye devam ettim. Bu, başlarda hoşuma gidiyordu ama aldığım her iltifattan sonra Merve yeni bir güç gösterisi istedi. Bir gün uzun bir yola çıkmıştım. Akşam beni aradığında “Vardın mı? Nasıl gittin?” diye sormadan yine, “Şunları şunları istiyorum hadi bana gücünü göster” dedi. Bu benim için bir kırılma noktası oldu açıkçası ve sonra yollarımızı ayırdık.
Hangi anlamda gücünü göstermen gerekiyordu?
O kadar özele girmek istemiyorum. O yüzden ayrıldığım hiçbir kadının arkasından kötü bir şey söylemem. Merve özelinde iyi bir insan, güzel bir insan, umarım çok mutlu olur. Bundan sonraki hayatında ona başarılar diliyorum.
ŞAHANE BİR AİLEDE BÜYÜDÜM
Peki seni biraz daha yakından tanısak? Nasıl bir ailede büyüdün? Nasıl bir çocukluk geçirdin?
Şahane bir ailede büyüdüm. Bugün yaptığım her şeyi onlara borçluyum. Babam ticaretle uğraşıyordu, annem ev hanımı. Üç kardeşiz. Babamın maddi durumu 2000 yılına kadar çok iyiydi. 2000 yılındaki krizden herkes gibi o da kötü etkilendi. Ben o zamana kadar okula özel şoförle giden bir çocukken bir süre sonra babamın ayakkabısıyla okula gitmeye başladığım bir süreç geçirdim.
O yaşlar için çok sarsıcı bir kırılma noktası olmuştur…
Evet ama beni bugünkü Erkan yapan da o dönem yaşadıklarım oldu bence. Çok küçük yaşta babamdan gizli çalışmaya başladım. Küçük bir yerdeydik, depremden dolayı Samsun’a taşınmıştık. Samsun’da sokakta lahmacun da sattım, babamdan gizli pazarda da çalıştım. Animasyon yaptım, komilik yaptım. Yapmadığım iş yok gibi bir şey. Bugün eğer bir şeyler başardıysam, temellerini o zaman öğrendiğim şeylere borçluyum.
Başarı, para, şöhret… Bunlar sana ne ifade ediyor?
Para hiçbir zaman önceliğim olmadı. Çünkü onu hep kazandım zaten. Sıfırı da biliyorum çoğu da biliyorum. Hepsini küçük yaşta öğrendim. Ama başarı takıntım var ki zaten başarı parayı beraberinde getiriyor. Bir de şöhreti seviyorum, onu itiraf edeyim. Kim sevmez ki… Şöhretin kendisini değil ama onun beraberinde getirdiği şeyleri, en basitinden yaptığın işlerin daha görünür hale getirmesi elbette herkesin hoşuna gider.
Bundan sonrası için nasıl planların var?
Kendi yazdığım televizyon formatları var, onları hayata geçirmek istiyorum. Müzik zaten hep hayatımda olmaya devam edecek. Yakında yeni şarkılar geliyor… Bir de Türkiye’de eğlence sektörüne farklı bir soluk getirecek yeni projelerim var. Sırasıyla, doğru zamanda, doğru şekilde hepsini hayata geçirmek istiyorum.
Fotoğraflar: Ozan Güzelce
- Kil ile karıştırıp yüzünüze sürün! Lekeleri 2 ton birden açıyor: Sivilce ve siyah noktaları söküp atıyor
- Soğuk havalarda yüzünüzü koruyun
- Kansersavar besinler listesinde ilk sırada! Osman Müftüoğlu herkesin merak ettiği soruyu yanıtladı: Siyah zeytin mi faydalı yeşil zeytin mi?
- Kış boyunca hastalığa elveda! Uzmanın şifa tavsiyesi sosyal medyada viral oldu: Soğuk algınlığını köşeye sıkıştıran mucize tarifi
- Bağırsak tembelliğine son veriyor! Her gün avuç avuç yiyin: Tuvalete çıkamıyorum diyenlere deva oluyor