Şov dünyasının en renkli ismi Erkan Özerman'ı bu yıl 25'incisi düzenlenecek olan 'Best Model'in sahibi, organizatör, prodüktör, menajer, birçok sanatçıyı yaratan kişi olarak tanıyoruz
Röportaj: Seral Cumalı
scumali@posta.com.tr
Bu röportaj sırasında, Paris sosyetesinin en asil kesiminin 40 yıldır yakın dostu, Paris’in en pahalı lokantalarının müdavimi, girilmesi imkansız yerlerde kapıların ardına kadar açılıp üstelik şerefine Dom Perignon şampanyalar patlatılan Erkan Özerman’ı tanıdım. Sayısız ve renkli anılarından bugüne kadar hiç anlatmadıklarını dinledim...
Hayatınızdaki en önemli ilk figür kimdi?
Annemi ve beni yetiştiren, anneannemin kardeşi Nazmelek Yanıkuçar. 1930’da Şeyh Said İsyanı’nda uçağı düşürülerek şehit edilen havacı Miralay Rıfat Neşet Bey’in eşiydi. 50 sene siyahlar giyerek kocasının yasını tuttu ve öyle öldü. Saçını a la garson kesen ilk Türk kadını diyorlar onun için. Soyadı Kanunu çıktığında Yanıkuçar soyadını almak isteyince, daha makul bir soyadı bulmasını söylemişler. O da, “Bu isteğimi Paşa Hazretleri’ne bildiriniz” demiş. Atatürk’ün bu isteğe yanıtı “Beylerbeyi Sarayı’nı bırakıp İstiklal Savaşı’na gelen hanımefendinin emrini yerine getirin” olmuş. Sarayı terk edip kocasının yanına savaşa giden tek kadın o İstanbul’dan. Babamın aile seceresini ise Kıbrıs’taki vakıflarda buldum. Kıbrıs valisi iken Pepe Mehmet Paşa Lefkoşe’deki Bayraktar Camii’ni yapıp vakıf haline getirmiş.
Siz nasıl şov dünyasına girdiniz?
1958’de Zafer, 27 Mayıs İhtilali’nden sonra Öncü ve Tanin gazetelerinde çalıştım. Hem üniversiteye gidiyor hem de gazetecilik, sinema-tiyatro kritikleri yaparak Galatasaray Lisesi’nden sonra Ankara’ya alışmaya çalışıyordum. Türkiye radyolarının en genç ve ilk prodüktörü olarak 1960’da kendimi Ankara Radyosu’nda büyük bir sanatçı ordusuyla buldum. Bütün şehri ele geçirmeyi aklıma koymuştum ve en tepeden başladım. İsmet Nedim’i Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e götürdüm. Sayın Gürsel, yaptığımız İsmet Nedim Resitali’ne geldi, bize destek oldu. Radyo sanatçısı hanımlar, siyah döpiyesle, beyaz gömlekle program yapıyordu. Renk renk gece elbiseleri, tuvaletler giymeleri için izin alıp alışılmışın dışında programlar yaptım.
Radyo prodüktörlüğü, menajerlik, organizatörlük, hepsi nasıl bir arada gitti?
Sanatçının valizini taşıyarak menajer olmadım, onları ben artist yaptım. Büyükelçi de olabilirdim iyi bir avukat da. Ama yapılmamışı ve zoru, şov dünyasını tercih ettim. 50 sene önce ‘show business’ böyle değildi, elimle yolları aça aça bugüne geldim. Benim için “Türkiye’deki modern show business’ın kurucusu” diye yazıldı. Doğru, ilklerin adamıyım. Şov dünyasına yeni ne getirdiysem önce herkes itiraz etti, zamanla kabul ettiler. Büyük Millet Meclisi’nin karşısındaki Cumhuriyet devrinin ilk güzel evlerinden birini, 24 saat açık mağaza, restoran, butik içeren ilk drug store haline getirdim. Ankara’nın bugünün anlayışındaki ilk diskoteği Met Kulüp’ten ve ilk gece kulübü Bulvar’dan kimler geldi kimler geçti; Esin Afşar, Emel Sayın, Modern Folk Üçlüsü. İlk diskjokeyim de ünlü iş adamımız Okan Tapan.
Haklı çıktığınız başka neler oldu?
1979’da Paris Eiffel’de 40 kişilik bir gösteri programı yapıyordum. Müzisyenler ve dans grupları dışında 2 genç şarkıcı vardı. Bunlardan biri “Bir ay Bebek Belediye Gazinosu’nda çalıştım, başarılı olamadım ki beni bir hafta içinde gönderdiler. Neye güvenip beni Paris’e götürüyorsun?” dedi. Ona, “İlerde sen Türkiye’nin en büyük sanatçılarından olacaksın” dedim. “Gerçekten inanıyor musun?” dedi. “Ben inanıyorum sana kızım” dedim. O genç kız Sezen Aksu oldu ve bana kendisinden daha önce ve daha çok güvenen kişi ünvanını verdi. Diğer genç şarkıcı ise “Ben Türkçe şarkı bilmiyorum” dedi; Janis Joplin okuyor, katiyen Türkçe okumuyor. Ben de ona ufak bir tuzak kurdum. “Ablanın okuduğu şarkıyı Fransız piyanist notaya alacak, ona yardım eder misin?” dedim. Birlikte şarkıyı notaya aldılar. “İşte bunu okuyacaksın Zerrin Özer” dedim. Bir ay ona Eiffel’de ‘İkimiz Bir Fidanız’ı okuttum. Türkçe şarkı söylemeye devam etti; ‘Gönül’le bir anda memleketi fethetti.
Best Model nasıl başladı?
İnsanlar beni maalesef güzellik yarışmaları düzenleyen bir adam olarak tanıdılar. Ben hiç güzellik yarışması yapmadım. Tanrı’nın verdiği güzelliği yarıştırmadım. Tekstil sanayiinde taşeron olan bir ülkeyi marka ülke yapmak istedim. Mesleğim organizasyon, prodüksiyon, edisyon olduğu için Best Model’i yaptım. Bu bir modellik, bir meslek yarışmasıdır. Bu mesleğin başarısı, zarafetidir diyorum.
Sizin kadar çok insan tanıyan yok diyorlar...
Türk-Fransız Dostluk Dernekleri’nin kurucusu, elmas kralı Tosunyan Efendi 1967’de beni çok önemli bir dostuyla tanıştırdı. Bu beyefendi ünlü Deauville Kumarhanesi’nin sahibiydi. Fouquet’s’i, Majestic otellerini de aldı; casino ve eğlence yerlerinin kralı oldu. Yıllar sonra Ahmet Hamoğlu ile Deauville’e gittim. Sadece üyeleri alıyorlar. “Vaktiyle üyeydim” dedim. 40 sene geçmiş. Kayıtlara baktılar, “Kurucumuz sizi bizzat üye yapmış” dediler ve içeride bana Dom Perignon şampanya gönderdiler. Ahmet Hamoğlu, “Bir yere gidelim de seni tanımasınlar, el üstünde tutmasınlar. Nedir bu kardeşim?” demişti.
Evet nedir bu?
Bilmem... Yine Ahmet Hamoğlu’yla St. Tropez’ye gidiyoruz. Nice’te Negresco Oteli’nde kalmak isterim. Dario Moreno ile giderdik, o öldükten sonra çok üzüldüğüm için yıllarca gidemedim. Negresco’nun sahibi Mösyö Augier ile de tanışırdım; o, karısı, Dario, İzmir’de de beraber olmuştuk. Rezervasyon yaptırılmamış, kapıda kaldık. Otelin genel müdürüyle görüşmek istedim; geldi, “Mösyö Augier’ye geldiğimi söylerseniz bir şeyler yaparlar” dedim. Adam, “Maalesef kaybettik. Yakından mı tanırdınız?” dedi. “Evet, Mösyö Dario Moreno ile buraya gelirdik” dedim. Adam baktı bana, “30 seneyi geçti değil mi? Buraya geldiğinde yanında bir genç adam vardı, o siz miydiniz?” dedi. “Evet” dedim. “Ben o zaman kapıda valizleri taşıyan belboydum, ne güzel kol düğmeleri vardı değil mi?” diye devam etti adam. Yüzüğümü gösterdim. Kral Hasan’ın Dario Moreno’ya hediye ettiği zümrüt, etrafı pırlantalı kol düğmesinden iki yüzük yaptırmıştık, birini Dario, diğerini ben takıyordum. Adam hafif nemli gözlerle bana baktı; “Sizi kral dairesinde misafir edebilir miyiz? Bu beni çok mutlu edecek” dedi. Hayatta güzel şeyler ekerseniz hiç beklemediğiniz bir an karşınıza öylesine çıkar ki; tesadüf diyemem. Hasbelkader benim yolumun üstünde böylesine güzel çiçekler vardı. Yine var...
Dünyanın en ünlü ve pahalı restoranlarında itibarınızın büyük olduğu söyleniyor. Hep oralarda mı yemek yersiniz?
Beauvilliers adlı restoranın sahibi, gelmiş geçmiş en ünlü şeflerden Edouard Carlier 2003’te Nice’te yemek yerken öldü. Nefes borusuna lokma kaçmıştı. Bu çok sevdiğim arkadaşımın yanı sıra o değerdeki birçok restoran ve yüksek sosyeteyi misafir eden önemli yerlerde uzun süredir arkadaşlık yaptığım kişiler var. Ben kendimi göstermek için bir yere gitmem ki; karnım acıktığı zaman en iyi olan yerlerde yemek isterim. Çoğunlukla dostlarım, arkadaşlarım olanları seçerim.
“Fransız sosyetesinin asilzadelerini şaşırttım”
Fransız sosyetesinde görüştüğünüz en itibarlı kişiler kimler?
Sayısı çok. Fransa ve Avrupa’nın önde gelen iki ailesi çok sevdiğim dostlarım. Bunlardan biri Orleans (Paris Dükü), diğeri de Fransa Kralı Louis’lerin ailesinden gelenler. Onlardan daha asili yok. Kont d’Orleans ölünce yerine oğlu Prens Henri d’Orleans geçti. Sultan II. Abdülhamid’in Paris’te yaşayan torunu Prens Bülent Osman ve karısı Prenses Jeanine evlerinde bir davet verdi. Çok az kişinin davet edildiği yemekte ben de vardım. Sosyetenin asilzadeleri beni zaten 40 yıldır kendi aralarında görüyorlar. Bu yakınlık show business dünyasından daha çok ailemden ötürü geliyor.
Başka ilginç dostlarınız var mı?
IMF Başkanı hovarda dostum Dominique Strauss-Kahn da Paris’te Best Model’lerimin devamlı izleyicisidir. Amerikalılar otelde oda hizmetçisine saldırdı diye adamı yok ettiler. Bana “Güzel olaylar hep Erkan’ın’dır. Türkiye’ye beni Best Model’e davet et de geleyim” diyordu.
Prenseslerle, prenslerle bir araya geldiğinizde neler konuşursunuz?
Paris’te Opera’nın karşısında şimdi adı Intercontinental olan Grand Hotel’de 14. Louis’nin torunu Anne Bourbon de Siciles’in verdiği bir davetteydim. Bütün haute-couture’ün işlemelerini yapan, Best Model ödüllü ünlü modacı François Lesage’ın kızı Fransızlara “Bu binayı kim yaptı?” diye sordu. Ki onun yazarı Kenize Mourad.” diye devam ettim.
Fransız devleti tarafından verilmiş madalyalarınız da var. Onları nasıl aldınız?
İstanbul’da Fransız Sarayı’nda bana bir jest yaptılar. Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Bernard Garcia yanımda ayakta durdu, hazırladıkları padişah koltuğuna beni oturttular. Objektiflere poz verdik. 2001 Chevalier Dans l’Ordre National du Merite (Fransa Devlet Liyakat Madalyası) sadece bana değil Sakıp Sabancı’nın da bulunduğu 11 kişiye verildi. Madalyayı sıraya dizilip almak istemedim; benim için sonra özel madalya töreni düzenlediler. Türkiye’de yaptığım Best Model yarışmalarının 10. yılında jüri üyesi olarak hanedan prensesi Anne Bourbon de Siciles, Kont ve Kontes Paris’in kızı prenses Chantal, eşi Baron François- Xavier de Sambucy de Sorgue’la beraber bizleri onurlandırdı. Kont d’Orleans ailesinin yaşayan en ünlü prensesi Chantal de France sahneye çıktı; bana “Fransa size müteşekkirdir” dedi. O törende evlenirken Grace Kelly’nin saçını, Elizabeth Taylor’un saçını yapan Alexandre de Paris de vardı. Best Model’in jüri başkanıydı.
Güngör Bayrak’ı nasıl Paris sosyetesine soktunuz?
Nasıl Sir Hovari Berichi’yle evlenip lady oldu? Güngör, Konya-Çumra’ya bağlı 16 hanelik Elmasun köyünde doğuyor. 3 aylıkken çok önemli bir edebiyatçımızın kız kardeşinin evine evlatlık getiriliyor. Hanımefendi adı ne diye soruyor, ‘Şerife’ yanıtını alınca, “Allah onun hergün yüzünü güldürsün” diyor ve adını Güngör koyuyor. Fevkalade bir sevgi ve eğitimle Güngör’ü yetiştiriyor. Ne yazık ki Güngör 15 yaşındayken onu kaybediyor. Hemşire olmak için Hacettepe’ye burslu kaydoluyor. Ama mini etek giyince bursunu kesiyorlar. Okula devam edemiyor, 17 yaşında İstanbul’a gelip Hilton’da kahveci güzeli olarak çalışmaya başlıyor. Bahşişleri biriktirip İngiliz Kültür Merkezi’nde dil öğreniyor. Hatırlarsınız, Sir Berichi ile evlenirken “Kuş dili mi konuşacak?” diyenlere ‘İngilizce konuşuyorum’ demişti... Neyse, sonra Vakko’nun manken yarışmasına giriyor; Vitali onu hemen manken yapıyor.
Siz nasıl keşfettiniz onu?
Nükhet Duru’yu gazinoların alaturka solisti yapmıştım, ondan evvel sahneye çıkacak genç, güzel bir kız arıyorduk. Nükhet, “Dergide çok güzel bir kız gördüm onu şarkıcı yapalım” dedi. Çağırdım, geldi; o kız Güngör Bayrak’tı. Yılmaz Güney’in keşfettiği, Düşman filmiyle Altın Portakal alan bir genç kadın. Son derece ciddi, düzgün, mütevazı, aklı başında, doğru konuşan, işini yapan biri. Ama fotoğraflarındaki gibi gazinolara müşteri getirecek seksapellikte değil. Başımızdan savmak için kırmadan, “Bir şan dersi alsanız” dedim. 6 ay sonra notalarıyla geldi. Selmi Andak gibi bir üstada gitmiş, çalışmış. Ne yazık ki bizim gazino programlarımız çoktan bitmişti. Mevsim sonunda tekrar görüşürüz dedik. 3 ay sonra telefon açtı repertuvarını yapmış geldi. Bulacak bir bahane de kalmamıştı. Şansı açıktı daha ilk bulduğum işte kendini seyirciye sevdirdi. Tanrı yürü kulum dedi, üç senede Türkiye’de en çok sahne alan sanatçı oldu. Annem bana, “Büyük deden Mehmet Paşa’nın konağında çok genç kız evlendirildi; sevaptır, belki günün birinde Güngör’ü de sen evlendirirsin” dedi. Bizden başka hayatta kimsesi yoktu. Annem onu telli duvaklı evlendirip evimizden gelin olarak gönderdi.
Siz mi Sir Berichi ile tanıştırmıştınız?
Oscar de France ödülü kazanmıştım. Güngör de sanatçım olarak Paris’e gelip o töreni beraber yaşamak istedi. Porselen bebek gibi güzeldi. Sir Berichi, Güngör’ü görüp aşık oldu. Güngör, adama 6 ay “Hayır” dedi. “6 lisan konuşuyor. Altında beyaz, yeşil Rolls Royce’lar, komşusu Onasis’in kızı. Böyle bir adama nasıl hitap edebilirim. Ben orada doğmadım, büyümedim. Ezilmek istemem” dedi. Ama o hayır dedikçe adam daha hırslanıyordu. Paris’te kaldığımız otele geldi, anneme, “Kızınızla evlenmek için sizden müsaade istiyorum” dedi. Annem de, “Bizde kızlar otel lobilerinde istenmez, evinden istenir. Sizi İstanbul’a kahve içmeye davet edelim, o zaman bu konuyu konuşalım” dedi. Sir Berichi 5 karat pırlantayla İstanbul’a geldi. Onları nişanladık. Gazeteler reklam nişanı dedi. Üç gün sonra Zeynep Özal’ın evinde nikahı yaptık, onları Paris’e gönderdik.
Evliliği nasıldı?
Güngör giderken benden tarih kitapları aldı. “Herkes tarih soruyor, küçük düşmeyeyim diye günlerce, gecelerce kitap okuyorum” diye anlatıyordu. Üniversiteyi bitirememişti, leydi olduktan sonra 40 yaşında üniversiteye gitti, bitirdi. İddialı kız, ne hatır için konuşur, ne hatır için selam verir. Onu tebessümle karşılayanlar leydi olduktan sonra çok yakınlık gösterdiler ama o hiç ki üzerinde ‘Seni çok seviyorum’ yazdırmış.
Neden ayrıldılar?
Sir Berichi Fransa’dan ayrılıp Amerika’ya yerleşti. Güngör Amerika’ya gitmek istemedi. Çocuk var ama araya kıtalar girince olmuyor...
İçinizde ukte kalan bir şey var mı?
Paris’te Siyasal Bilgiler’i bitirdikten yıllar sonra, yani 40 yaşımdan sonra Paris’te üçüncü üniversiteye gittim; sosyoloji bölümünü bitirdim. Ne yazıkki doktora tezimi verecek zamanım olmadı. Ama mutlaka bir gün onu da gerçekleştireceğim. Fahri değil hakiki sosyolog doktor olmak için. Çok genç yaşta birlikte çalıştığım büyük bir sanatçının hayat hikayesinden yola çıkarak tezimi hazırladım. Sanatçının halkın üzerindeki etkisi: Ruhi Su...
( 27.05.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır. )
- Günlük burç yorumları! Filiz Özkol yazdı: Başak, Akrep, Balık ve diğer burç yorumları
- Meyvesini yiyin sütünü cildinize sürün! Cildi kar gibi beyazlatıyor: Kolajen üretimini hızlandırıp kırışıklıkları santim santim açıyor
- Nikotini vücuttan söküp atan tek besin: Akciğerleri temizliyor, tütünün etkisini %70 azaltıyor
- Her akşam 1 adet yiyin! Takviye ilaçlara ihtiyacınız kalmayacak: C vitamini ambarı, detoks etkisi gösteriyor
- MIXX Awards Türkiye’de başvuru süreci başlıyor