Bein Connect’te yayınlanan Fem’in Bitki Atölyesi programında Fem Güçlütürk, bitkilerin dilini, nazlarını niyazlarını anlatıyor. Her hafta bir bitkiyi tanıtıyor. Fem Güçlütürk ile bitkilerle macerasını konuştuk. Halime Çelikel / halime.celikel@posta.com.tr
İletişim sektörünü bırakıp bitkilerle ilgilenmeye başladınız ve Labofem’i kurdunuz. Nasıl oldu bu?
Uzun yıllar turizm, spor ve eğlence hayatında üst düzey yönetici olarak çalıştım. Bir noktada markalar ve hedef kitleleri arasında beni esasen hiç de ilgilendirmeyen bir ürünün iletişimini sağlıklı kurmaya çalışan bir tercüman olmaktan çıkmak istedim. En azından satılacak ürün bana bir şey ifade etsin, insanlığa bir faydası olsun, bir başka canlının sorumluluğunu almanın inceliklerini kapsasın istiyordum.
Sonra?
Her şeyi ortağıma devrederek Labofem’e yatay geçiş yaptım. Profesyonel hayat devam ederken evimde, hayatımda her zaman bitkiler oldu. Dünyayı gezmeyi hep çok sevdim, kazandığımı seyahate harcıyordum. Bazen ailemle, bazen turla, zaman zaman da Enduro motosikletimle dünyayı geziyor, bulduğum botanik bahçelerini turluyor, tohumlar, bitkiler, kitaplarla dönüyordum.
Fikri nasıl geliştirdiniz?
Labofem fikri yine seyahatte, yılın yarısında güneşi zor gören bir kuzey ülkesinde Danimarka’da, tam olarak Kopenhag’da aklıma düştü. Airbnb’den sanatçı bir kızın evini kiralamıştık. Evinin üçgen minik camının önünde harika bir porselen bardak içinde tohum yetiştirmeye çabalıyordu. O anda aydınlandım! Güneş desen güneş, toprak desen toprak, biz neden iki üç tür dışında bitkileri tanımıyoruz, evde bakamıyoruz, çirkin saksılara koymak zorunda kalıyoruz diye söylendiğimi hatırlıyorum.
BAHÇIVANLIK DİPLOMASI ALDIM
Ve bahçıvanlıkla ilgili eğitim almaya başladınız sanırım...
Evet, İstanbul’a döner dönmez eğitimlere başladım ve bahçıvanlık eğitimi diplomamı aldım. Labofem fikri doğmadan 15 yıl öncesinde bile balkonumda eski ev sahibinden bana miras kalan onlarca farklı bitkinin bilimsel adlarını bulmuş, kaydetmiş, her birinin isteklerini, bakım şartlarını araştırmıştım.
Sonra nasıl ilerlediniz?
Eğitimlerden sonra bitkileri toparladım, aradım, buldum, getirttim. Önce evden, sonra minik bir atölyeden satmaya başladım. Hiç PR faaliyeti yapmadan uluslararası kitaplarda yer aldı bu oluşum, kapak dahi oldu.
Ne farkı vardı sizin bitkilerinizin?
Genç seramik sanatçılarını arayıp bulup onlara, bitkilere özel saksılar sipariş ettim, sadece bitkiler değil onların giydikleri güzel saksılar da bir estetik kaygı taşıyordu. Bitki paketlerimizi, Yeşim Bakırküre, özel olarak tasarlamıştı. Hiç masraftan kaçmadan ürettik ve her bir bitki harika saksılarda, bilimsel ve Türkçe isimlikleri, bakım pasaportları ile teslim ediliyordu. Hatta başlangıçta ben götürüyordum. Estetik kaygısı olan ve farklılık yaratmak isteyenler, kesme çiçek yerine Labofem’den canlı, saksılı bitkiler tercih eder oldu. Japonya’dan, Avrupa’dan, Güney Amerika’dan bile ziyarete gelenler vardı.
Labofem’in Bitki Atölyesi programını şimdiye kadar izlemeyenler için biraz anlatır mısınız?
Labofem, aslında ‘Fem’in Bitki Atölyesi’. Şu anda bir dükkan olarak değil, sadece online-atölye olarak Youtube ve beIN CONNECT’te ‘dijital’ varlığını sürdüren bir marka. Program, çok sevilen bitkilerin bilimsel adları, nereden geldikleri, nasıl bir iklim umdukları, yanlış bilinen doğrular, bölgedeki üreticiler, hasır sepet örenler, seramik saksı yapanlar gibi bitki severleri etrafında toplayacak hikayeler içeriyor. Her hafta yeni bir bölüm oluyor ve her bölümde yeni bir tür anlatılıyor.
BİTKİLERİ TİPİNE GÖRE DEĞİL, HUYUNA GÖRE SEÇİN
Bitkilere hayatında yer açmak isteyenlere temel önerileriniz nedir?
Moral bozmamak için kolay bakımlı olanlardan başlanmalı. Çok seyahat edenler, bebeği, hayvanı olanlar, evi az ışık alanlar, bitkileri tipine göre değil de evin ortamına, bitkinin dikenine, zehrine göre seçmeli. Yani bitkinin tipine bakarak değil, huyuna göre seçmeli. Bitkiler, dilsiz gözükseler de birçok şekilde onlarla iletişim kurmak mümkün. Yeter ki dinlemeyi öğrenelim.
Bir de bitkilerin bilimsel adlarını bilmek önemli. Bu, bitkiyle ilgili daha zengin bilgi toplamak için gerekli. Her ilde bitkilerin başka bir ismi olabiliyor. Bazılarının henüz Türkçesi bile yok. O yüzden önce bilimsel adını öğrenip, sonra beklentilerini araştırıp, sonra da evinize, ortamınıza, yaşamınıza en uygun olanı almakla başlamak, temel önerim olacak.
- Kahvaltıda 1 kaşık yiyen 30 yıl hastalanmıyor! Ömrü uzatıyor, bağırsakları harıl harıl çalıştırıyor, tam bir mineral deposu, doğal antibiyotik
- Yoğurdun içine ekleyip kaşık kaşık yiyin! Şişkinliğin kökünü kazıyor, kolesterol ne unutturuyor! Kabızlığı bitiren 3 malzemeli mucize kür
- Feridun Kunak'tan kilo verdiren kür! Vücudu yağlarından arındırıyor: Yoğurtla karıştırıp tüketin
- İncirin üstüne bardak bardak ekleyin! Aç karnına içen 100 yaşına kadar yaşıyor: Kemikleri beton gibi yapıyor, kolesterol seviyelerini yere çakıyor, iç organları da temizliyor
- Bağırsakları motor gibi çalıştırıp magnezyum depolarını fullüyor! Kilosu 90 TL: Kemikleri beton gibi yapıyor