Murat Yıldırım, şöhretinin sınırları Türkiye'yi aşmış; dizi setlerine, Orta Doğu’dan, Güney Amerika’dan hayranlarının turlar düzenlediği bir oyuncu. Onu iki sezondur ‘Ramo’ dizisinde, babasının intikamı için yaşayan ve adaleti arayan Ramo rolüyle izliyoruz. Bir yandan da yakında vizyona girecek olan filmi ‘Mako’nun heyecanını yaşıyor. Konu aşka gelince şöyle diyor: Gerçek manada aşk; bizim kontrolümüzde değildir. O, bizi hükmü altına alır, biz onu değil. Oya Çına / oya.cinar@posta.com.tr
Biraz geri çekilip, hayatınıza dışarıdan baktığınızda; bugün, tam olarak hayal ettiklerinizi mi yaşıyorsunuz, yoksa yaşadıklarınız hayallerinizin de ötesinde mi?
İlk oyunculuk teklifi geldiği andaki halimi hiç unutmuyorum; bulunduğum yerde kalemi masaya bırakıp pencereden dışarı baktım... En büyük isteğim artık gerçek olmuştu. Bugüne, o noktadan baktığımda her şey harika gitti diyebilirim. Ama bir de insan olarak hep üzerine bir şey koyma isteğimiz var. Bu duygu da bana daha gerçekleştirecek birçok hayalim olduğunu söylüyor...
DÜNYANIN NERESİNDE OLURSAM OLAYIM YOL, BENİ MUTLAKA OYUNCULUĞA GÖTÜRECEKTİ
Konya’da doğup büyümüşsünüz. İstanbul’a da mühendislik okumak için gelmişsiniz. Sonra ne oldu da kendinizi setlerde buldunuz?
Dünyanın neresinde olursam olayım hangi üniversiteye gidersem gideyim, yolum bir şekilde beni oyunculuğa götürecekti; buna inanıyorum. Yaşadıklarım ve oyunculuğa başlama şeklim bana bunu gösterdi. Hiç aklımda yokken bir tiyatro oyununu izlememle başladı her şey. Oyunu izlemem bile ayarlanmıştı sanki. Ben bu mesleğin ortasına bir yere bırakıldım, sonrası çok ama çok çalışmak oldu.
PARASI OLMAYAN BİR ÖĞRENCİNİN BAŞINA NE GELEBİLİRSE HEPSİ BENİM BAŞIMA GELDİ
İstanbul’a ilk geldiğinizde burada nasıl bir dünya karşıladı sizi? Umduğunuz şeylerle bulduğunuz şeyler birbirine yakın mıydı?
Çok çetin bir dünya; parası olmayan bir öğrencinin başına ne gelebilirse hepsi benim başıma geldi. Mağazalarda Part-time olarak çalıştım, matematik dersi verdim ve yeri geldi ailemden destek aldım. İstanbul’un en güzel olduğu zamanlardı... Beyoğlu sokakları, o zamanki dostluklar... Ama tüm zorluklara rağmen her şey çok güzeldi benim için.
İMAN İLE EVLİ OLDUĞUM İÇİN KENDİMİ DÜNYANIN EN ZENGİN İNSANI OLARAK GÖRÜYORUM
Dışarıdan her şey o kadar mükemmel görünüyor ki... Başarılı, ünlü, yakışıklı, evli, mutlu... Peki, bunlara rağmen hayatınızda eksik bulduğunuz şeyler ya da çok zorlandığınız konular var mı?
Dünyanın en zengin insanı olarak hissediyorum kendimi; İman (Elbani) ile evli olduğum için. Ama hiç kimse tam değildir bu hayatta. Bizim de eksiklerimiz var elbette. Onların da yeri dolunca başka eksikler çıkacak mutlaka, hayat denilen şey tam da bu işte! Mesela bir çocuğumuzun olmasını çok istiyoruz.
BENİ EN MUTSUZ EDEN ŞEY ŞİDDET HABERLERİ
Kendi özel hikayenizin dışına çıktığınızda, sizi etrafınızda gördüğünüz şeylerden en çok neler mutsuz ediyor?
Son zamanlarda içimi en çok daraltan, beni en çok mutsuz eden şey maalesef şahit olduğumuz şiddet haberleri. Hiçbir canlıya ne fiziksel ne de psikolojik şiddeti asla kabul edemiyorum.
YAPILAN HİÇBİR KÖTÜLÜK KARŞILIKSIZ KALMAZ ER YA DA GEÇ HAK YERİNİ BULUR
‘Ramo’ dizisiyle geçtiğimiz sezon çok konuşuldunuz; yeni sezon da aynı ilgiyle karşılandı seyirci tarafından...
‘Ramo’, çok emek verilen, benim de içinde yer almaktan çok mutlu olduğum bir iş gerçekten. Seyircimiz de bunu görüyor diye düşünüyorum…
Ramo, babasının intikamı için yaşıyor ve adalet için savaşıyor. Gerçek hayatta adalet var mı sorusunun sizdeki cevabı ne?
Yapılan hiçbir kötülüğün bu hayatta asla karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Er ya da geç, hak yerini her zaman bulur. Ben, buna inanıyorum.
‘YOK ARTIK!’ DİYECEĞİNİZ BİRÇOK ŞEY GERÇEK DÜNYADA DAHA SERT BİR ŞEKİLDE YAŞANIYOR
Yine de Ramo’nun bu arayışı gerçek dünyadan bakınca ütopik geliyor mu zaman zaman?
Önce “Gerçek dünya nedir?” diye bir sorgulamamız gerekiyor bence. Günümüzde Reality Show’lardan, bizim “Yok be canım! Bu kadarı da olmaz” diyerek senaryolara yansıtmaktan kaçındığımız birçok olayın gerçek dünyada daha sert bir şekilde yaşandığını görüyoruz maalesef. Bu da beni şu sonuca götürüyor; demek ki her insan istidadınca hükmediyor hayatına.
Ramo, tırnak içinde illegal hayatın içinde var olan birisi. Kendi dünyasının kurallarına göre savaşan biri. Mesela Ramo polis olsaydı, adaleti sağlamak için polis olan Ramo’nun bakış açısına özgü bir yoldan ilerlerdi. Böyle düşündüğümde, Murat Yıldırım olarak, hiç alakam olmayan o karanlık dünyaya ait olan Ramo’nun gittiği yolu ütopik olarak değerlendirmek… Belki de asıl adaletsizlik bu olur.
Dizi başladığında “Uzun zamandır bu kadar iyi bir senaryo okumamıştım” demiştiniz. Sizi en etkileyen yanı neydi bu hikayenin?
Yepyeni bir senaryo ile kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yönetmenimiz Çağatay Tosun, senaristlerimiz Toprak Karaoğlu, Seda Çalışır Karaoğlu ve ekibi geldiğinde, çok daha güçlü bir şekilde var olacağımızı hissetmiştim. Yeni sezonun ilk bölümünü okuduğumda ilk cümlem “Mükemmel” oldu. Hikayede her şey olması gerektiği kadar ve en doğru yerde duruyor. Akıl oyunları ile süslenmiş, duygular çok güzel işlenmişti. Şimdilerde tek isteğim bu senaryo, bu reji ve bu oyuncu kadrosunun emeklerinin karşılığını izleyicimizden hak ettiği ölçüde alabilmesi.
İKİ BÜYÜK AŞIK ARASINDAKİ GERÇEK BİR MEYDAN OKUMAYI İZLİYORUZ
Hikayenin dışında oyunculuklar da çok etkileyici. Olgun Şimşek, İdil Fırat, Yiğit Özşener... Siz izleyici gözüyle baktığınızda en çok hangi karakterden etkileniyorsunuz?
Ramo’da tüm karakterler kendi içinde çok önemli ve çok özel. Tüm oyuncu arkadaşlarımın görevlerini hakkıyla yaptığını düşünüyorum. Ve onlarla çalışmaktan mutluluk duyuyorum.
Bu, aynı zamanda bir aşk hikayesi. Sizce, Ramo’nun, Sibel’in kendisini aldattığına inanmak istememesi, gerçekle yüzleşmekten korkmak mı, yoksa koşulsuz inanç mı?
Ben, Ramo ve Sibel’in aşkının seyirciye yansıtmak istediğimiz halinin tam olarak geçtiği inancındayım. Sibel’in ona karşı yaptığı her şeye rağmen Ramo bunun arkasında hep bir sebep olduğunu düşünüyor. Sibel ise Ramo’yu korumak için, Ramo’nun düşündüğü bu sebepleri hep geçersiz kılıyor.
Burada çok önemli bir nüans var. Ramo gerçekleri bilse dahi Sibel’in düşmanıyla evlendiğini görmektense hapiste çürümeyi tercih edecek bir adam. Sibel de bunu biliyordu. Fakat Sibel de sevdiği adamın özgür kalması uğruna kendinden nefret etmesini göze alabilecek, aşkına rağmen her şeyi feda edebilecek bir kadın. İki büyük aşık arasında, birbirlerini korumak adına yaşanan büyük bir meydan okumayı da izliyoruz aslında.
Hikayenin en baskın mesajlarından biri de “Aşk Direnmektir.” Sizce de öyle mi? İnsanın bazı durumlarda vazgeçmesi gereken bir nokta yok mudur mesela?
Burada önemli olan aşkı nasıl algıladığımız. Günümüzde yaşanan yoğun kimyasal çekim ve elektriklenmenin aşk olarak adlandırıldığını varsayarsak, bu durumda bir değil, birden çok vazgeçilmesi gereken nokta bulunur. Fakat eskiler ‘aşka düşmek’ diye bir tabir kullanmışlar mesela. Demek ki gerçek manada aşk, kontrolümüzde olan bir şey değil. Kontrolünde olmayan bir şeyden nasıl vazgeçebilirsin ki! O seni hükmü altına almıştır zaten, sen onu değil.
Yakında vizyona girecek olan yeni filminiz ‘Mako’nun teaser’ı yayınlandı. İlk gördüğüm sahne görsel şölen gibiydi. Nasıl bir film bekliyor sinema seyircisini?
Gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yazılmış bir gerilim filmi. Mako, bir çeşit köpekbalığı ve bu film de bir köpek balığı filmi. Çok ustaca çekilmiş sahneler var. Ekip, Hollywood’da işinde çok iyi olan kişilerle çalıştı. Efektler, sound… Birçok şey çok iyi duruyor. Mısırlı bir yapım şirketi tarafından üstlenildi ve film konusunda oldukça iyiler. Ben de karaktere ön hazırlık aşamasında hayli sıkı bir eğitim aldım.
ÖNCE EŞİM SONRA İŞİM GELİR
Mutlu musunuz?
Çok mutluyum, çook...
Bu hayatta en ciddiye aldığınız şey ne?
Mesleğim en çok ciddiye aldığım şey.
Hep mukayese edilir. Sizce uzun vadede insanı en mutlu eden şey sevdiği işi yapmak mı, yoksa aşk ya da eş seçimi mi?
Kişiye göre değişir tabii ki, benim için sonuçtan gidecek olursam eğer; eş seçimi en önemlisi, sonra işim gelir.
Çok isteyip de henüz gerçekleştiremediğiniz, “Mutlaka hayata geçirmek istiyorum” dediğiniz şeyler var mı?
Kesinlikle var. Ben hep hayal kurdum ve imkansızı istedim her zaman. Çünkü şunu biliyordum ki imkansız diye bir şey yoktur. Hayallerim çok büyük ama onları gerçekleştiği zaman paylaşmayı tercih ederim. Şimdilik sizinle paylaşamayacağım için üzgünüm. (Gülüyor)
- İbrahim Saraçoğlu'nun favorisi! Kaşık kaşık tüketince vücuda enerji veriyor, kan şekerini dengeliyor, vücudu dipçik gibi yapıp yüze renk katıyor!
- Türkiye'de kendiliğinden yetişiyor! Kanı saniyesinde temizliyor, safra kesesi ve karaciğerdeki toksinleri temizliyor, vücudu dipçik gibi yapan bitki
- Ihlamuru sakın böyle tüketmeyin! Böbrekleri bitiriyor...
- Aydın Dağları’nda son yılların en verimli hasadı yapıldı! En güçlü antioksidan: Kalbe giden damarlarda yağ çözücü etkisi yaratıyor
- Karlı ve yağmurlu havalarda tabak tabak için! Vücudu soba gibi ısıtıyor: Böbrek ve karaciğere kalkan oluyor