Usta oyuncu Nevra Serezli, 11 yıl aradan sonra ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ oyunuyla sahnelere geri döndü. Onlarca tiyatro, sinema ve dizide farklı karakterlere hayat veren ve birçok ödül alan Nevra Serezli’yle evinde buluştuk. O, yaşı olmayan kadınlardan biri. Her zamanki gibi açık sözlü, muzip ve sevgi doluydu. 75 yaşındaki sanatçıyla hem oyununu hem de hayatını konuştuk. Bekir Saçar / bekir.sacar@posta.com.tr
53 yıldır sahnelerdesiniz. Sizce günümüzde neler değişti?
Eskiden Beyoğlu ve Şişli’de tiyatro grupları vardı. Şimdi İstanbul’un her yerinde. Hatta sokak aralarında bile irili ufaklı tiyatrolar var. Eskiden büyük prodüksiyonlar yapılamıyordu. Şimdi imkanlar çok daha iyi. Tiyatro seyircisi her zaman orta yaş ve ilerisiydi. Şimdi gençler de tiyatrolara ilgi gösteriyor. Tiyatrolar çoğalıyor ve eski popülaritesine geri dönüyor.
11 yıl aradan sonra sahnelere geri döndünüz. Neden sevenlerinizi bu kadar beklettiniz?
Olayı abarttığımı düşüneceksiniz ama oynayacak oyun bulamadığımdan sahnelerden uzak kaldım. Çok teklif geldi ama benim oyun seçme kriterlerim var. Aylarca dolu salonda ayakta alkışlanan oyunlar oynadıktan sonra daha az ilgi göreceğine inandığım oyunu kabul etmem. Birbirine benzeyen oyunlarda oynamak istemeyişim de beklememe neden olan sebepler arasında. Bir de benim yaşımdakilerin oynayabileceği roller çok kısıtlı.
Oyununuzda dürüstlük, sevgi ve aile bağları ön planda. Mutluluk için pembe yalanların söylenebileceği de işleniyor. Sizce mutluluk için pembe yalanlar söylenmeli mi?
Oyundaki bir repliğimde “İnsan hayatta mutlu olmak için bazen yalana ihtiyaç duyar” diyorum. Gerçekten de öyle. Bu genellikle hastalıklarla ilgili olabiliyor. O kişi bu yalandan mutlu olacaksa söylenebilir. Hayatım boyunca dürüst ve doğru bir insan olarak yaşadım. Oyunda hayal dünyasında yaşayan ve kendi kendine yalan söyleyen bir büyükanneyi canlandırıyorum. En kötü ve üzücü olan insanın kendisine yalan söylemesidir.
Mükemmel güzellik geleneği değişti
Sizce tiyatroların son dönemdeki yükselişinin sebebi ne?
İnsanlar artık nefes nefese, temas temasa ve insan insana bir şey seyretmek istiyor. Ünlü oyuncuların tiyatroya yönelmesi de buna bir etken. Çünkü hayranı gelip onu yakından çıplak gözle izleyebiliyor.
Son dönem Türk dizilerini nasıl buluyorsunuz?
Süreler aşırı uzun ve sürekli aynı konular üst üste işleniyor. Bu da beni sıkıyor. Dizilerde hep kötüler var ama hiç yakalanmıyorlar. Kötüler hep entrikalar çeviriyor ama nedense kapıları hep açık. En önemli sırları o kapı aralığından dinlenerek açığa çıkıyor. Ya şu kapıları bir kapatın artık!
Sırf güzel ya da yakışıklı oldukları için dizilerde oynayanlara ne dersiniz?
Dünya sinemasında da bu böyle. Amerika sinemasının ilk yıllarında oyuncuların hepsi mükemmel derecede güzel ve yakışıklıdır. En ufak bir defoya bile tahammül edilememiştir Marilyn Monroe’yu ilk başta beğenmemişler ve burun ameliyatı yaptırmasını istemişler. Bu gelenek zamanla değişti. Yetenekli insanlar ön plana çıkmaya başladı. Güzellik, yakışıklılık bir yere kadar. Oyuncunun içi boşsa izleyici bir süre sonra ondan sıkılır. Güzel ve yakışıklı olarak başlayıp kendini geliştirenler de var, o ayrı.
İsyankâr olmak hiçbir şeyi çözmüyor
45 yıllık eşiniz Metin Bey’i yedi yıl önce kaybettiniz. Onun acısını nasıl dindiriyorsunuz?
Dört torunum, iki oğlum ve gelinlerimle onun açtığı boşluğu doldurmaya çalışıyorum. Ona ayıp olacakmış hissine kapılıp evdeki hiçbir şeyi değiştirmiyorum. Sahneye çıkarken hep onu hatırlıyorum ve kötü oluyorum. Sahne öncesi beni çok motive eder ve her oyunumu seyrederdi. Seyretmese bile eve döndüğümde “Gel, oyunu anlat. Nasıldı?”gibi sorular sorar yorgun halimle kritikler yapardık.
Hastalık sürecini nasıl geçirdiniz?
Onu hep motive etmeye çalıştım. “Her şey çok iyi gidiyor” gibi şeyler söyleyip moral verirdim. Bir gün bana “Çok iyi oyuncusun ama bana rol yapmayı beceremiyorsun”dedi. Bunu hiç unutmam.
Eşinizi erken kaybettiğiniz için hiç isyan ettiniz mi?
Ben o dönemi bir sınav olarak gördüm. İlk günden beri “Neden biz?” demek yerine “Allah’ın takdiri bu. Bu da bizim sınavımız” dedim. Hayata küsmek ya da tepki göstermek yerine kabullenmek insanı rahatlatıyor. İsyankâr olmak hiçbir şeyi çözmüyor.
Sahneye çıktığım zaman yaşadığımı hissediyorum
Şu an hayatınızın hangi dönemini yaşıyorsunuz? “İyi ki yapmışım, iyi ki karar vermişim” dediğim dönemini yaşıyorum. Anladım ki ben sahneye çıktığım zaman yaşadığımı hissediyorum. Tabii bir de ailem ve torunlarım yanımda olunca benden mutlusu yok!
Yeni nesil gençleri nasıl buluyorsunuz?
Geçmişe, sanata, sinemaya, tiyatroya, tarihe ve daha birçok şeye geri dönüp bakmaya ve öğrenmeye gerek duymuyorlar. Bir şeyi merak ettiklerinde telefondan yazıp cevabını anında bulabiliyor. Onlara da hak veriyorum. Çünkü çok hızlı akan elektronik bir çağda yaşıyorlar. Anneler babalar çok çalıştıklarından çocuklarına vakit ayıramıyor. Halbuki her şeyden önemli olan şey ebeveynlerin çocuklarına evde verdiği eğitimdir. Bir çocuğun eğitimi önce evde başlar.
Hep kıpır kıpır, neşeli ve güler yüzlüsünüz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Yaradılışım böyle. Yaşadığım kötülüklere rağmen hep böyle kaldım. Ben küçük şeylerden mutlu olan biriyim. Olayların hep iyi bir tarafını bulmaya çalışırım. Bunu da bana Metin öğretti. Kötü bir olayı bile allayıp pullayıp “Bir de bu tarafından bak” derdi.
Samimiyet her zaman prim yapar
Yaşlanmakta nkorkuyor musunuz?
Benim için öyle bir şey yok. Ben yaşlanmıyorum, sadece yaş alıyorum. Yaşlandığımı sadece aynaların önünden geçerken anlıyorum. Sonra da aynaya bakıp kendimle dalga geçiyorum.
Eski Türk filmlerini hâlâ severek izliyoruz. Sizce neden?
Samimiyet her zaman prim yapar. Karakteri samimiyetle oynarsan seyirci bunu anlar ve seyreder. Biz daha çok eski edebi eserlerden, romanlardan uyarlanan filmler çekerdik. Sebebi bu olsa gerek.
Yakında sinema projeniz var mı?
Bir aksilik olmazsa yaza ‘Sihirli Annem’ dizisinin sinema filmini çekeceğiz. Zaten şu an başka proje kabul edemem çünkü tiyatrom var.
Hayatta ıskaladığınızı düşündüğünüz bir şey var mı?
Amerika’ya gidip oyunculuk eğitimi alamadığım ve Hollywood havasını yerinde soluyamadığım için hep hayıflanırım.
Haluk Bilginer geçenlerde“Tiyatro hayat, sinema sanat, televizyonsa bir mobilyadır”dedi. Ona katılıyor musunuz?
Onun gibi acımasız olmayacağım. Bence hepsinde oyunculuk var, sadece tarzları ve kullandıkları teknikler farklı. Tiyatroda başka bir şekilde oynarsın, sinemada başka, televizyonda başka... Hepsinin oyunculuk tarz ve ritimleri farklıdır. Reklam filminde bile oynamak bir oyunculuktur. Yıllarca ‘Bıcır ile Gıcır’ adlı çizgi filmde bir fareye ses verdim. Bu da bir ses oyunculuğudur.
Hayat çok kısa ve güzel, zamanınızı fesatlık ve kötülükle geçirmeyin
Bizlere bugüne kadar yaşadıklarınızdan sentezlediğiniz bir nasihat verir misiniz?
Hayat çok kısa ve güzel. Zamanınızı fesatlık ve kötülükle geçirmeyin. Küçük şeylerden mutlu olmayı bilin. Bu o kadar zor değil. Yaşam bize verilen en büyük hediyedir. Bunu çok iyi değerlendirin, iyilikler yapın ve iyi insanlar biriktirin.
53 senelik sanat hayatımda bir kere bile 'Tükenmişlik Sendromu'na yakalanmadım biz işimizi yarıda bırakıp gitmeyiz
Meslektaşlarınız arasında ‘tükenmişlik sendromu’ yaşayanlar var. Bunu siz de yaşadınız mı?
53 senelik sanat hayatımda böyle bir şeye yakalanmadım bu yaştan sonra yakalanmaya da hiç niyetim yok. Biz uzun süren yoğun çalışmalar neticesinde sürmenaj, stres hastalıklarına yakalanırdık. Ama hiçbir zaman işimizi yarıda bırakıp gitmedik.
File çorap ve mayoyla sahneye çıktığımda utancımdan üç gün kendime gelemedim
“Başkaları ne der” baskısı yaşadınız mı?
Ömür boyu otokontrollüydüm. Bu baskıyı hep yaşadım ve yaşıyorum. Bu yaşıma kadar kendimi serbest bırakıp istediğim gibi yaşayamadım. Benden beklenmeyecek bir davranış içine asla giremem. File çorap ve mayo ile sahneye çıktım, utancımdan üç gün kendime gelemedim.
Bugüne kadar neden hiç politik bir söylemde bulunmadınız?
Ne kadar sanatçı olursam olayım ön plana çıkmayı pek sevmem. Kendi kulvarım dışında hiçbir şeye bulaşmam. Bir konu hakkında konuşmak ve yorum yapmak için o konuyu çok iyi bilmek gerekir. Ben haddim olmayan şeye hiç bulaşmam.
- Canan Karatay açıkladı: Yıllarca sağlıksız diye yedirmediler! Kaşık kaşık tüketin, insülin hormonunu baskılayan en önemli besin...
- Tahinin içine kaşık kaşık ekleyin: Tıkalı damarları yağ çözücü gibi açıyor! Kemikleri beton gibi güçlendirip demir depolarını fullüyor!
- Pekmezin içine ekleyip kaşık kaşık yiyin! Kemikleri beton gibi yapıyor, demir depolarını fulleyip bağırsakları fokur fokur çalıştırıyor!
- Son hasadı yapıldı, Türkiye'nin en kalitelisi seçildi! En güçlü antioksidan: Kalbe giden damarlarda yağ çözücü etkisi yaratıyor
- 1 kaşık yiyen 30 yıl öksürmüyor! Zencefille karıştırmak yetiyor: Balgam, hırıltı ve kuru öksürüğü kesiyor