60'lı yılların başıydı. Türkiye'nin en büyük eğlencesi radyoydu. Radyonun düğmesini çevirir; Sezen Cumhur Önal, 'uzak diyarlardan çikolata renkli şarkıcıların kadife sesini ve aşk şarkılarını' getirirdi evimize
SERAL CUMALI
Sonbahara ‘ikinci bahar’ derdi. ‘İkinci bahar’ sözünü ilk ondan duymuştuk. Biz çocuktuk, o kadar güzel bahsederdi ki aşktan, aşk bize şiir gibi gelirdi. Büyükler ise aşk tazelerdi onun seçtiği şarkılarla.
Programı gece 11.00’de başlardı; Sezen Cumhur Önal’ın uzak diyarlardan getirdiği, dilini bilmediğim şarkılar dinlerdik radyoda. O yıllarda Ajda Pekkan, Özdemir Erdoğan gibi ünlü şarkıcılar da sadece yabancı şarkılara seslendiriyordu. Kulağa çok güzel geliyordu.
Ah bir de şarkıların sözlerini anlayabilseydik... İşte bunu Sezen Cumhur Önal ve rahmetli Fecri Ebcioğlu gerçekleştirdi. Bize sözlerin sihir olduğunu gösterdiler. Şarkılar artık bir başkaydı...
Sezen Cumhur Önal’la Maçka’daki evinde buluştuk. Şarkılarda kalan anıları dinlerken, 73 yaşındaki Sezen Cumhur Önal’ın bugünden çok geçmişle olan kuvvetli başına tanık oldum. Beni de anılara götürdü...
Sözlerin önemini ne zaman anladınız?
Çok eski günlerden olmalı ki, kendimi bildim bileli yazıyorum. Demek ki onlar benim en iyi dostlarım. Sözcüklerin dostluğudur bana yaşamda ışık tutan. Bir gün, bir yıl değil bir ömür boyu o ışığın altında soluk aldım, şarkılar yazdım. Kimisi Kamuran Akkor’un sesinde güzelleşen ‘Aşk Eski Bir Yalan’ oldu... Aşk eski bir yalan/ Adem’le Havva’dan kalan/ Aşk eski bir yalan/ Hayatıma dolan... Kimisi de Ertan Anapa’nın ve Berkant’ın sesinden ‘Benim Bütün Dualarım Seninle’ oldu... Benim bütün dualarım seninle/ Sen bir ömür mesut olasın diye... Onların herbiri benim için bayram oldu. Kısmetim bayramdan açılmış anlaşılan. Doğuşumda bile bayramın sevinci var. Genç Cumhuriyet’in doğuşunun yıldönümünde, 29 Ekim’de doğmuş olmak, benim için onur kaynağı olmuştur. Sanırım, bütün yurtta sevinç şarkıları, sedaları, çığlıkları yükselirken, Anadolu’nun bir kasabasında Akseki’de, bizim evin içinde benim de cılız, naif sesim duyulmuş olmalı. İşte bu seslerle başladı benim hayatımın şöleni.
Radyo sizin için ne ifade ediyor?
Tabii ki çok şey.Toplumsal yaşamda ilk değişikliği radyo günlerinde yaşadık. Ulus olarak, bu tılsımlı kutuya odaklandık. Elektrik olmayan köylerde, ilçelerde transistörlü radyolar dinlenirdi. Spordan siyasete, yerelden evrensele, olup bitenleri radyolardan öğrenirdik. Hey gidi günler hey!.. Halk ozanlarımızın sesinde, nefesinde, sazında güzelleşmiş en güzel türkülerimiz, muhteşem saray musikimizden ilham alan Türk Sanat Müziği’mizin nadide eserleriyle şenlendiğimiz radyo günleri. Pop müziğin henüz adı bile yoktu bizde. Klasik Batı Müziği’nin yanında tangolar, valsler, operetlerden ezgilerle eğlenirdik düğünlerde, gezilerde. Batı’nın müzik sektörü, o taş plaklardan 45’lik plaklara geçiş döneminde müthiş bir ivme kazandı. Yeni buluşlarla, araç ve gereçlerle yeryüzüne egemen olan Batı’dan esen çağdaş ‘pop’ rüzgarı bu dönemde hayatımıza girmiş oldu.
‘Işığı ilk gören Fecri Ebcioğlu oldu’
Türkçe şarkı yazmak nasıl aklınıza geldi?
O yıllarda hangi coğrafyadan çıkarsa çıksın bir şarkı sevildi mi, her ülke kendi dilinde dinlerdi. Madrid’de bestelenen bir İspanyol şarkısı Roma’da İtalyanca söylenirken, İtalyan bestesi Paris’te Fransızca yorumlarıırdı. Biz de “Bu şarkılar niye Türkçe olmasın” diye düşündük. Türk diline duyduğumuz sevgi ve saygıyla, yabancı bestelere yazdığımız, genç Cumhuriyetimizin müzik künyesine ‘aranjman’ diye geçen müzikal çalışmalarımız Türk popunun tarihsel gelişimi içindeki ilk kayıtları sayılır.
‘Türk popu’nun doğuşu nasıl oldu?
O sıralarda pop müziğimizin ne ismi vardı ne de cismi. Güzel Türkçemiz yalnız tangolarda kalmış. İmtihanla girdiğimiz radyolarda DJ programları yapıyoruz. Batı’nın yabancı şarkılarını sunuyoruz. Yedi iklimin en sevilen en güzel şarkılarını sunmanın yarışı içindeyiz. Zaten topu topu rahmetli Fecri Ebcioğlu ve rahmetli Aykut Sporel ile birlikte üç kişiyiz. O plakları ilk defa bulup çalmak yarışı var aramızda. Yerli yorumcularımızın o şarkıları var güçleriyle yabancıları taklit ederek söylemeleri de büyük marifet. Bir şarkıyı Batı’da meşhur eden yorumcuyu en iyi taklit eden en büyük alkışı alıyor. Biz de Batı eğlence müziğinin şarkı dilinde Türkçemizin eksikliğini fark ettik, ışığı ilk gören Fecri oldu....
‘Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde...’deydi ilk Türkçe sözlü şarkı...
Evet Fecri, sevgili İlham Gencer ustanın seslendirdiği, Bob Azzam’ın şarkısı ‘C’est ecrit dans le ciel’e Türkçe sözler yazmıştı: Bak bir varmış bir yokmuş... Sonradan benim radyolarda ilk defa sunduğum ‘Perdu to Amor’ adlı şarkıyla sesini duyuran Adamo’nun 3 şarkısına öyle güzel sözler yazdı ki, özellikle ‘Tombe la Neige’e yazdığı ‘Her Yerde Kar Var’ çok sevildi. Aramızdaki rekabetten olacak ki bunun altında kalmak istemedim. Rahmetli babamın bir sözü vardır; ‘Rakibi insanı handan eder.’
Siz nasıl başladınız Türkçe söz yazmaya?
Dönemin büyük Fransız caz gitaristi ve yorumcusu Sacha Distel’e şarkılar yazdım. Kulakları çınlasın sevgili Timur Selçuk o günlerde Paris’te Ecole Normale’e gidiyor. Rica ettim, ünlü sanatçının Türkçe diksiyonuna yardımcı oldu. Nereden nereye... Şarkı birden Gramofon’da liste başı oldu: Kime derler sana derler/ Benim sevgilim/ Bir içim su/ fidan boylu...
Önce yabancı sonra Türk şarkıcılara söz yazdınız... Neden önce yabancı şarkıcılara?
Yorumcularımızı Türkçe sözlü şarkı söyletmeye razı etmek kolay olmadı başta. Çekindiler, hatta tedirgin oldular. Onlar haklıydı. Biz de bunu görünce “Madem siz yabancıları taklit ediyorsunuz o zaman biz de yabancılara Türkçe şarkılar yazalım” dedik ve hayata geçirdik. Yabancıların okudukları Türkçe şarkılar tutulunca bizimkiler de bu modaya uydular, bereketinden nasiplendiler. Artık yeryüzünün en güzel şarkıları bizim de şarkılarımız olmuştu.
İlk kimler söyledi?
Ajda kurnazlıkla, haberim olmadan bu şarkımı kapmış, jeneriğine adımı bile yazmadan, Türker’in (İnanoğlu) ‘Babamız Evleniyor’ filminde kullanmış. Göbek atarak, dans ederek şarkımı söylemiş. Yıllar sonra Digitürk’te eski Türk filmleri kuşağında yakaladım. Çok üzüldüm. O günlerde o kadar yoğunum ki nasıl haberim olsun. Aynı anda 8 şarkıcıya söz yazıyorum; Berkant, Özdemir Erdoğan, Ertan Anapa, Selçuk Ural, Mehmet Taneri, Aydın Tansel, Füsun Önal, Kamuran Akkor. Yazdığım bu şarkıları duyurmak için 4 gazetede çalışıyordum. Tercüman’da Beyoğlu muhabirliği yaparken Akşam’da ‘Levent Lir’, Cumhuriyet’te ‘Sadun Cenk’ müstear ismiyle, Son Havadis’te ve Yeni Gazete’de imzasız müzik sayfaları hazırlıyorum. İşte Türk popunda aranjman günleri böyle başladı.
Ajda Pekkan’a kırılmışsınız; başka kırıldığınız şarkıcılar var mı?
Bir de vefasız Nilüfer var... İlk şarkısıyla onu da meşhur ettim; ‘Kalbim Bir Pusula’. Kadın hayatını yazdığı kitapta ne benden ne de onu şöhrete ulaştıran şarkımdan tek satır bahsetmiş. Üstelik bir başka şarkımı benden habersiz okumuştu, ayıp olmasın diye kabul etmiştim. Sonradan dinleyince hiç beğenmemiştim. Oysa rahmetli Zeki Müren Bey bile yazdığım şarkıyı okurken özellikle benim yanında olmamı istemişti.
‘Türk popu Ülker programlarında Türkiye’ye yayıldı...’
Radyodaki anonslarınızda “İkinci bahar gökleri altında”, “Yazdan kalan aşkın şarkıları”, “Sararmış solmuş yapraklar” gibi “Kadife sesli, çikolata renkli şarkıcılar” vardı... Nasıl doğdu?
Çikolata renkli, kadife sesli şarkıcılar Louis Amstrong ile doğdu. Türkiye’ye geldi, Hilton’da röportaj yaptım. Henüz radyolara başlamamıştım. Bana esin kaynağı oldu. İstanbul İl Radyosu’nda programa başladığım günlerde reklam kuşaklarında mikrofona çıkıyordum. Türk popunun ilk kayıtları sayılan şarkılarımı Türk toplumu Ülker programlarında dinledi, sevdi. Bir devir gençliği, o aranjman şarkılarla çok sesli polifonik müziğe aşina oldu. O şarkılardır en güzel anılara tanıklık eden.
Fransa ve İtalya hükümeti neden size madalya verdi?
2005’te, şarkılarımı 45 devirli plaklarda seslendiren Fransız sanatçı dostlarım Sacha Distel’in, Johnny Hallyday’in, Guy Marchand’ın, Patricia Carli’nin ve Yunan asıllı Theo Sarapo’nun Türkçe şarkılarını ve diğer eserlerimi yıllardan sonra değerlendiren Fransa Kültür Bakanı tarafından ‘L’Ordre des Arts et des Lettres’ nişanı ve ‘Chevalier’ ünvanı ile ödüllendirilmek, hatta bizzat Fransa Cumhurbaşkanları Mitterand, Chirac, Sarkozy tarafından kutlanmak beni çok mutlu etmiştir. 2006’da yine radyo günlerinde yazmış olduğum Türkçe şarkıları 45 devirli plaklara okuyan İtalyan sanatçı dostlarım Mina, Peppino Di Capri, Elsa Quarta, Mario Zelinotti, Peppino Gagyiardi ve Luigi Tenco’nun eserlerini Türk ve İtalyan uluslarının geleneksel dostluğunun simgesi olarak değerlendiren İtalya Cumhurbaşkanı Ciampi tarafından ‘Ordine della Stella della Solidarieta’ sanat nişanı ve ‘Cavaliere’ ünvanı ile onurlandırılmış olmak benim için ayrı gurur kaynağı. Avrupalı sanatçıların okumuş oldukları o şarkılar, 45’lik plaklar şimdilerde Fransa’da ve Belçika’da büyük yankılar uyandırıyor ve müzayedelerde rekor fiyata satılıyor.
Şimdiki genç şarkıcılar ve şarkılarla aranız nasıl?
Bugünün gençleri maalesef bizim kadar şanslı değiller. Her türlü çağdaş teknik imkana rağmen, genç kuşaklar şarkı yoksulluğu yaşıyor. Yedi iklimden yorumcular her yıl Türkiye’de çeşitli konserlerde alkışlanırken bizimkiler ne yazık ki yerelden evrensele geçemiyorlar. Gönül ister ki, Batı müziği yapanlar şimdilerde İtalya’da, Fransa’da, İspanya’da batılılara şarkı söylesinler de görelim ve alkışlayalım onları. Adımızı yurtdışında duyursunlar. Bu ülkemiz adına hiç kuşkusuz büyük bir itibardır. Türk bayrağını yurtdışında dalgalandırmak onurdur...
(16.10.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)
- 'Bugün ne pişirsem' diyenlere günün menüsü (21 Kasım 2024)
- Bağırsakları motor gibi çalıştırıyor! Bitkilerin kralı olarak biliniyor: Tıkalı bağırsakları lavabo gibi açıyor, 1 bardak içmek yetiyor
- Günlük burç yorumları! Filiz Özkol yazdı: Başak, Akrep, Balık ve diğer burç yorumları
- Çekirdeğini suya koyup bekleyin! Cildi 5 dakikada parlatıyor, en pahalı kremlerden daha etkili, cildi mermer gibi yapıp kırışıklıkları anında yok ediyor
- Kadınları etkileyen 5 hareket! Bu hareketleri biliyorsanız kadınları anında etkileyebilirsiniz