7. Koğuş'taki Mucize'de Nail karakteriyle karşımızda. Film vizyondaki ikinci haftasında iki milyon izlenmeyi aştı. Bir yandan da ‘Kurşun’ dizisiyle ekranlara tempolu bir giriş yapan Sarp Akkaya, oyunculuğa dair ezber bozan açıklamalar yaptı. Diyor ki: Tiyatroda selam, geri bildirim demektir. Selama çıktığınızda ne kadar beğenildiğinizi değil, ne kadar beğenilmediğinizi de görürsünüz. Bence seyirci bir oyunu beğenmediyse alkışlamamalı, oyunun yarısında çıkıp gidebilmeli
Oya ÇINAR
oya.cinar@posta.com.tr
Oyunculuğunuz çok beğeniliyor. ‘Efsane’ diye niteleyenler var...
Teşekkür ederim, beğenilmek tabii ki çok değerli ama benim için oyuncu olmak yeterince mühim bir sıfat zaten.
Şansa çok inanıyorum biraz ballıyım
‘Ezel’, ‘Muhteşem Yüzyıl’ gibi çok iyi projelerde yer aldınız. Deyim yerindeyse biraz ballı mısınız?
Doğru tercihler yapıyorum ama ballıyım da, onu inkar edemem. Bence bu hayatta herkese iki, üç tane güzel orta geliyor. Ona iyi kafa atmak önemli. Ben, doğru zamanlarda doğru yerdeydim hep. İyi kafa attım ve gol oldu.
“Artistlikle oyun oynamayı birbirinden ayırıyorum” demişsiniz.
Argo tabirle olağan dışı davranan, rol kesen, bakış atan kişilere artist deniyor. Bazıları gözlerini ya da seslerini kıstıklarında çok karizmatik olduklarını düşünüyorlar ya, komik buluyorum yani.
Konservatuvarda öğrendiklerinizi unutmaya çalıştığınızı söylüyorsunuz. Neden?
Bir gün okulda Ayla Algan sınıfımıza özel ders vermişti. Sırtını döndü, oturdu ve biz onu izledik. Sonra “Ne yapıyorum sizce?” diye sordu. “Hıçkıra hıçkıra ağlıyorsunuz” dedik. “Hayır, katıla katıla gülüyorum” dedi. Oyuncu isterse sırtıyla da oynar. Oysa bize hep şu öğretildi: “Seyirciye sırtını dönmek ayıp.” Hayır, artık başka şeyler ayıp.
Sizce şimdi neler ayıp?
İlk perde işi olup da ikinci perde olmayan oyuncunun, ilk perdenin sonunda evine gitmesi ayıp. Ödenekli tiyatrolarda memur sistemi böyle ne yazık ki. Selama çıktığınızda sadece ne kadar beğenildiğinizi görmezsiniz. Ne kadar beğenilmediğinizi de görürsünüz. Selam, geri bildirimdir. Bence seyirci bir oyunu beğenmediyse alkışlamamalı, çıkıp gidebilmeli oyunun yarısında.
Bu söylediğiniz alışık olduğumuz anlayışın dışında bir şey…
Ben doğru olanın bu olduğuna inanıyorum. Benim başıma geldi mesela. Daha öğrenciyiz, 20 yaşlarındayız. Bir oyun oynadık. Bitiminde bir seyirci kulise geldi. “Hayatımda bu kadar kötü bir oyun izlemedim, mahvettiniz gecemi” dedi ve gitti (Gülüyor). Bence seyircinin buna hakkı var işte. Olmalı! Hiç unutmadım bunu. Büyük ders oldu bana.
Şöhret olduktan sonra savrulduğunuz bir dönem oldu mu?
Kısa sürmüştür ama oldu. 10 yıldır terapiye gidiyorum. Oynadığım karakterleri de psikoloğumla konuşup tartışıyorum. Mesleki olarak da faydasını görüyorum. Yaşadığım savrulmalarda eşimin, dostumun olduğu kadar psikoloğumun da çok faydasını gördüm.
Adaletsizliğin karşısında arıza olurum
Dışarıdan bakıldığında hafif arıza görünüyorsunuz. Öyle misiniz?
Herkesin olduğu kadar benim de arıza yanlarım var. En çok adaletsizliğe, saygısızlığa, kişinin kendini bilmemesi gibi durumlara büyük arıza olurum.
‘7. Koğuştaki Mucize’ vizyona iddialı girdi. Nasıl anlatırsınız filminizi?
Temelde bir baba kız hikayesi. Bir de hücredeki aile var. Onlara da aile diyorum çünkü yıllarca beraber aynı hücreyi paylaşmış mahkumların da bir süre sonra gerçekten aile olduklarını düşünüyorum. En temelde herkesin kafasındaki “Adalet nedir?” sorusuna cevap arayan bir film oldu. Bu da benim için değerli. Çünkü kendim de bir film izlediğimde, o filmin bana yeni sorular sordurmasını, üzerine kafa yormayı çok önemsiyorum.
Sizi de cezaevi müdürü Nail rolünde izliyoruz...
Evet, film 1984’te geçiyor. Darbe sonrasında, o dönemin baskılı ortamında işini yapmaya çalışan bir memuru, bir hapishane müdürünü canlandırıyorum. Bir de uzun zamandır hep eli silah tutan adamları oynadığım için Nail gibi naif bir karakteri oynamak o anlamda da keyifli oldu. Bana çok şey kattı.
Bizim gibi düşünmeyene karşı faşistçe bir tutuma girmek çok yıpratıcı
Film ‘adalet nedir?’ sorusuna cevap arıyor. Bu sorunun sizdeki karşılığı ne?
Zor bir soru. Adaletin çok fazla karşılığı var bende. Dünyada, çevremizde zaten var olan, farklı olanı, sıradan olmayanı, kendimize benzetemediğimiz her şeyi yadırgayışımızdan tutun; ırkçılık, ötekileştirme, sırf bizim gibi düşünmüyor diye bir başkasına faşistçe bir tutum içine girmek… Hepsi çok sert ve yıpratıcı. Bunların hepsi dünyadaki adalet sisteminin oturmamasıyla ilgili.
Romantik değil duygusalım
Varmak istediğiniz yere ne mesafedesiniz?
Ben her gün varmak istediğim yerdeyim. Oyun oynayabildiğim sürece hep hedeflediğim yerdeyim.
Kendinize en güvendiğiniz konu ne?
Çok iyi arkadaş olurum.
Hiç beceremediğiniz bir şey?
Yemek yapmayı beceremem.
Üç kelimeyle aşkı tarif edebilir misiniz?
Beş kelimeyle tarif etmeye çalışacağım. Bir tiyatro oyununda duymuş çok sevmiştim. “Aşk, hislerin kelimelerle israfı değildir.” O koskoca duyguyu kelimelerle izah etmeye çalışmak gerçekten kelime israfı bence de.
Romantik misiniz?
Romantik değilim ama duygusal bir adamım. Eşine akşam yemekleri hazırlayan, mum ışığında sofralar kuran biri değilim ama oturup karımla film izlerken hüngür hüngür ağlayabilirim mesela.
“Asla arkadaş olamam” dediğiniz insan nasıl biri?
Riyakar insanla arkadaş olamam. Sadece hayatta kalmak için yaşayan, kendine ve çevresine bir şeyler katmak için hiçbir çabası olmayan insanla arkadaşlık edemem.
- Yoğurdun içine koyup kaşık kaşık tüketin! Yiyenler kolesterol nedir bilmiyor, bağırsakları motor gibi çalıştırıyor
- Tütün kadar zehirliymiş: Bardak bardak içiyoruz ama tansiyonu, şekeri tavan yaptırıyor
- Beyaz saçlardan kurtulmanın en doğal yolu: 1 saat bekletince saçlar eski rengine dönüyor, boyatmaya gerek yok
- Ehliyet yaşında büyük değişiklik! Gençler direksiyon başına daha erken geçecek
- Tırnağı böyle olanlar soluğu hastanede alsın! Mantar, egzama ve sedefin yanı sıra organ sağlığına işaret ediyormuş