O, Türk sinemasının Hanım Ağa’sı... Oynadığı her rolün hakkını fazlasıyla veren bir isim...Yıllar geçse de performansından da zarafetinden de ödün vermedi. Huzurlarınızda usta oyuncu Selda Alkor! Kendisiyle hem nostalji yolculuğu yaptık hem de bugünü konuştuk. / Alev Gürsoy Cimin / alev.gursoy@posta.com.tr
1965’te Ses Dergisi’nin açtığı yarışmada birinci olduğunuzdan beri sinemadasınız. 55 yıl, dile kolay... Yeni jenerasyon sizin kadar kalıcı olamayacak gibi...
Yeni jenerasyondaki kalıcılık probleminin ben de farkındayım. İşleri tutunca bir anda popüler oluyorlar ama başka bir işe geçtiklerinde o iş tutmazsa etkilerini kaybediyorlar. Bizde öyle değildi. Çünkü bizim dönemimizde starlık kavramı vardı. Starlık bir ışıktır! O ışığı yakalamak lazım. İyi oyuncu olabilirsin ama star ışığın olmayabilir. Bizim dönemimizde çok fazla ışıklı insan vardı. O yüzden 50-60 yıl sonrasında da hatırlanıyorlar. Hâlâ onların eski filmlerini yayınlıyorlar. Sana öyle çok isim sayarım ki sayfalara sığmaz. Onlar Türk sinemasının mihenk taşlarıydı. O dönemki oyuncular da çok ama çok güzel kadınlar ve adamlardı. Fakat yetenekleri güzelliklerinin de önündeydi.
Yeni jenerasyonda yeteneği güzelliğinin önüne geçen birileri var mı sizce?
Şimdiki jenerasyonda da benim sevdiğim, genç oyuncular var ama onların bizim gibi olup olmayacağını ancak 50 sene sonra görebiliriz. Tabii ben göremeyeceğim ama siz görürseniz bu lafımı unutmayın...
GECE YATIYORSUN VE SABAH BİR DAHA UYANMIYORSUN EN GÜZEL ÖLÜM...
Allah gecinden versin, siz de görürsünüz inşallah!
Söz ölüm getirmez ama ölüm de bizler için... Bizim dönemimizden çok az kişi kaldı. Hepimiz geldiğimiz gibi gideceğiz. “Kazasız belasız iyi ölümler olsun” derdi annem. “Anne ölümün iyisi mi olur?” derdim. Olurmuş meğer. Gece yatıyorsun ve sabah bir daha uyanmıyorsun. En güzel ölüm… Kalan için değil ama giden için çok iyi. Oyuncu olmanın, sevilmenin çok farklı bir yanı var. Bizler ölsek de isimlerimiz ölmez. Yıllar da geçse hâlâ büyük hürmet ve sevgi görüyoruz halktan ve onlar bizim kuşağı özlüyorlar.
Sizce geçmişe duyulan bu büyük özlemin sebebi ne?
Dünyada da bu böyledir. Her şey çok değişti ve çok katılaştı. Özellikle bizim ülkemizde kaybolan çok fazla değer var. Sevgi, saygı, komşuluk, vefa... Saysam uzar gider, sonu gelmez. Gelişen teknolojiyle herkes robotlaştı, makineleşti. İnsanlar birbirini Facebook ve Instagram’dan görüyor. Yakından görmeye ihtiyaç duymuyor. Kimsenin gizlisi saklısı kalmadı. Kim ne yiyor, ne giyiyor, nasıl hayat yaşıyor, 7/24 görüyoruz. Teknolojinin olumlu yönleri olduğu kadar olumsuz yönleri çok. Netice olarak, kaybettiğimiz bu değerler sinemamızda var ve insanlar bunu seviyor. Yeşilçam’ın diyaloglarındaki zarafet, senaryolardaki duygular çok farklıydı. Nahiflik vardı ve insanlar hâlâ onu arıyorlar.
O dönem teknoloji bu kadar gelişmiş olmamasına rağmen çok iyi işler yaptınız.
Kesinlikle. Şimdi olduğu gibi herkese ayrı soyunma kabinleri, kulisler, özel karavanlar, makyöz, kostümcü yoktu. Bizler saçımızı, makyajımızı bile kendimiz yapardık. Tonla kumaş alır, rolümüze göre kostümler diktirirdik. Lüks takıntımız, kaprisimiz yoktu.
BU DEDİKODULAR HİÇ HOŞUMA GİTMEDİ!
Tiyatro salonları kapandı, ekrandaki diziler sezon finali yapmak zorunda kaldı. Sizin de projeleriniz etkiledi mi?
Bu artık bireyselden çıkan genel bir sorundur. Dünya ekonomisi yerinden oynadı. Aşırı zengin bir ülke olmadığımız için tabii ki insanın içini acıtan bazı olaylar yaşanıyor. Keşke parayı nerelere ayıracağımızı düşünmeyeceğimiz kadar zengin bir ülke olsaydık. Tüm piyasalar bu krizden fazlasıyla etkilendi. Tabii ki bizim sektör de çok etkilendi. Hatta can sıkıcı şeyler de kulağımıza gelmeye başladı. Belli bir yaşın üstündeki insanları dizi ve film projelerine sokmayacaklarmış; hastalanırlarsa üstlerine kalmasın diye! Bu dedikodular hiç hoşuma gitmedi. Son derece kötü ve art niyetli bir karar. Bu ne saçma bir şeydir!
İyi de aynı yaştan genç insanlarla bir film ya da dizi nasıl olabilir ki?
Zaten öyle değil miydi Alev’ciğim? Bütün hikayelere şöyle bir bakın, toptan öyle. Genç ve güzel olmak önemli tabii. Bizim zamanımızda, yanımızda müthiş karakterler vardı. Avni Dilligil, Aliye Rona, Suna Pekuysal gibi pek çok isim vardı önümüzde. Onlar bizim çok büyük kuvvetlerimizdi. Şimdi de öyle olması lazım. Ama benim gördüğüm kadarıyla hikayeler hep gençlere yazılıyor.
Bizim dönemimizin insanı, sinemaya aşık olduğu için daha az parayı kabul ediyordu
Şimdiki oyunculara bölüm başına ödenen paraları duyunca insanın oyuncu olası geliyor. Siz iyi kazanıyor muydunuz?
Bizim hiçbir sosyal güvencemiz yoktu. Attan düşebilirsin, tepeden düşebilirsin, oran buran kırılabilir, hastaneye kaldırabilirsin... Aldığımız üç kuruşla her şeyi halletmek zorundaydık. Yeni nesil oyunculara çok para ödüyorlar ama bize gelince bonkör davranmıyorlar. Bu biraz kırıcı ama bizim dönemimizin insanı, sinemaya aşık olduğu için bunu kabul ediyor. Hepimiz doğru bir senaryo gelsin de oynayalım derdindeyiz çünkü işimize çok aşığız.
BENDEN SONRA HERKES HANIM AĞA OLMAYA KALKTI AMA TUTMADI
Bugüne dek oynadığınız her dizideki rolünüz beğenildi. Siz ne hissediyorsunuz?
Hâlâ önemli projelerde yer alıyorsam bu benim oyunculuk başarımla ilgilidir. Mütevazıyımdır fakat bu konuda kendimle övünebilirim. Benim geçmişteki rollerim de başlı başına hadiseydi. Benden sonra herkes ‘Hanım Ağa’ olmaya kalktı ama tutmadı. Herkes beceremez. Kösem Sultan rolü şahaneydi. Gerçek bir sultanı oynamak çok hoşuma gitmişti. Sinemamızın her ne kadar bir Sultan’ı olsa da “Bir sultan da Selda olabilir” diye düşünüldü galiba. (Gülüyor) Oynadığım her dizi ve filmden çok keyif aldım. Hatta bu ara sırf keyif almak için birçok kısa film de yaptım. ■
Beyazperdenin sizdeki yeri ne?
Aşığım ve asla vazgeçemiyorum. Ölene kadar oynamak isterim. Bu benim mesleğim ve çok seviyorum.
YEŞİLÇAM DIŞARIYA KIZ VERMEZDİ EVLENDİĞİMDE BİR SÜRE BANA İŞ VERMEDİLER
Evlendikten sonra sinemaya ara verdiniz. Neden?
Aslında ara vermedim. Bizim dönemimizde Yeşilçam, dışarıya kız vermiyordu. Evlendiğimde bir süre bana iş vermediler. Gelseydi oynardım. Neticede modern bir insan ile evlendim. Bana yasak falan koymadı. Ben daha iki üç yıllık evliydim ki “Bebek yorganı diktiriyor, hamile” diye haberler yaptılar. Keşke hamile olsaymışım. Tanrı’nın insanlara verdiği en özel şey çocuk sahibi olmak. Ama biz anne baba olamadık. Kısmet değilmiş. Keşke olsaymış.
Çocuğunuz olmadı mı yoksa istemediniz mi?
Olmadı. Çok da üzüldüm, dert ettim ama sağlık olsun. Benim çok büyük bir tedavi görmem gerekiyordu. Fakat o sırada bir kanser riski belirdi. Bir de o dönem her şey bu kadar gelişmiş de değildi. Tıp şimdilerde çok ilerledi. Biz buna rağmen yıkılmadık, evliğimizde mutlu olduk. 53 yıldır sevgi, saygıyla ilişkimize devam ediyoruz. Çocuğun eksikliği oluyor ama artık geçti.
Yeşilçam’ı çok özlüyor musunuz?
Özlenmez mi? O çok başka bir şeydi. Bugün bütün filmlerde o tadı arıyoruz. İmkansızlıklar içinde muhteşem işler çıkaran bir yapıydı.
En çok kimleri özlüyorsunuz kaybettiklerimizden?
Herkesi özlüyorum. Hem de çok. Hepsi özeldi. Hele Ekrem Bora... Aile dostumuzdu, gidişine hiç alışamadım. Ölümünü bir türlü kabul edemedim. Nisa Serezli’yi de çok özlüyorum. Hulusi Kentmen, Kadir Savun, Erol Taş, Pervin Par... Daha niceleri...
DÜNYANIN ÇİVİSİ ÇIKTI
Hepimiz için zor geçen pandemi süreci sizi nasıl etkiledi?
Bütün dünyayı etkileyen korkunç bir süreç... Bir an “Acaba dünyanın sonu mu geldi?” diye düşündüm. Dünyanın çivisi çıktı. Evde kalmak kolay değil elbette ama bu bizim iyiliğimiz için mutlaka gerekli. Ben zaten evinde oturmayı seven bir insanım.
Nasıl geçti peki evde hayat?
Vallahi uzun zamandır eşimle birbirimize vakit ayıramadığımızı fark ettik. İkimizin de işi meğer ne yoğunmuş. Birlikte vakit geçirmenin güzelliğini yaşadık. Uzun süredir muhabbet edemiyorduk. Bolca kitap okudum. Aile büyüklerimizi ziyaret edememek kötüydü ama onlarla da görüntülü konuştuk. Evde kalmaktan çok sıkılmadım. Şükür ki evlerimiz var. Olmasa ne yapacaktık?
- Türkiye'de kendiliğinden yetişiyor! Kanı saniyesinde temizliyor, safra kesesi ve karaciğerdeki toksinleri temizliyor, vücudu dipçik gibi yapan bitki
- Ihlamuru sakın böyle tüketmeyin! Böbrekleri bitiriyor...
- Aydın Dağları’nda son yılların en verimli hasadı yapıldı! En güçlü antioksidan: Kalbe giden damarlarda yağ çözücü etkisi yaratıyor
- Karlı ve yağmurlu havalarda tabak tabak için! Vücudu soba gibi ısıtıyor: Böbrek ve karaciğere kalkan oluyor
- Kaşık kaşık yiyoruz ama tansiyonu, şekeri tavana çıkarıyor! Zehirden bile daha zararlı 3 besin, ağzınıza bile sürmeyin