Yeşilçam için ölümden döndüm
Daha 16 yaşındayken oynadığı ödüllü 'Susuz Yaz' filmi ile sinema dünyasına adım atan Hülya Koçyiğit, eski filmleri izlerken yitirdiğimiz o güzelim insanlara, değerlere iç çektiğini söylüyor. Ünlü oyuncu, "Film setlerinde kör olma, boğulma, donarak ölme tehlikeleri atlattım. Hepsi Yeşilçam içindi" diyor.
Alev Gürsoy Cimin / Yeşilçan Efsaneleriyle Nostaljik Sohbetler
Daha 16 yaşındayken oynadığı ödüllü ‘Susuz Yaz’ filmi ile sinema dünyasına adım atan Hülya Koçyiğit’i yıllar hiç eskitmiyor. Bunun sırrının ise umudunu hiç kaybetmemesi olduğunu söylüyor. Usta oyuncu ile Yeşilçam’ı ve bugünün sinemasını konuştuk. Anlattığı set anıları o dönemin aynası gibiydi.
FİLM SETLERİNDE KÖR OLMA, BOĞULMA DONARAK ÖLME TEHLİKELERİ ATLATTIM HEPSİ YEŞİLÇAM İÇİNDİ
Yıllar size çok hakkaniyetli davranıyor sanırım. Ya da hayat sizi hiç üzmemiş...
Elbette benim de üzüldüğüm zamanlar oldu. Hayat, inişleriyle çıkışlarıyla devam ediyor. Önemli olan bu iniş çıkışlarda kişinin duruşu, olaylara verdiği tepki. Ben, her karanlığın bir ışığı da olduğuna inanan insanım. Umut benim için her zaman vardır.
Bir ara çok ciddi hastalık atlattınız. Şimdi nasılsınız?
Evet 2017 yılının mayıs ayıydı, geçmişte kaldı çok şükür. Hastalıktan sonra altı ayda bir düzenli kontrollerimi yaptırmaya devam ediyorum. Çok şükür iyiyim. Bu vesile ile de ‘Erken teşhis hayat kurtarır’ diyerek, herkesi sağlık kontrollerini yaptırmaya davet ediyorum.
Peki hayat nasıl geçiyor?
Hayatımın en güzel dönemini yaşıyorum. Allah bana hem torun sevgisini, hem de torun çocuğu sevgisini yaşattı ne mutlu ki... Ailem genişliyor, onlarla birlikte hayatım daha da güzelleşiyor.
Bugüne kadar oynayıp da etkisinden hiç çıkamadığınız rolünüz ve filminiz hangisi?
Yaptığım filmlerin hepsi için ‘İyi ki’ diyorum. Nasıl ki etle tırnak birbirinden ayrılmaz, ben de rol aldığım gerek melodram, gerek toplumsal içerikli filmleri, o filmlerdeki karakterleri birbirinden ayıramıyorum.
AİLEMİ GEÇİNDİRMEK İÇİN YURTDIŞI TEKLİFİNİ REDDETTİM
İlk filminiz ‘Susuz Yaz’, 1964’te Berlin Film Festivali’nde ‘En İyi Film’ ödülü olan Altın Ayı’yı kazanmıştı. Sonra size yurtdışından teklif gelmişti. Neden kabul etmemiştiniz?
Teklifin geldiği dönemde babamı daha yeni toprağa vermiştik ve ben henüz 16 yaşındaydım. Annem ve kardeşlerimi, geçimimizi düşünmek zorundaydım. Bugünün genç kızı olsam ve şartlar farklı olsaydı koşa koşa giderdim. Ben sinemamızda genç neslin çok başarılı işler yaptığını görüyor ve onlarla ilgili çok büyük umutlar besliyorum.
76 yıl boyunca bir Hülya Koçyiğit olarak kalmak zor olmadı mı?
Büyük bir tutku ile bağlı olduğum işime hep saygı duyarak, hep amatör ruhumu ama profesyonel duruşumu sürdürerek, iyi senaryo şartımdan vazgeçmeyerek, beni tanıyan seven insanlara doğru örnek olma yolundaki gayretimden ödün vermeyerek, ülkemin gelenek, görenek ve adetlerini yaşamayı sürdürerek başardığımı düşünüyorum.
BUZA GÖMÜLMEMİZE RAMAK KALMIŞTI
Hiç unutamadığınız ilginç bir set anınızı anlatsanız. Bayılırız dinlemeye...
Gülşah Film yapımcılığında, hikayesi Osman Şahin’e ait, Şerif Gören filmi olan ‘Derman’, Ağrı’da bir köyde çekildi. Bütün ekip benden önce hareket etti. Tarık Akan da, yönetmen Şerif Gören de gitmişti. Benim sahnelerime sıra gelince yola çıkmam gerekiyordu. Ama kar yolları kapadı. Normalde uçakla Erzurum’a gidip oradan Ağrı’ya geçecektim ancak hava alanları kapalı, hızlı tren yok. Kara tren ile tam 2 gün süren yolculuğun sonunda önce Erzurum’a, sonra Ağrı’ya ulaştım. İnsan boyundan çok daha uzun buz sarkıtları vardı damlarda. Isı eksi 30 dereceydi. Parmaklarımızı dahi hissetmiyoruz, öyle bir soğuk...
Ebe Mürvet'in şehirden köye gidişi sahnesi çekilecek. Sevgili Talat Bulut ile ikimizin sahnesi. Öyle bir hava ki göz gözü görmüyor, inanılmaz bir sis, tipi var. Sahne gereği kızakla donmuş nehir üzerinden karşıya geçeceğiz. Lodosun etkisiyle karlar biraz erimiş. Köylüler ‘Sıkıntı yok, buradan kamyon bile geçer’ dedi. Biz de o cesaretle atlı kızaklarla aynı sahneyi birçok kez çektik. Son tekrarı aldık ve aynı yolu dönerken, buzun altında suların toplanmaya başladığını gördük. Buzun kırılma çıtırtılarını duymaya başladık. Bu sırada inanılmaz bir panik, kalan yolu hesaplama, ‘Ölecek miyim?’ korkusu... Buzlar kırılsa; at, kızak demeden Talat Bulut’la beni içine aldığı gibi kapanacak. Belki sadece saniyeler geçti ama bugün bile hâlâ tüm detaylarıyla hatırladığım, tüylerimi diken diken yapan uzun bir zaman dilimiydi benim için.
Hülya Koçyiğit, Ediz Hun ile birçok filmde başrol oynadı.
YÜZME BİLMEDİĞİM HALDE DENİZE ATLADIM
‘Rabia Hatun’ filminin setinde mesela kör olma tehlikesi atlattığınız iddia edilir. Gerçek mi?
Evet, acı bir gerçek... ‘Rabia Hatun’ filminin setindeyken çekim yaptığımız zindanı aydınlatmak için kullanılan lambanın ultraviyole ışınlarına farkında olmadan maruz kaldığım için kör olma tehlikesi atlattım. Böyle sayısızca anım var sanırım. Mesela yüzme bilmememe rağmen bir yük gemisinden denize atlayıp boğulma tehlikesi de geçirdim.
Filmlerinizi seyrederken iç geçiriyor musunuz?
Filmlere denk geldiğimde hem tebessüm ediyorum, hem de yitirdiğimiz o güzelim insanlara, değerlere iç çekiyorum. Hepsinin ruhu şad olsun.
FATMA’NIN ÖLÜMÜNÜ KABULLENEMİYORUM
Yeşilçam devri kapandı mı?
Bugün hâlâ televizyonlarda yoğun bir ilgi ve sevgi ile Yeşilçam filmleri izleniyorsa, sizce Yeşilçam devri kapanmış olabilir mi? Türk sinemasına emek vermiş ve maalesef bugün aramızda olmayan sinemamızın tüm emekçilerini minnetle anıyor, hepsine rahmet diliyorum...
Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Murat Soydan, Fatma Girik gibi çok güzel insanları yitirdik. Onları kaybedince ne hissettiniz? Size en zor gelen hangisinin yokluğuydu?
Acı, burukluk, yeri doldurulamayacak büyük bir boşluk, değerler, anılar... İnsan hiçbir kaybı kabul etmek istemiyor baktığınızda, alışması çok zor. Ve ben hâlâ Fatma’nın (Girik) olmadığını kabullenemiyorum.
Tekrar Yeşilçam’a ışınlansak nelerin farklı olmasını isterdiniz?
O döneme dair değiştirmek istediğim bir şey yok. Fakat teknolojinin bugünkü imkanları olsaydı nasıl olurdu acaba?
Sizin Yeşilçam’daki kırmızı çizgileriniz nelerdi?
Benim kırmızı çizgim; senaryo, yönetmen ve yapım şirketi oldu.
DAMADIM ENGİN İLE MESLEĞE DAİR KEYİFLİ SOHBETLER EDERİZ
Kimse kimsenin yerine dolduramaz. Sanat hayatında nedir bu veliaht merakı?’ demiştiniz. Yeni jenarasyondan yakın bulduğunuz oyuncu yok mu?
Ben işini büyük bir tutkuyla yapan; bir başkası ile değil, kendi ile yarışı hep devam eden her oyuncuyu büyük bir keyifle izliyorum. Her birinin başarısını yürekten alkışlıyorum. Başarılarının katlanarak artacağına inancım sonsuz.
Damadınız Engin Altan Düzyatan da oyuncu. Hiç eleştirdiğiniz ya da fikirlerinizi sunduğunuz oluyor mu?
Engin’i damadımız olmadan önce de ilgi ile izliyordum. Gerçekten çok başarılı bir aktör. Benim ona katacağım bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ama yan yana geldiğimizde sektöre dair, mesleğimize dair keyifli sohbetlerimiz elbette oluyor.
BİR DAHA DÜNYAYA GELSEM YİNE SELİM’LE EVLENİRDİM
Eşiniz Selim Soydan, onunla yaptığım röportajda bana ‘Hülya benim için çocuklarımdan bile daha öndedir, hatta tercih yapmak durumunda kalsam Hülya’yı seçerim’ demişti. Bu büyük aşk nasıl oldu da yıllara meydan okudu. Tutku hiç bitmedi?
Sevgi, saygı, tutku, gittikçe arttı Selim ile olan ilişkimizde. Birbirimize karşı hoşgörüyü, saygıyı elden bırakmadık. Hem birlikte, hem de ayrı hareket edebilmek için hayatlarımızda alan açtık.
Şimdiki oyuncuların aşkları da, evlilikleri de bırakın yılı birkaç ay anca devam ediyor.
Her şeyi hızlı tüketiyoruz maalesef; ilişkileri de...
Bir daha dünyaya gelseniz yine oyuncu olur muydunuz?
Yüzde yüz.
Peki bir daha dünyaya gelseniz Selim Bey ile evlenir miydiniz?
Yüzde bir milyon.
YARIN
İLYAS SALMAN
- Balıkesir'de hasadı başladı! Almanya'ya kilo kilo satılıyor: Tam bir C vitamini bombası
- Bal ve limonla karıştırıp için! Organlara format atıyor: Damarları çamaşır suyuyla temizlemiş gibi yapıyor
- ABD'li bilim insanları açıkladı! Her kaşıkta ömrünüzü uzatıyor: 1 gecede 10 yaş gençleştiriyor
- Yemediğinize pişman olabilirsiniz! Kansersavar besinler arasında yer alıyor: Enerji depolarını dolduruyor
- Zencefil ile karıştırınca bağırsakları çalıştırıyor! Kabızlığın kökünü kurutan çay: Bardak bardak içinde kabızlıktan eser bırakmıyor