Ağızdan nefes alanlara uzmanından kötü haber!
Ağızdan nefes alma alışkanlığının diş yapısını bozabileceğini belirten Ortodonti Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Şirin Hatipoğlu, "Diş çapraşıklığı ve çene bozukluğuna neden olan sebepleri genel ve lökal olmak üzere ikiye ayırabiliriz" dedi.
Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Ortodonti Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Şirin Hatipoğlu, “Öncelikle, diş çapraşıklığı ve çene bozukluğuna neden olan sebepleri genel ve lökal olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Kalıtım, doğumsal anomaliler, travma, fonksiyonel bozukluklar ve kötü alışkanlıklar genel faktörler arasında sıralanmaktadırlar. Kalıtım, iskeletsel ve dişsel anomali oluşmasında etkili olan en önemli faktörlerden birisidir. Kalıtımsal anomaliler, genlerle bir sonraki nesle iletilen genetik özelliklerdeki değişikliklere bağlı anomalilerdir. Bazı iskeletsel bozuklukların oluşumunda yüzde 80 kalıtımın etkili olduğunu bilmekteyiz. Özellikle alt üst çenelerin ön arka yöndeki pozisyon bozukluklarının kalıtımla yakından ilişkisi vardır. Bu nedenle, ortodontik muayenelerin de küçük yaşlarda başlaması gerektiği önerilmektedir” ifadelerini kullandı.
''AĞIZDAN NEFES ALMAK DİŞ YAPISINI BOZABİLİR''
Parmak/dudak emme, tırnak yeme, dil itimi gibi kötü alışkanlıklar sonucunda, normal fonksiyonel yapının bozularak patolojik bir yapı ortaya çıktığını ifade eden Hatipoğlu, “Parmak emme şiddetli dişsel ve iskeletsel problemlere neden olabilir. Üç yaşından sonra devam eden parmak emme patolojik kabul edilir ve müdahale şarttır. Hareketli veya sabit alışkanlık kırıcılar ile başarılı müdahaleler yapılabilir. Ağız solunumu, yanlış bebek beslenmesi gibi fonksiyon bozukluklarına bağlı anomaliler de oluşabilmektedir. Özellikle ağız solunumu hem dişler hem de çene yüz iskeleti üzerinde kalıcı değişikliklere neden olabilmektedir. O nedenle ağız solunumunun erken teşhisi, oluşmuş dişsel / iskeletsel değişikliklerin düzeltilmesi ve önlenmesi çok önemlidir” diye konuştu.
''SÜT DİŞİ ÇÜRÜKLERİ ÖNEMLİ BİR PROBLEM''
Hatipoğlu, doğuştan gelen dudak damak yarığı gibi, daha anne rahminde bebek oluşurken meydana gelmiş olan doğumsal anomaliler olduğu gibi; doğum esnasında veya sonrasında meydana gelmiş travmaya bağlı olarak oluşan anomalilerin de mevcut olduğunu söyleyerek, endokrin dengesizlik veya beslenme bozukluklarının da diş ve çenelerde düzensizliklere sebep olabileceğini belirten Hatipoğlu sözlerine şöyle devam etti:
“Yaygınlık ve şiddetinin zamanla azalma eğiliminde olmasına rağmen, süt dişi çürüklerinin hala birçok ülkenin temel halk sağlığı problemini oluşturmaya devam ediyor. Süt dişlerinin erken kaybı ile bu yerin korunamaması durumunda diş diziliminde bozuklukların meydana gelmektedir. Çekilmiş süt dişi boşluğunun her iki yanında yer alan dişler, çekim boşluğuna doğru kayma ve devrilme eğilimindedirler. Aynı şekilde, karşıt arkta bulunan diş uzayabilir. Bu durum ark boyu ve uzunluğunun kısalmasına bağlı olarak oluşan “semptomatik” yer darlığına sebep olmaktadır. Bu da daimi dişlerin sürme yönünün değişmesine çapraşıklığa veya daimi dişlerin sürmesinin bloke edilmesine daimi dişin gömük kalmasına estetik olmayan bir gülüş görünüme neden oluyor.”
“ÇÜRÜK DİŞİN ORİJİNAL DİŞ BOYUTUNDA RESTORE EDİLMESİ ÖNEMLİDİR”
Erken süt dişi kaybının, ortodontik bozukluğa sebep olma potansiyelinde olduğu veya ortodontik tedavi ihtiyacını arttırdığı pek çok çalışma ile belgelendiğini belirten Şirin Hatipoğlu sözlerine Şirin Hatipoğlu, “Süt dişleri çiğneme fonksiyonunu yerine getirmesinin yanı sıra, doğal yer tutucu olarak ta görev yapmaktadırlar. Bu nedenden dolayı, süt dişlerinin orijinal boyutunun korunması çok önemlidir. Çürük, yetersiz veya doğru olmayan klinik uygulamalar maloklüzyona sabep olan en önemli lökal faktörler arasındadır. Çürük oluştuğunda süt dişinin orijinal boyutu korunamaz. Çürük dişin orijinal diş boyutunda restore edilmesi önemlidir, bu nedenden dolayı. Aksi halde, çürük dişin önünde veya arkasında yer alan dişler, boşluğa doğru kayar ve çapraşıklık ile kapanış bozukluğu oluşturma eğiliminde olurlar. Süt dişlerindeki çürükler ile süt dişlerine yapılmış doğru olmayan restorasyonlar, dişin orijinal boyutunun korunamamasına, yer kaybına ve çapraşıklığa neden olmaktadır. Eğer çürük bir süt dişine restorasyon yapılma şansı yoksa, çekim yapılıp ardından hemen yer tutucu uygulanması gerekmektedir. Böylece, süt dişli dönemden daimi dişli döneme geçiş boyunca süt dişlerinin bakımı ve korunması, özellikle ark boyu perimetre kaybını önlemek, nihai maloklüzyon oluşumunu sınırlandırmak ve oluşabilecek ortodontik tedavi gerekliliğini en aza indirgemek açısından önerilmiştir” dedi.
ORTODONTİK TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Lökal etyolojik faktörlerin, kazanılmış ortodontik maloküzyona sebep olmakta olduğunu ifade eden Hatipoğlu, “Kazanılmış ortodontik maloklüzyonun oluşmasını engellemek için de koruyucu- önleyici tedavi çok önemlidir. Peki, diş çapraşıklığı ve çene bozukluğunun oluşmasını engelleyemiyoruz. Genel olarak ortodontik tedavileri hareketli ve sabit olmak üzere iki gruba ayırabiliriz. Hareketli ortodontik tedavi; kötü alışkanlıklar, parmak emme, anormal yutkunma gibi faktörlere bağlı olarak gelişebilecek sorunları önlemek, daimi dişlere yer açmak veya basit diş kaynaklı bozuklukları düzeltmek amacıyla çeşitli hareketli aygıtların kullanıldığı tedavi şeklidir. Ortalama 8-11 yaş arasındaki, karışık dişlenme döneminde bulunan çocuk hastalara uygulanmaktadır” ifadelerini kullandı.
“HER HASTANIN DURUMU KENDİNE ÖZEL VE FARKLIDIR”
Sabit ortodontik tedavinin ise dişlerin üzerine yapıştırılan, tedavi süresince çıkarılmayan braketler ve bu braketlerin içinden geçen tellerle yapıldığını söyleyen Hatipoğlu, sözlerini şu şekilde sonlandırdı:
“Braketlerin kendi içerisinde metal ve porselen olmak üzere, çeşitleri vardır. Standart ve her zaman kullandığımız metal braketlere alternatif olarak, yetişkin hastalarda kullanılmak ve daha estetik bir görünüm sağlamak üzere porselen braketler üretilmiştir. Sabit ortodontik tedavi sağlıklı diş ve dişetlerine sahip her yaştaki bireylere uygulanabilmektedir. Sadece büyüme gelişim kuvvetleri kullanılarak uygulanacak ortopedik tedavilerde, hastaların aktif büyüme gelişim döneminde olması gerekmektedir. Tedavi ile elde edilen sonuçların korunması için, sabit tedavi sonrasında, mutlaka çeşitli pekiştirme aygıtları ve/veya dışarıdan görünmeyen tellerle uzun süreli koruma yapılmalıdır. Bu tedavi seçeneklerinin dışında, son dönemde revaçta olan şeffaf plaklarla yapılan ortodontik tedaviler de ortaya çıkmıştır. Ancak, hastaya en uygun tedavi şekli ve seçeneğinin yine, tedaviyi yapacak olan doktoru tarafından önerileceğini unutmayalım. Her hastanın durumu kendine özel ve farklıdır.”