Artık sperm bozukluklarının nedeni daha kolay anlaşılabiliyor (Sperm bozukluğu nedir?)

Üroloji Uzmanı Prof.Dr. Kaan Aydos konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu:

Çocuk sahibi olamayan çiftlerin sperm tahlillerinde sıklıkla karşımıza sperm hareketinde azalma çıkar. Gerçekten de sperm hareketinde ciddi bir düşüklük varsa gebelik şansı da anlamlı ölçüde azalır. Normalde spermlerin en az üçte birinin ileri doğru hareket etmesi gerekir. Hareketi bozan çok sayıda faktör sayılabilir. Ancak bunların arasında tanısı en zor olanlar genetik eksikliklerdir. Ne var ki son yıllarda genetik bozuklukların tanısında kaydedilen ilerlemeler sperm bozukluklarının tedavisinde de büyük ölçüde yardımcı oldu. Artık bu genetik bozuklukları ortaya koyan testleri kullanarak çok sayıda çiftin tedavisi de daha başarılı şekilde yapılabiliyor.

SPERM HAREKETİ NASIL BOZULUR?

Spermin hareket etmesi için yeteri kadar beslenmesi gerekir. Spermin en önemli besin kaynağı, dışarıdan aldığı şekerlerdir. Şeker sperme girer ve parçalanarak enerji açığa çıkar. Çıkan enerji ise spermin kuyruğunu hareket ettiren çok ince tüpleri harekete geçirir. İşte tüm bu işlemlerin sağlıklı biçimde gerçekleşmesi için bazı özel yapı-taşlarına ihtiyaç vardır. Proteinler dediğimiz bu yapı-taşlarının üretimi ise spermin çekirdeğindeki genetik makine tarafından planlanır. Şayet genetik plan hatalı olursa bu mekanizma işlemez hale gelir ve neticede sperm hareketi bozulur.

SORUNUN ESAS KAYNAĞI ORTAYA ÇIKARILIYOR

Artık elimizde spermin genetik planındaki bozuklukları ortaya çıkaran oldukça hassas testler bulunuyor. Bunlar sayesinde sperm hareketinin neden bozulduğunu daha kolay anlayabiliyoruz. Öte yandan klasik tahlillerde gözle ayırt edemediğimiz bazı yapısal kusurların da sperm hareketini bozduğu anlaşıldı. Yeni geliştirilen genetik testler bu yönde de yardımcı olmakta ve sorunun esas kaynağını açığa çıkarabiliyor. Hiç kuşkusuz, başarılı bir tedavinin yolu doğru bir tanı koymaktan geçer. Erkek kısırlığı konusunda da güncel gelişmelerin uygulamaya girmesi, tedavi şansını önemli ölçüde artıracaktır. Ancak burada unutulmaması gereken en önemli husus, her hastaya göre özgün bir tanı ve tedavi planı yapılmasıdır; eskilerin dediği gibi "Hastalık yok, hasta vardır."