Adalet Bakanı Bozdağ, cezaevlerinde annesiyle birlikte kalan 450 civarında çocuğun bulunduğunu söyledi, bu çocuklarla ilgili yeni bir çalışma talimatı verdiğini belirtti.
Bozdağ, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
"Futbolda şike davası, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yeniden görülmeye başlandı. Davanın önemli isimlerinden Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım da kumpas iddiasıyla, ’paralel yapıyı’ işaret ederek bir dava açtı. Hem şike davasını hem yeniden yargılama sürecini hem de Yıldırım’ın kumpas iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine Bozdağ, devam eden bir yargılamada, işin esasına dair bir değerlendirme yapmasının mümkün olamayacağını söyledi.
Türkiye’de özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasından sonra, pek çok dosyayla ilgili iddiaların ortaya çıktığını, bununla ilgili yargılamaların olduğunu belirten
Bozdağ, 17 Aralıktan ve Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru üzerine verdiği kararlardan ortaya çıkan yeni durumların bulunduğunu hatırlattı.
Bozdağ, bunlarla ilgili değerlendirmenin yargı tarafından yapılacağını ifade ederek, böyle bir sürecin başlamış olmasının önemine işaret etti.
Mahkemelerin verdiği kararların, "kumpas, sahte belge" şeklinde toplumda bir algı oluşturmasının, hukuk devleti adına çok kötü olduğunu vurgulayan Bozdağ, "Biz bundan da fevkalade rahatsızız. Çünkü yargıya güven, yargının verdiği kararlardan memnuniyet, yargının yaptığı her türlü iş ve eylemde hukuk içinde kalması, hukuku ve adaleti üstün tutmasıyla ancak mümkün olabilir. Bu tür iddialar yargıya güveni de yargı hizmetlerinden memnuniyeti de olu diye konuştu.
"Cezaevlerinde annesiyle kalan 450 çocuk var"
Bakan Bozdağ, "Dışarıda kendilerini koruyacak ki dedi.
Çocukların bütün ihtiyaçlarının, Adalet Bakanlığınca karşılandığını belirten Bozdağ, "çocukların ihtiyaçlarının karşılanmadığına" dönük haberlerin gerçeği yansıtmadığını, Bakanlık olarak bu konuda hassasiyet gösterdiklerini söyledi.
Cezaevlerinde kalan çocuklarla ilgili yeni bir çalışma talimatı verdiğini dile getiren Bozdağ, bu konuda, daha farklı, olumlu bir düzenleme yapmanın üzerinde durduklarını kaydetti.
Bozdağ, şu anda cezaevlerinde 450 civarında annesiyle kalan çocuğun bulunduğunu bildirdi.
"Ceza alıp, içeri girmeyince sıkıntı oluyor"
Adalet Bakanı Bozdağ, bir başka soru üzerine de istinaf mahkemelerini bu yıl içerisinde faaliyete geçirmeyi planladıklarını belirterek, "Şu anda altyapıya ilişkin bazı çalışma eksikliklerimiz var. Onları tamamlamak üzereyiz. Hemen arkasından bununla ilgili adımı atacağız. İnşallah 2015’te istinafın fiilen faaliyete geçirildiği bir yıl olacak. Bu konudaki önemli adımı atacağız" diye konuştu.
Denetimli serbestlik uygulamasının kapsamı
Bekir Bozdağ, denetimli serbestlik uygulamasını kapsamının genişletilmesi yönünde bir çalışma bulunup bulunmadığı sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Uygulamaya baktığımızda, denetimli serbestlik süresiyle ilgili bir sıkıntımız var. Şu anda Türkiye’de 18 ay hapis cezası alan kişi, içeri girip, çıkıyor sadece. Eğer, denetimli serbestlik konusunu biz 3 yıla çıkarırsak, 3 yıl hapis cezası alan kişi hiç içeri girmeyecek. 3 yıl hapis cezası alan kişiler, hiç içeri girmeden çıksınlar mı, çıkmasınlar mı? Bu konu böyle bir sıkıntıyı doğuruyor. İnsanlar, ceza alıp, içeri girmeden, hemen dışarı çıktığı zaman da bu sefer başka suçlara neden oluyor. Çünkü, suç cezasız kalınca, hep değil ama, bazı insanlar kendileri ceza kesme yoluna gidebiliyor veya ’suçum cezasız kaldı’ diye başka suçlar da işlenebiliyor. O yüzden denetimli serbestlik süresinin 3 yıla çıkarılması diye bir çalışma yoktur. Bakanlık olarak böyle bir düşüncemiz de şu anda bulunmamaktadır. Ancak denetimli serbestlik konusunda acaba başka formüller bulabilir miyiz, içerideki hükümlülerimiz açısından, onların yakınları bakımından, bugünkünden daha faydalı sonuçlar doğuracak formüller olabilir mi, onun üzerinde ayrıca bir çalışma yapıldığını söyleyebilirim. Ama sürenin uzatılması diye bir çalışmamız yok."
"Makul şüphe sadece arama maddesinde var"
Adalet Bakanı Bozdağ, "Yargı paketinde, en çok tartışılan konulardan birisi de ’makul ceza’ maddesiydi. Son düzenlemeyi, uygulama boyutunda nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine, "Makul şüphe en fazla haksızlığa uğrayan bir şüphe oldu maalesef. Çok haksızlığa uğratıldı, yanlış anlatıldı, çarpıtıldı" dedi.
Teknik takip, iletişimin tespiti, el koyma da makul şüphenin olmadığını belirten Bozdağ, makul şüpheyi, "somut delile dayalı kuvvetli şüphe kriterine" bağladıklarını kaydetti.
Tutuklamanın, el koymanın, teknik takibin, iletişimin tespitinin, somut delile dayalı kuvvetli şüphe varsa diğer şartlarla beraber hakim kararına dönüşebileceğini anlatan Bozdağ, "Kim bilerek derse ki ’bunlar makul şüpheyle yapılıyor’, yalandan öte, iftira yapıyor. Yok, bilmeden bunları yazıp, çiziyorsa daha büyük bir hata yapıyor. Makul şüphe sadece arama maddesinde var. Arama maddesi, kişinin yakalanması, delillerin toplanmasıyla ilgili bir maddedir. Burada arama kararını hakim, makul şüphe üzerine verebilir" dedi.
Bakan Bozdağ, şöyle devam etti :
"2014 yılının şubat ayına kadar, arama konusunda, aranılan şüphe, sadece ’makul şüphe’ idi. 2014’ün şubat ayında yaptığımız düzenlemeyle, bunu, ’somut delile dayalı, kuvvetli şüphe’ye çevirdik. Ancak o günden, bugüne yaşanan örneklere baktığımızda bu maddenin çok yanlış uygulandığını görüyoruz. Örneğin bir araç var, içi uyuşturucu dolu, istihbarat bunu takip etmiş, nereden yüklendiğini biliyor, içinde uyuşturucu var, ne kadar uyuşturucu olduğunu da biliyor. Bu aracı araması lazım, müracaat ediyor, arama kararı alamıyor. Başka yerden alırım diyorsunuz, aracı takip ediyorsunuz, oradan da alamıyorsunuz. Nihayetinde bir başka yerde aldılar, bu konuyla ilgili kararı ve ağzına kadar uyuşturucu dolu araç yakalandı, arandı, uyuşturucular da tespit edildi. Bir başka örnek Bingöl’de yaşandı. Bunlarla ilgili de sıkıntılar oldu."
"Makul şüpheyi kaldıran bizdik"
Daha önce bir evin aranması için izin talep edildiğini, burada da somut delil istendiğini anlatan Bozdağ, şunları kaydetti:
"Bir araç çevriliyor, aracın içerisinin aranması, gözle görülen yerler için izne gerek yok, ancak torpido gözünün ve bagajının aranabilmesi için izin alınması gerekiyor. Ve oradan izin talebinde bulunuluyor, arama izni verilmiyor. Bütün bunlar yaşanınca, nedir sorun diye baktık. Bu makul şüphe, somut delile dayalı kuvvetli şüpheye dönünce, uygulayıcı da somut delil istiyor. Halbuki buradaki somut delil, şüpheyi gösteren delil, yoksa suçu, faili ispat eden delil değil. Ama uygulama tam tersi olunca biz bu konuyu yeniden ele alma gereği duyduk ve ’makul şüphe’ye tekrar döndük. Uygulamada bir aksaklık, yanlışlık varsa ’biz bunu değiştirdik, tekrar geriye dönmeyiz’ diyemeyiz. Yanlış anlaşılıyor, yanlış uygulanıyor. Makul şüpheye geri döndük, 2014 Şubatı’ndaki uygulama neyse oraya geldik. Ama Türkiye kamuoyunda, sanki makul şüphe hiç yokmuş da ilk defa makul şüphe hukukumuza giriyormuş gibi büyük bir algı operasyonu yapıldı. Makul şüpheyi kaldıran bizdik, Cumhuriyet’in her döneminde bu vardı, ilk defa biz kaldırdık, sonra uygulamada kötü örneğini görünce, geri makul şüpheye dönüş yaptık, olay budur. Kesinlikle bunun arama dışındaki diğer koruma tedbirleriyle bir irtibatı yoktur."
AA