Türk futbolunda son dönemin belki de en yaygın eleştirilerinden biri, "X hocanın idmanını yiyen oyuncu geriye gitti" ifadesi. Peki Türkiye'ye gelen futbolcular gerçekten performans düşüklüğü yaşıyor mu? Yaşıyorsa bunun sebepleri neler? Atletizm konusunda neden Avrupa'nın gerisindeyiz? Posta.com.tr olarak, konunun uzmanı olan atletik performans antrenörlerine sorup öğrendik.
Turcel Orman - Posta.com.tr / Spor - Dünyada futbol değişip geliştikçe ülkemizin futbol iklimindeki birçok defo da daha fazla ortaya çıkmaya başladı. Birçok konuda Avrupa ile aramızda uçurumlar oluştu. Maddi imkânlar, tesis kalitesi, altyapıya verilen önem ve altyapı hocalarına sağlanan ortam gibi temel farklılıklar şöyle dursun; belki de uçurumun bu derece açılmasına en anlam veremediğimiz konu, fiziksel güç farkı.
Avrupa standartları ile Türkiye'deki standartlar kıyaslanabilir bile değil. Avrupa'nın büyük liglerindeki takımlarla Türk takımları arasında gözle görülür fizik-kondisyon ve koşu mesafesi farkı var. 2021'in Aralık ayında CIES'in yaptığı araştırmaya göre, Türkiye Süper Ligi'nde koşulan ortalama mesafe 97.1 km. Süper Lig bu veriyle tüm ligler arasında 23'üncü sırada. Lider La Liga'da 103.7, Serie A'da 102.8 ve Premier Lig'de 100.8 km koşuluyor.
Büyük liglerden ülkemize gelen futbolcuların daha güçlü ve atletik olması bir kenara; asıl mesele buraya geldikten sonra geri gittikleri iddiası. Bir de buradan giden oyuncuların adaptasyon sorunu biliniyor. Ozan Tufan'ın Watford forması giyerken, "Burada çok tempolu bir oyun oynanıyor. Top taca çıksın da soluklanayım diye dua ediyorum" sözleri hala akıllarda.
Peki bu durumu sadece "Türk hocanın idmanını yedi ve geriye gitti" cümlesi ile açıklayabilir miyiz? Uzmanlarına sorduk.
"Türkiye'ye gelen oyuncuların fiziksel olarak zamanla geriye gittiği iddiasına katılıyor musunuz?"
Fotoğraf: Eyüpspor (Aneximenes Pereira)
Daha önce Süper Lig'de Yeni Malatyaspor'da çalışmış, şimdi ise TFF 1. Lig ekiplerinden Eyüpspor'da atletik performans koçu olarak görev yapan Aneximenes Pereira, oyuncunun geldiği ülkenin önemine dikkat çekerek, "İddiaya katılıyorum. Öncelikle oyuncunun geldiği ülke önemli. İş disiplini yüksek, antrenman kalitesi ve antrenman sayısı yeterli olan oyuncu bu düşüşü yaşamaz. Ancak tersi durumda oyuncu sıkıntıya düşüyor" cevabını verdi.
Daha önce Altınordu FK'da çalışmış, şu anda ise TFF 2. Lig ekiplerinden Düzcespor'un atletik performans koçu olan Yasin Özbudak ise sayısal verilerin kıyaslanması gerektiğinin altını çizerek, "Bu durumun oyuncunun yaşam biçimiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Yurt dışındaki verilerle buradaki verileri arasında uçurum varsa, yaşam disiplini ve antrenman konusunda adaptasyon sorunu yaşıyor demektir. Örneğin kat edilen mesafe kontrol altında tutulmazsa, zamanla büyük düşüşler gözlemlenebilir" dedi.
"Ülkemizdeki antrenman teknikleri teknolojik olarak Avrupa'nın gerisinde mi?"
Fotoğraf: Yasin Özbudak
Pereira, sorunun varlığını kabul ederek, "Açık konuşmak gerekirse, evet; az da olsa gerisinde. Ancak yeni nesil hocalar bilgiye önem veriyor ve bu kısa süre içerisinde Avrupa standartlarının yakalanacağını düşünüyorum" cevabını verdi.
Özbudak, teknolojik imkan eksikliklerinin olduğunu ve bu eksikliğin oyuncu verilenin tespit edilmesinde sorunlar yarattığını belirterek, "En üst seviye olan Süper Lig'de bile teknolojik yetersizlikler yaşıyoruz. Bu da performans verilerinin doğru ölçülmesine mani oluyor. Ölçmediğimiz bir şeyin gelişimini takip de edemiyoruz. Bu nedenle teknik-taktik performans olarak Avrupa'nın gerisindeyiz" ifadelerini kullandı.
Kolay faul-fizik gücü ilişkisi
Türk futbolundaki fiziksel eksikliğe çanak tutan konulardan biri de hakemlerin kolay faul çalması. Bu durum özellikle ikili mücadelelerin kalitesinde düşüşe neden olurken oyunun da çok fazla durmasına sebep oluyor. Bu durum aynı zamanda Avrupa maçlarında temsilcilerimizin aleyhine. Takımlarımızın kolay faul alma hastalığı ve rakip takımın nispeten sert bir oyun oynaması, temsilcilerimizi fizik olarak daha güçsüz gösteriyor. Bu durumu da uzmanlara danıştık.
"Türkiye'deki liglerde faul standardının düşük olmasıyla fizik gücü arasında bir ilişki var mı?"
Pereira, hakemlerin kolay düdük çalma alışkanlığına değinerek, "Bu konuda daha çok hakemlere değinmek istiyorum. Fizik kaliteden ziyade hakemlerin kolay şekilde düdük çalması asıl sorun. Oyuncular da bunu bildiği için deyim yerindeyse yatıp duruyorlar. Taraflar birbirine ayak uydurunca oyun sürekli duruyor. Oyuncu kendini yere bıraktığında hakemin düdük çalacağını biliyor" değerlendirmesini yaptı.
Özbudak ise konuya dair genel bir "faul anlayışı" eleştirisi yaptı ve şunları söyledi:
Bu konuda Avrupa ile aramızda mutlak farklılıklar var. Değerlendirmemiz gereken ilk konu, ülke futbolu olarak faul konusuna bakış açımız. Özellikle kesin bir şekilde "faul" diyemediğimiz pozisyonlarda işin içine güç, kuvvet ve temaslı oyun da girince bazen sağlıklı kararlar verilemeyebiliyor. Bu durum fiziksel eksikliğe işaret ettiği gibi, hakemin hissiyatıyla da ilgili olabilir.
Avrupa standardı nasıl yakalanır?
Fizik gücü konusunda Avrupa'nın gerisinde olmamız bir neden değil, sonuç. Genel işleyişi düzeltmeden sıra fizik-kondisyona gelmeyecek gibi. Peki Avrupa standartlarını yakalamak için ne yapmalıyız ve nerede başlamalıyız?
"Türk futbolunda Avrupa standardını yakalamak için neler yapmalıyız?"
Pereira, bu işin yöneticilerde bittiğini ifade ederek, "En başta yöneticiler daha cesur olmalı. Günlük kararlar yerine daha planlı hareket etmeleri şart. En önemli faktörlerden biri de yeni nesil hocalara şans verilmesi ve sabır gösterilmesi. Takım kadrosu hocanın etrafında kurulmalı" dedi.
Özbudak ise tesisleşme sorununa dikkat çekti ve şunları söyledi:
İlk kural tesisleşme olmalı. Çünkü üretim yaptığınız imkanların kalitesi ne kadar iyi olursa, ürün de o kadar kaliteli olur ve takdir edilir. Yurt dışındaki büyük kulüpler alt yapılarından milyon dolarlık yetenekler çıkartabiliyorsa, alt yapı ve tesisleşme ilk sırayı almalıdır. Gittim, gördüm ve inceledim; alt yapı ve tesis ilk hedef olmalı.
Bu imkanlarla bu kadar geride kalamayız
Türk futbolu muhtemelen hiçbir zaman maddi olarak 5 büyük ligle mücadele edemeyecek. Ancak bu durum, futbol takımlarının temel gereksinimlerinin sağlanamayacağı anlamına gelmiyor. Antrenör eğitmek, yeterli tesis düzeni kurmak, spor teknolojilerini takip etmek gibi konular için Türkiye, Avrupa'dan bu denli geri kalamaz. Evet, Süper Lig'in büyük kulüpleri bile belki yedek kulübesi için 100 milyon euro harcayamıyor ancak futbol ekonomisi bu ülkede hala çok büyük. Temel yeterlilikleri sağlayacak imkânlara sahibiz. Belki de ilk iş olarak bu imkânları kullanabilecek yöneticileri bulmamız, bulamıyorsak da yetiştirmemiz gerekiyor.