Yaşam'Küçük kaçamaklardan biten evlilik yoktur!'

'Küçük kaçamaklardan biten evlilik yoktur!'

Paylaş
'Küçük kaçamaklardan biten evlilik yoktur!'

Aşk Doktoru, ilişki uzmanı Mehmet Coşkundeniz 12. Kitabı 'Aşk Uykusu' ile hepimizi ters köşe yapmaya hazırlanıyor. Mehmet Coşkundeniz'le, başrollerini Yonca ve Serkan'ın paylaştığı aşk, aldatma, intikam, cinayet örgüsüyle polisiye tadında, bir çırpıda okunan romanını; ikili ilişkileri ve kadın-erkek hallerini konuştuk

CANAN DANYILDIZ ÖZEL RÖPORTAJI

Haberin Devamı

Küçük kaçamaklardan biten evlilik yoktur

‘Aşk Uykusu’... Yeni romanın hikayesi gerçek...

Evet, günde bana 100-150 arası mail gelir, bazısına bakacak vaktim bile olmuyor. Ama içlerinden bir tanesi ‘beni aç’ diye çağırıyordu sanki. ‘Gerçekten yazdıklarının aşk olduğunu mu düşünüyorsun? Gel aşkı bir de benden dinle!’ diye yazıyordu. Birkaç kez haberleştik, sonra mail’in sahibiyle buluştuk, konuşmaya başladık. Hikaye buradan başladı.

Yani ‘Yonca’ kod adını verdiğin gerçek biri?

Evet; karşıma oturdu ve anlatmaya başladı. O anlattıkça, aşk hakkında bildiklerim değişmeye başladı. Konuştuğum kadın, bir yandan gerçek bir aşık gibi geliyordu, öte yandan da saplantılı biri. Çok sık görüştük, bazen haftada 2 kez.

Sonra?

6 ay sürdü bütün konuşmamız. Sonunda kitapta da geçen gerçek günlüğünü bana verdi ve ‘Artık bu hikayeyi yazabilirsin’ dedi.

Haberin Devamı

Sana kitabını tarif et desem? Bir intikam hikayesi mi?

Bu bir aşk romanı değil; baştan söyleyeyim: Çok sert bir hayat hikayesi! İçinde aşk, suç, intikam, cinayet olan farklı bir kitap. Benden beklenen ‘romantik’ bir aşk hikayesi değil. Yonca ve Serkan’ın aşk hikayesi ve sonrasında yaşanan aldatma ve intikam...

Polisiye roman tadında, bir çırpıda merakla bitiyor Mehmet!

Yıllar önce polis muhabirliği yaptım, suç konusunu bilirim, e bu gazetenin yazı işleri müdürlüğünü yürütüyorum, polisiye olaylara vakıfım. Kitap fikri aklımda yokken yıllar önce arkadaşlarıma hep çözülememiş cinayetleri yazacağımı söylerdim. Bu polisiye tat ondan!

Peki, Yonca’nın hikayesinde kitabına yansıtmadığın şeyler var mı?

Evet var, kestiğim ya da anlatmak istemediğim... Bu tür konularda insanlar bana bırakıyor aslında yazıp yazmama hakkını. Ama bu da bende büyük bir sorumluluk yaratıyor. Belki bana hiç yazma dediği bir şey olmuyor karşımdakinin ama yine de ben ’onu, ondan daha fazla’ düşünüyorum.

Neden imtina edersin ki yazmaktan, o da izin veriyorsa?

Ya, öyle şeyler vardır ki o olayı yazdığın an şak diye kim olduğu anlaşılır. Onu ifşa etmek istemem. Burada yer, zaman, kişi isimleri ve mekanlar hep değiştirildi. Baştan söyleyeyim.

Haberin Devamı

Yonca’nın tepkisi ne olacak dersin?

Romanı yazarken hep düşündüm. En çok Yonca’nın ne düşüneceğini merak ediyorum. Çünkü benim de iletişimim kesildi. Eminim, kitabı okuduğunda benimle iletişime geçecek. Ya ‘çok iyi olmuş’ ya da ‘çok farklı anlatmışsın’ diyecek, öyle bir endişem var açıkçası. İçime sindi, inşallah Yonca’nın da içine siner.

Kitapta Yonca’ya kelebek, Serkan’a kertenkele sıfatı takıyorsun, sebebi ne?

Bu romanı Yonca’nın anlattıklarından yola çıkarak yazdım Canan, danışanın gelip sana bir şey anlattığında onun dediklerini doğru kabul edersin. Kitapta Serkan’ı yalnızca Yonca’nın ağzından biliyoruz; sıfatları bu şekilde belirledim. Serkan’a sorsak kendini belki ‘sadık Alman kurdu’ olarak adlandırır. Ama ancak Yonca’nın karakter tahlilini yapabilirim, çünkü onu tanıyorum.

Yine de kadın: Kelebek, erkek: Kertenkele...

E tabii, bak erkek şimdi bu masada ayrılık konuşmasını yapsın, akşam gider meyhanede arkadaşlarıyla eğlenir. Yani tıpkı kertenkeleler gibi kendini hemen yeniler. Kadınsa tıpkı bir kelebek gibi önce ölür; bir kozanın içine girer; yasını yaşar sonra bakmış ki her şey bitmiş; yeniden kelebek olur. İki cins arasındaki fark bu. Kadının ve erkeğin hayata dönüşünde farklar var.

Haberin Devamı

“Kadın ayrılığı erkekten çok daha kolay atlatır!”

Erkekler ve kadınlar ayrılmayı aynı şekilde mi atlatır peki?

Erkek dışarlarda gezer. Bir de yalan söyler ‘Abi zaten bıkmıştım, bıraktım’ diye. Acısını içinde yaşar kimseye anlatamaz. Ama kadınlar konuşarak paylaşarak, hatta kız kıza ağlama günleri yaparak çok daha kolay atlatır.

En eğlenceli aldatma hikayesi neydi?

Antalya’da geçiyor hikaye... Adam iş adamı, yurt dışı bağlantıları da olan biri. Hem tembel hem çapkın! Evli ve sevgilisi var; ama sevgilisine git gel, mesafeden üşenince kendi eşiyle oturduğu evin birkaç üstünü tutuyor sevgilisine. Bir gün iş seyahati diye evden çıkıp üst katta sevgilisinde vakit geçiriyor. Bir akşam sevgilisi eline çöpü verip aşağı yolluyor; adam dönüşte sevgilisinin katına değil; alışkanlıkla kendi evinin katına gelip zile basıyor. Hem de pijamalarla ha! Temiz çapkın olacaksın!

Haberin Devamı

Pardon? Maşallah? Anlayamadım?

Tabii! Kadınların yüzde 50’sinden fazlası; kocalarının ne yaptığını bilir; ama kendilerine zarar gelmediği sürece ağızlarını açmazlar.

“Aşk hormonal bir şeydir, 6 ayda biter!”

Hastalıklı bir şey mi aşk?

Yani bazen uzmanlar aşkı duygu durum bozukluğu olarak tarif eder; ne yapacağını bilemezsin. Öfke vardır, nefret vardır içinde. Aşık olduğun insan seni şimdi terketsin; aşkın çok kolaylıkla nefrete dönüşür.

Senin tarifin ne?

Aşkın bu dalgalanması aslında hormonlarınla da ilgili. Bir dönem sonra normale döner ve biter. Daha dingin bir ilişkiye başlarsın. Bu karşı tarafı elde etmenle ilgili değil ama; vücut kimyanla ilgili. Bir süre sonra o hormon normale dönüyor.

Yani?

Aşık olunca 20-25 hormon bir arada ve çok yoğun çalışır; insanı kendi halinden çıkarır. Bazen anne, babana bile ‘senin için her şeyi yaparım’ diyemeyiz; ama aşık olduğumuz insana deriz.

Ne kadar sürer bu ‘ben olmama hali’?

6-8 ay sonra normale dönersin ve karşındaki insanın sana uygun olup olmadığını, gerçekten doğru kişi mi olduğunu düşünmeye başlarsın.

‘Sen değiştin’ evresi bu! Tanıdım Coşkundeniz!

Ondan sonra işin rengi değişiyor evet! Dönüşürse ilişki devam ediyor; dönüşmez ise gitmiyor; ve bu aşamadan sonra sevdiğin insandan nefret etmezsin. Küsersin; uzak durursun; ama asla nefret etmezsin işte bu aşamada. Fakat aşıkken öldürmek bile istersin.

İntikam da almak bu aşk macerasının bir parçası sanırım...

Bana ‘Şimdi nasıl intikam alırım, ne yapmam lazım’ diye gelen danışanlarımın çoğu; aşıkken terk edilen taraf. ‘3 ay önce bana bu kadar aşıkken; beni dünyanın en mutlu kadını yaparken; bu adama ne oldu?’ diye geliyorlar. Bir şey olmuyor aslında; zaman geçti; adamın hormonları normale döndü ve sana maalesef eskisi kadar aşık değil; yapılacak bir şey yok!

Peki Aşk Doktoru; kadın bu sürdürülebilir hali nasıl koruyabiliyor?

Genlerinden geliyor kadının. Kadın toplar ve biriktirir. Kadın, duygularını da biriktirir ve bir şeye emek, zaman ayırıyorsa onun karşılığını da almak ister. Alamadığı noktada da sorun yaşar. Yaptığı bütün fedakarlıklar için kendine kızar.

Hata mı birini dinlemek? Siz de bunu istiyorsunuz ama mösyö!

E hata tam da bu tabii! Değişmeyeceksin! O senin o haline aşık oluyor Canan! Erkek genlerinden geldiği gibi kadını değiştirmeye çalışıyor; onda da hata var! Ama kadın akıllı olacak ve değişmeyecek. Taraflardan biri ötekine göre değişirse karşı taraf uzaklaşır.

Küçük kaçamaklardan biten evlilik yoktur

“Ben aşk adamıyım, illa aşık olmalıyım!”

Hadi o zaman bana ‘mutlu aşk’ tarifi yapsana!

Kişilerin birbirine, hayatlarına, aile ve arkadaşlık ilişkilerine, geçmişlerine saygı duyduğu; birbirlerini değiştirmediği, kurallarını dayatmadığı bir ilişkidir mutlu aşk!

İlk görüşte aşk var mı? Ya da hep tanıdığımız birine göz koyabilir miyiz?

İlk görüşte aşk var mıdır? Evet! Ama her zaman gördüğün birine de aniden olabilirsin. Yeter ki arada dostluk olmasın. Şart bu. Birbirinizin her şeyini biliyorsanız; aşık olamazsınız. Çünkü biz tanımadıklarımıza aşık oluruz Canan.

Sen neyi tercih edersin? Tutkulu bir aşk mı?

Evet, ben aşk adamıyım! Aşk olmalı.

Çok eşli bir varlık mı insan?

İnsan çok eşli evet. Elinde tutma diye bir şey yok. Diyelim dünyanın en seksi, en güzel ve yatakta en harikalar yaratan kadınıyla birliktesin; ama onun bile garantisi yok. Erkeğin başka birine bakmaması onun ahlakı, sadakati, kültürüne bağlı.

Aldatan adamın hayatındaki kadını önemsediğini söylüyorsun...

Evet, aldatan adam karısını sevmiyor değildir ki! Erkek zaten bu tür kaçamakları, eğer yakalanmazsa unutur. Ancak ortaya çıkarsa ‘ah ulan ben ne yaptım’ diye düşünmeye başlar.

Niye?

E onun için çok doğal bir şey. Toplumun kabullenişi de böyle. Kaç evliliğin minik kaçamaklardan bittiğini düşünüyorsun? Binde bir!

Ama 8 ay başka bir kadına aşıkken de adam boşanmıyor; oysa kadın, çocuklarını da alıp öteki adama kaçıyor!

Erkeklerin kendi hayatını organize etme konusunda beceriksiz olduğunu söylememe gerek var mı? Neden yıksın ki o düzeni? Zaten evliliği var; evlilik herkes için statüdür.

Kalbine nasıl söz geçirir?

Çok büyük aşk yaşıyorsa zaten senin dediğini yapıyor, boşanıyor. Ama sıradan bir ilişkisi varsa evlilik dışı; onun için yuvasını yıkmaz. Düzenini yıkma cesareti veren tek şey aşktır. Anneyi, babayı, eşini çoluk çocuğunu gözün görmez. Kadınlarsa duygu olmadan birlikte olmaz zaten.

Adam aşık değilse...

Ya bak, danışan geliyor: ‘Evli bir adamlayım, ama zorla evlendirilmiş ya da mutsuz bir evlilik’ diyor. Bunların hepsi yalan. Adam evliliğinde mutludur emin ol! Mutlu bir evliliğin olması başka bir ilişkinin olmasına engel değil; adam burada kadını yalnızca oyalıyordur

“KADIN VE ERKEK ALDATMASI EŞİT!”

Kadın mı erkek mi daha çok aldatıyor!

Verileri söyleyeyim hemen! Her 3 boşanmadan 1’inin sebebi aldatma. Ve kadın erkek bu oranda eşit! Yani erkek görünüyor gibi ama değil; mahkemelere yansıyan bu.

Kadınlar aldatınca ne hissediyor?

Bizim gibi toplumlarda en moderninde bile namus kavramı çok önemli. Kadın intikam almak için aldatma planları yapsa da ilk öfkeyle, genelde bunu gerçekleştiremiyor. Kadının mekanik sevişmesi pek mümkün değil; kadın genellikle duygu arar, duygu eksiğini gidermek için sevişir, aldatır. Bunu yaptığında da çok pişmanlık duyar.

Kimle aldatıyorlar?

Yüzde 90’ı tanıdığımız biri oluyor. Neden mi? En kolay iletişim öyle oluyor. Aynı mahallede, aynı okulda ya da iş yerinde. Daha kolay. Göz göze olduğun birinin sana ilgisini bilirsin.

Romanda bir cümlen var: ‘Hiçbir şeyi unutmuyoruz, kabulleniyoruz’...

Evet, aynen o. İlk aşk acını unuttun mu? Hayır; ama kabullenirsin; ve bir sonraki eskisi gibi acıtmaz. Ama yaşadığın şeyi unutmazsın, yaşamaya alışırsın ve devam edersin. Bir süre sonra anı olarak kalır.

İnsan neden kendine verdiği sözleri tutamaz yeni ilişkide?

Aşıkken kendini kontrol edemezsin. Bir önceki ilişkinde edindiğin tecrübe bir sonrakinde hiçbir işe yaramaz. Her ilişki kendi içinde bir dinamik taşır.

''ÇOCUK EVLİLİĞİ KURTARMAZ ZORLAŞTIRIR!''

Çocuk evlilik kurtaran bir şey mi?

Değil tabii ki de! Boşananların yüzde 63’ü çocuklu! Kurtaran bir şey olsaydı; boşanmazlardı! Çocuk problemdir. Hamile karınla sevişemezsin. Ya da çocuktan bunalmış bir kadın yeterince sorunludur.

Ne yapmamız lazım peki? Sorunlar nasıl çözülür?

Konuşmuyoruz Canan. Asıl sorun bu. Bana gelen danışanlarıma ‘haftada 1 saat kendinize ayırın; çocuğu uyutun, tv’yi kapatın; sadece kendinizi konuşun. Halayı, teyzeyi, çocuğun okulunu değil; birbirinizi konuşun’ diyorum. Konuşunca herkesin hatasını anlaması daha kolay.

Kitapta Vildan karakteri, Yonca’nın görümcesi. Gerçek hayatta evliliklerinin yıkılmasında ne kadar payı var?

İnan ol bahane olamaz akrabalar. Yani boşanmaya, ayrılmaya sebep değiller.

Boşanma oranı nasıl?

2013’te 125 bin çift boşanmış, bunun yüzde 42’si ilk 5 yıl! Birbirlerine 5 yıl bile tahammül edememiş insanlar düşünsene! O kadar yani!

Evliliğe bakış nasıl?

Herkes evlenmek istiyor; hele kadınlar üff! Ama erkeklerin evlenmeye niyeti yok! Neden mi? Sizin yüzünüzden! Kadınlar kafalarında öyle bir erkek profili yaratıyor ki onları şımartıyor. Kültürlü olsun, görgülü, karizma sahibi, başarılı olsun. Çok beklentisi var kadınların. Öyle birkaç erkek var bu tarife uyan. E onlar da salak mı evlensin; bu kadar talip varken!

Beklentileri azaltmak mı gerek mutlu olmak için?

Felsefistler karşılıksız sevmenin en doğrusu olduğunu savunuyor ama bu çok zor. Birlikte oluşturmak diye bir şey vardır Canan. Evliliği bir kurtuluş olarak görmemek gerek. Kadın ayakları üzerinde dursun, kendi parasını kazansın; kendini kanıtlasın; bak o zaman hayran olan erkekler olacak.

''İLK ALDATMA AFFEDİLİR; İKİNCİSİ DİĞERLERİNE DAVETİYE VERİR!''

Bir aldatma varsa nasıl davranmalı?

Belki Aşk Uykusu’ndaki Yonca’dan yola çıkmak gerek. Yonca aldatıldığını anladığında Serkan’ı kaybetmekten değil; Serkan’la kurduğu hayatı kaybetmekten korkuyor. Ben ne yapacağını danışanıma bırakıyorum.

Önerdiğin bir şey vardır mutlaka! İlk aldatmada hemen ayrılmalı insan misal?

Bir kere somut kanıtların olacak; varsayımlarla gitmeyeceksin. Sonra, ne yapacağına karar vereceksin; yani ayrılmak; devam etmek... Eğer aldattığını yakaladıysa; mutlaka konuşmalı ve ‘neden?’ diye sormalı.

Bir hata olmuşsa, affedilir mi?

Evet, ama burada tek şart var: Konuşulup bitecek mesele. Yüzleşme anı diye bir şey var. İlkini affediyorsan olabilir; ama ikinciyi affediyorsan, adam yapmaya devam edecektir, çünkü ikinci affetme diğerlerine davetiye verir. Bazen aldatmanın; evliliği iyiye götürdüğü görülmüştür, oturup sorunları konuşma fırsatı yaratır.

Siz de çok şey bekliyorsunuz be!

Aman siz kadınların kindarlığı... Ah Canan! Tamam deyip affediyorsunuz; konu orada kapanıyor diyorsunuz. Sonra adam bir akşam bir damla çayı dökünce; oradan başlıyor laf, geliyor ‘sen de beni aldatmıştın zaten’e.

İlişkiye yatırım yapıyoruz değil mi?

Evet. Kitapta Yonca’nın ve bizim de gerçek hayatta girdiğimiz mücadele o aslında. Bu kurduğumuz düzenin ve hayatın gitmemesi. Aslında tümüyle bencilce kendimizi düşünüyoruz. O hayatımızdan gittiği için değil; onunla birlikte var ettiğimiz şeylere üzülüyoruz.