60 milyon yıldır süren bir coğrafi oluşumun üzerindeyiz. Bir bilimkurgu filminin içindeyiz sanki. Mars ayak basma inancının kaybolduğu bir an gelirse eğer; insanoğlu buraya gelip rahatlamalı... Yanardağlardan püsküren lavların oluşturduğu katmanlar ve yağmur ile rüzgarın şekillendirmesi, kilometrekarelerce alanı bu dünyadan ayrı bir hale getiriyor sanki. Erciyes Dağı, Hasan Dağı ve Güllüdağ ile sınırlanan benzersiz bir bölgedeyiz. Mağara otellerde kalacak, kalelere çıkacak, balonlara binip gökyüzüne yükseleceğiz. “Türkiye’nin en önemli kültür turu budur” desem, kimse alınmaz kızmaz herhalde. Buyurun Kapadokya’ya!
BENİM BALONLARIM VARDI…
Katpa Tukya. Kapadokya’mız Pers dilinde ‘’güzel atlar ülkesi’’ anlamını taşıyor. Şansınız varsa vadilerde koşan yılkıları görebilirsiniz zaten. Peribacalarının oluşumuna gelecek olursak; şapka görünümlü bu konik taşlar, üst katmanın sert, alt katmanın daha yumuşak olduğu bölgelerde meydana geliyor… Rüzgar ve akan suların aşındırma gücü, bin yıllar- milyon yıllar içinde, oluşumları bu hale getiriyor…
Gelelim bütün bu mucizeyi tepeden, moda tabirle ‘dron gözünden’ görmeye... Elbette bizi taşıyabilecek bir dron yok henüz. (Elon onu da birkaç seneye yapar gerçi.) Bunun için bölgenin hemen her otel görevlisinin sizlere yardımcı olup bulacağı bir balon şirketiyle iletişime geçip; gün doğmadan sizi alacak olan ciplerle yola çıkacaksınız. Her mevsim üzeriniz kalın olsun dikkat edin.
Balonların uçuş yeri ekseri Göreme’dir. Yükselen sepetinizin kenarından önce Göreme Vadilerini, sonra Güvercinlik, Ürgüp, Uçhisar, Ortahisar, Kızılvadi derken; ufukta bir yandan Ihlara bir yandan Erciyes’e kadar gösterirler size… Güllüdere Vadisi’nde kayalara değecek kadar alçalıp unutulmaz anlar yaşar, biraz susar kendinizi dinler; bir miktar da Selfie’lere dalarsınız tabii.
Bütün pilotlar tecrübeli ve ustadır, zerre korkunuz varsa otelde bırakın gelin… Binmesi, gezmesi, inmesi; üç saati bulan maceranızın sonunda Kızıl Vadi’ye indiğinizde “tamam” dersiniz “bir turist hayattan daha da ne beklesin ki?”
DÜNYAYA MAL OLMUŞ GÜZELLİKLER
Elbette ki turizmin dili, dini, ırkı yoktur. Bunu en başından beri; hem amatör gezi hayatımda hem de basında ve TV’deki gezi paylaşımlarımda savunmuşumdur. Allah’ın yarattığı insan, yeti ve yetenekleriyle binalar, yapıtlar ve ortamlar oluşturmuş; turiste de bunları-dünyanın neresinde olursa olsun-gezmek görmek ve hayret etmek kalmıştır.
Bunlara bir de doğanın güzellikleri eklenince; gören herkesi kişiliğine renk ve boyut katacak turizm denen şey doğmuştur zaten... İşte Kapadokya’yı da gezerken, Türk olmayı Alman olmayı, Müslüman olmayı Hıristiyan olmayı bir kenara bırakıp; gördüğü her mekana, her binaya, her alana hayranlık duyarsınız. İçerisindeki üzüm salkımı motifleri sebebiyle Üzümlü Kilise olarak adlandırılan yapı (Aziz Theodoros Kilisesi) Kapadokya’nın Ortahisar kasabasına doğru, Kızılçukur Vadisi’nde bulunmaktadır.
Yine Pancarlık Kilisesi, Pancarlık Vadisi’nde ve Ortahisar sınırları içinde yer alır. Manastırı, şapeli ve güvercinlikleri; kiliseyi gezinizde görebileceğiniz yapılardır. Ürgüp sınırlarından ayrılmadan ayrıca; eski dönemlerde savaş durumlarında şehirde yaşayan kadın ve çocukların sığındıkları bir yapı olan Kadı Kalesi’ni, Damsa Köyü’nde yer alan ahşap bezemeleriyle ünlü tarihi Taşkın Paşa Camii’ni ve Ürgüp’e tepeden bakarak Türk kahvenizi yudumlayabileceğiniz Temenni Tepesi’ni ıskalamayın. Temenni Tepesi’nde ayrıca, 1288 yılında Kılıçarslan için yaptırılmış bir anıt mezar göreceksiniz.
Tepeden aşağıya gözleriniz önüne serilen manzaraya ise kesinlikle hayran kalacaksınız. Pancarlık, Üzengi, Keşlik vadisi ve Pembe Vadi tabelalarını kaçırmamanız gereken vadiler. Yörenin yerel rehberleri yürüyüş severler için özellikle Üzengi Vadisi’ni öneriyor. Hattınız üzerindeki kaya kiliseler, doğal su kaynakları, Üzengi Deresi, bol bol güvercin delikleri ve eski köyler; gününüzü gün etmenizi sağlayacak.
GÜNEŞ BATARKEN GÖKYÜZÜNÜ KIZILA BOYAR
Tokalı Kilise Göreme Açıkhava Müzesi’nin biraz dışındadır. Soğanlı Vadisi içinde Yeşilhisar yolunda yer alan kiliseye 50 basamakla çıkılır. Duvarlardaki 10.yüzyıla ait freskler, türlerinin en ender örneğidir. Burası ayrıca bölgenin en geniş kilisesi olarak bilinir… Göreme’nin Kültür Müzesi alanından gayrı görülecek yerleri; Güvercinlik Vadisi, Güllüdere Vadisi, Bağlıdere Vadisi ve Kızılçukur Vadisi’dir.
Kızıl Çukur’da gün öyle bir batar ki, hançer gibi sanki en hassas, en romantik yerinize... Bağlıdere Vadisi, diğer adıyla Aşk Vadisi, Göreme-Uçhisar yolu üzerinde; Örencik’den başlayıp, Göreme-Avanos yolu üzerinde biten 5 kilometre uzunluğunda bir vadidir. Burası da yürüyüş için oldukça uygundur. Peribacalarının efsanevi duruşlarından hiç bahsetmiyorum bile…
Güvercinlik Vadisi ise çayınızı kahvenizi müthiş bir manzara eşliğinde içebileceğiniz, hediyelik eşya alıp nazar boncuklu ağacıyla hatıra fotoğraf çektirebileceğiniz keyifli mekanlara sahiptir. “O Ağacın Altı Kafe” herkes tarafından bilinir, tercih edilir. Vadi, az önce de bahsettiğim, tarih boyu buralarda yaşayanların “melek” yerine koyduğu güvercinler için yaptığı yüzlerce-binlerce kaya oyuğu ile doludur.
Değme sanatçının tahayyül edip çizemeyeceği fütüristik tablolar gibi uzanırlar altınızda… Sizi biraz yordum gezdirirken belki ama Kapadokya’ya geziye gelip bir yer bile kaçırmak sonra içinizi acıtabilir. Bu yüzden tedbirinizi iyi alıp, hesaplarınızı iyi yapmalısınız… Mesela; bir Paşabağ Rahipler Vadisi’ni kaçırırsanız; peribacası türünin kendi içinde görebileceğiniz en ender oluşumlarını kaçırmış olursunuz.
Göreme-Avanos yolu üzerinde, Zelve Vadisi’ne çok yakın konumda olan bu vadi; şapkalı peri bacalarının çok sık-yan yana sıralandığı, küçüklü büyüklü çok ilginç örneklerini görebileceğiniz bir yerdir. Din adamlarının kayalara oyduğu inziva odalarıyla bütünleşen kaya yapıları, fotoğraflarınız için de ideal duruştadır.
GÖREME DEDİKLERİNE BAKMAYIN, MUTLAKA GÖRÜN!
Kapadokya’nın başrolü Göreme’ye gelelim mi artık? Gelelim gelelim… Durun! Gelmeden belki “Zemi Vadisi” tabelasını görürseniz, kesinlikle durun. Hatta, yol cihazınızdan özellikle aratıp, yolunuzu değiştirip, öyle durun. Burası Göreme Açık Hava Müzesi’nin bulunduğu alandan başlayıp Kermil Tepesi civarında sonlanmaktadır. Vadi içerisindeki bitki örtüsü ve kaya oluşumları gerçekten inanılmaz. İçeriye bir 30 dakika yürüyerek bulacağınız konik biçimli El Nazar Kilisesi ise dünyada örneğini kolay kolay bulabileceğiniz bir yapı değil.
Burak demedi demeyin… Evet; Göreme Açık Hava Müzesi adıyla tabelalarda göreceğiniz alan, Göreme merkezine üç kilometre kadar bir mesafede; doğal oluşum sonucu meydana gelmiş bir vadi. Ama ne vadi! Alan içerisinde, kaya katmanlarının doğal yıpranma oluşumlarına ek olarak; insan eliyle yapılmış ibadet yerleri, manastırlar, yemekhaneler, mutfaklar ve sosyal yaşam alanları bulunmakta.
Aracınızı yürümeyle beş dakika alacak bir mesafeye park eder; otoparktan çıkarken gördüğünüz oluşumlara bile hayret edersiniz. Otoparkı buysa, salonunda neler var acaba? Göreme Açık Hava müzesine müze kart ya da müze girişindeki gişeden alacağınız tek kullanımlık kart ile girebilirsiniz. Aziz Basel’in Şapeli, Elmalı Kilise, Azize Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Manastır eğitmenlerinin yemekhanesi, Karanlık Kilise, Azize Catherine Şapeli, Çarıklı Kilise, İskeletli Şapel...
Açıklamalarını yaparsak sayfamızın biteceği kadar çok görülecek mekan var bu vadide; isimlerini koymakla yetinmek zorundayım. Ancak belki de Yılanlı Kilise ve Karanlık Kilise için özel bir “dikkat” diyebilirim. Merdivenlerden çıkış ve sonucunda şaşkınlık! Vadi boyunca göreceğiniz, meleklerle eş değer tutulan beyaz güvercinler için duvarlara oyulmuş güvercinlikler ise sizi ayrıyeten büyüleyecek.
IHLARA’DAN VEDA EDERKEN…
Önce sizi çok özel bir köyle tanıştırayım, sonra Kapadokya’nın güney ucundan, Ihlara Vadisi’nden seyahatimizi noktalayalım. Mustafapaşa, eski adıyla Sinosos Köyü, Ürgüp’ün altı kilometre güneyinde kalan, turizm tabiriyle butik bir köy. TV tarihine damgasını vurmuş Asmalı Konak’ın ilk bölümlerinin çekildiği mekanlar dahil, pek çok butik otel ve kafe işletmeye açılmış burada.
Osmanlı döneminde zengin havyar tüccarlarının ve zanaatkarların yazlık evlerinin bulunduğu köymüş burası; zenginlik tarihinden geliyormuş zahir. Mutlaka görmeli, yüzyıllık çınarının altında dinlenmeli, hatta bir butik otelinde konaklayıp günlük dertlerinizden öte gitmelisiniz. Old Greek House restoranda (Asmalı Konak Müzesi) yediğim en iyi göçmen menülerinden birini yemiştim...
Köyün sınırlarına kadar yürüyün; kaya oluşumlarını ve tabii ki Aziz Nikola Manastırı’nı kaçırmayın. Cidden farklı bir köy burası... Ay bitmiyor ki; köyün çıkışında Gomeda Vadisi var! Mutlaka ama mutlaka girin. Bölgenin en çılgın kaya oluşumları burada. Ve efendim son olarak da “Ihlara Vadisi”... Mustafapaşa’dan güneye bir yarım saat daha giderseniz; muhteşem Selime Manastırı alanından geçersiniz.
Yolun solu zaten bir film şeridi gibi gözünüzün önünde “şov” yapacaktır. Bir süre takılıp Meryem Ana Kilisesi’ni de bir dolaşın. Belisırma Köyü’ne uğrayıp küçük nostaljik bir gezi de yapabilirsiniz. Sadece bu köyde ziyarete açık 10’a yakın tarihi mekan ve kilise bulunuyor. Şimdi Aksaray sınırlarındasınız. Melendiz Çayı’na ulaşıp kendinizi Ihlara Vadisi’nin enginliğine bırakın.
Burada bulmanız gereken tabela “Selime Vadisi” olacak. Vadi girişinde çayın kenarında hemen bir porsiyon karışık ızgara attırın; yiyip gücünüzü toplayın. Sonra yola devam edip, aracınızla bir 10 dakika daha tırmanın. Sağa çekin. İşte altınızda Ihlara, kulaklarınızda Selime kavakları rüzgarla şarkı söylüyor; gönlünüz ise “Ben bu hafta ne yaşadım böyle yahu” diyor!
ORTAHİSAR UÇHİSAR HATTI MUTLAKA GÖRÜLMELİ
Geçtiğimiz haftaki yazımda Ürgüp’te nefis bir mağara otelde kaldığımızı yazmıştım. Ürgüp şirinliği tarifsiz bir ilçe. Her yer taş ev, taş otel, mağara otel, peribacası oluşumu dolu. İçlerinde lüks hizmet veren restoranları ve kafeleri de cabası. Bölge üzümlerinden yapılan en özel şarapların imal ve satış yerleri, testi kebapları, kayısı dolması, ayva dolması, yöresel hediyelik eşyaları derken; kendinizi en şanslı yerli turist olarak bulacaksınız, garantisini veririm.
“Üç Güzeller” peri bacası oluşumunu bulup, bu oluşumu da kadrajınıza alıp; ilçeye şöyle bir bakın, fotoğraflayın derim. Oradan da aracınıza atlar; en yakın olan yerleşim yerine, masalsı bir kasaba olan Ortahisar’a doğru yola çıkarsınız… Uçhisar ilçesi ve Ortahisar, birbirlerine yakın ve ilginç bir tarihi birliktelikle, sizleri şaşırtmayı beklemektedirler.
Ortahisar’daki-kaçırmanız imkansız olan- kalenin, tarihi tam bilinmemekle birlikte Bizans döneminde yapıldığı düşünülmektedir. Konumu ve 80 m. yüksekliği ile hem barınma hem de stratejik amaçla yapılmış olan kale içerisinde birbiriyle bağlantı koridor, oda ve tüneller var. Kalenin zirvesine ulaştığınızda karşınıza çıkan manzara ise tüm yorgunluğunuzu alacak kadar güzel.
Ortahisar’a ulaşmak için Ürgüp ve Göreme’den kalkan minibüsleri de kullanabilirsiniz. Ve işin tarihten gelen sürprizi “İshak Kalesi”… Tarihi Kapadokya bölgesinin önemli yapılarından biri olan İshak Kalesi, Ortahisar Kalesi’nin tam karşısında bulunur. Ortahisar Kalesi ile İshak Kalesi’ni birbirine bağlayan bir tünel olduğu ve savaş dönemlerinde halkın bu tünelle evlerine ve ibadethanelerine gittiği bilinir…
1954 yılında açılan, otel olarak işletilen ve uzun bir aradan sonra restore edilerek müze haline getirilen Kapadokya Kültür Merkezi, Ortahisar’da, hemen kalenin dibindedir. Çok güzel bir Etnografya müzesi havası var, gezmesi pek zevkli; kaçırmayın… Aracınızla 15 dakikada varacağınız Uçhisar ise Kapadokya’nın en güzel manzaralarına sahip bölgelerinden biri.
Dev kaya oluşumları üzerinde minik minik oyuk pencerelerin belirttiği evler, önlerinde turist taşıyan cipler, yöresel meyve sebze satıcıları, develer… Bu güzellikleri buradaki kalenin en üst noktasından da görmelisiniz. Evet bu seyahat size fazlaca “indi- çıktı” yaptıracak ama her biri de hayatınıza önemli şahitlikler katacak!