Dikkat! Bu yazı boyunca Gürcistan’ın başkenti Tiflis'in birbirinden güzel mekanlarını gezecek, büyüleyici manzaralarına şahit olacaksınız… Teleferikle nefes kesen bir yolculuk, dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz çeşitte antikalar, büyüleyici bir manastır, bir cami ve yüzlerce yıllık köprüler… Özellikle Mtsheta kasabası unutulmazlarınız arasına gidecek. Ve sayfanın sonunda “Tiflis böyle miymiş yahu?" diyeceksiniz. Gezerken de bol bol hinkal ve haçapuri tabii… Üstelik pek çok büyük şehirden ucuza!
LARİ VE LİRA
Zor zamanlar. Ülkemiz için de dünya için de. Hastalıklar, gerginlikler, ekonomik krizler derken; insanların rahatlamak için saklı tuttukları “seyahat özgürlüğü” bile, kısıtlı devam edebiliyor… Huzur kaçamaklarımız hala bir miktar uzak bizlere… Bu hafta rahatlamak için, biraz, Tiflis maceralarımı hatırlayayım dedim… Eskiden olsa “Tiflis’e uzanayım” derdim, değil mi? Bir Lari bile olmuş 4,5 Lira, ben en iyisi bir müddet daha bir yerlere uzanmayayım!
Satırlarda dolaşayım, harflerimle seyahat heyecanımı bastırayım, diye düşünüyorum. 1 milyon 200 bin nüfusu olan Tiflis, son yılların istatistiklerinde hep “turistler için çok güvenli şehirlerden” biri çıkıyor… Dünya başkentleri arasında ucuzluğu, çeşitli kültürlerin izlerini taşıyan yapıları, sokaklara taşan sanatı ve yürüyerek çok rahat gezilebilecek olmasıyla; ben dahil pek çok gezginin ve turistin “şöyle 3-4 günlük, değişik bir yerlere gidelim” meramına cevap oluyor…
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözü bir kez daha hatırımıza geliyor Tiflis’i gezerken… Zira, geldiğimizden beri kafamızı nereye çevirsek, binalarıyla, heykelleriyle, “ne kadar hayat dolu bir şehir” deyip duruyoruz. İstanbul-Tiflis arası uçuş en fazla 1 saat 45 dakika sürüyor. Şehir, günümüzden yüzlerce yıl önce, tamamen ormanlarla kaplı bir yer olarak bilinirmiş.
Zamanında bölgenin kralı olan Gorgasal, şehri kurdurttuğu yerde bulunan sıcak su kaynaklarının anısına şehre “tbilisi” yani “ılık su” adını vermiş... Şehirdeki hanlar, hamamlar, çağlar boyu buralara hakim olan uygarlıkların ve imparatorlukların izleri; turistler için renkli bir atmosfer oluşturuyor.
Benim dikkatimi en çok da -sanki Rus döneminin biraz kibar, biraz bohem zevke sahip vatandaşlarının yaptırdığı- ince hatları, geniş balkonlarıyla çok hoş duran ahşap evler çekiyor... Bu aşı boyalı zarif binalara bir tek Tiflis’te rastladım diyebilirim.
HAYDİ GÜZELİM, PAZAR GEZELİM
Tiflis’i yürüyerek gezilecek şehirler arasına koyabilirim sanırım… Kura nehri üzerindeki iki köprü; kafesli, modern mimari tarzına sahip Barış köprüsü ve tarihi Metekhi köprüsü arasında, şehrin canlılığı artıyor. Turistler de buralarda yoğunlaşıyor zaten. Bir yerden başlamak lazım: Özgürlük meydanı Gürcistan’ın yakın tarihinde önemli olaylara, toplantılara, direnişlere sahne olmuş, uzun sütunu üzerinde bir kahraman heykeli olan, klasik geniş meydanlardan biri.
Gürcistan’ın bağımsızlığına kadar burası “Lenin Meydanı” olarak biliniyormuş. 1990 yılının sonunda buradaki, ülkedeki son Lenin heykeli olan heykeli de yıkmışlar. Şu an meydanda Gürcülerin dini sembolü olan St. George’un heykeli var. Meydandan, nehir kıyısındaki istasyondan binilen teleferikle çıktığımız tarihi kalenin de bulunduğu Sololaki mahallesi ve tepesi ile ünlü “Gürcistan’ın Anası” heykeli de net bir biçimde görünmekte…
Şehirdeki ikinci günümüzde Ana’nın tam yanına varmayı da düşünüyoruz tabii. Tiflis’te teleferikle çıkılan iki tepe var. Biri heykelin bulunduğu güzel turistik mağazaların da olduğu bu alan, diğeri de Mtatsminda Parkı’na olan tur. Burada ise keyifli saatler geçirebileceğiniz bir lunapark var. Gelin biz şimdi aşağıdan, bulunduğumuz meydandan, geniş ve hareketli Rustaveli Bulvarı’na doğru yürüyelim.
Bence bu cadde Tiflis’e gelişin %50’si demek. Alışveriş için mağazalar, hem lüks hem hesaplı oteller, eğlence kulüpleri, kafeler… Biz seyahatlerimiz sırasında iki oteli deneyimledik; Octava Butik Otel ve Otel Rustaveli. İkisinden de oldukça memnun kalmıştık. Bir otelimizin her sabah kahvaltı olarak, aşağıdaki kafeden kruvasan portakal suyu ve kahve almamız için fiş vermesini; o kafede Rustaveli’den geçen insanları izleyerek yaptığımız kahvaltıları, o keyfi, farklı bir şehirde olmanın, farklı kültürleri- hayatları gözlemlemenin verdiği heyecanı… ÖZLEDİM YAAAA!
Neyse. Bulvara ismini veren ünlü Gürcü şair Shota Rustaveli’nin heykelini de bulvarın sonunda, Rustaveli’nin Merab Kostava caddesi ile kesişim noktasında görebilirsiniz. Bu civarda halk pazarı şeklinde bir ikinci el pazarı vardır ki; bu nokta zaten Tiflis’in en özel yanlarından biri. Şehir antika ve ikinci el pazarlarıyla ünlü.
Ressamların orijinal tablolarını sattıkları yer tezgahları ve Rus döneminden kalma eşyalarını, madalyalarını hatta üniformalarını ve kalpaklarını satan eski askerlerin araba kaportası üstü sergilerini görebilirsiniz. Not ediniz: Mtkvari caddesi üzerinde, 9 Mart Parkı ile Dedaena Parkı arasındaki küçük köprü de dahil olmak üzere, “Digomi” ismi verilen bir bit pazarı kuruluyor ki; meraklısıysanız bu pazarı kaçırmamanız gerek.
KUKLA TİYATROSU, MÜZELER VE TARİHİ SOKAKLAR
Shavteli Sokağı, çok ilginç bir mekana ev sahipliği yapıyor. Ünlü Kukla Tiyatrosu’nu bulmanız gayet kolay olacak… Hemen bitişiğinde ise karşınıza asimetrik yapılı bir masal kitabı binası çıkacak… Burası şimdi bir kafe. Kukla ustası sanatçı Gabriadze’nin eski bir restoranı satın almasıyla oluşturduğu nefis bir mekan. Sıra dışı dekoru ve kendine has “Gürcü- Füzyon karışımı” mutfağıyla; ziyaret edilmesi gereken bir yer…
Bu sokakların huzurunu unutamayacaksınız. Yine nehre doğru ilerleyelim ve Metekhi köprüsü ile kilisesini bir inceleyelim artık… Gorgasalis Meydanı, Old Town/ Eski Şehir kısmının merkezi. Meydana geldiğinizde Mtkvari (Kura) nehri üzerindeki Metekhi Köprüsü’nü göreceksiniz. Tiflis şehir merkezinde yapılan en önemli köprü, ilk olarak 1821 yılında ahşap olarak inşa edilir, 1870’de de yerine metal köprü yapılır. Günümüzde görülen köprü ise, 1950 yılında inşa edilmiş.
Bakınız, Tiflis şehrinin sembolü olan kilise hemen önünüzde, yarın üzerinde yükselmekte… Metekhi kelimesinin anlamı “saray çevresi” demekmiş. Kilise ve çevresindeki bölgenin tarihi, MS.5. yüzyıla dayanmakta ve burası, sarayıyla, forumuyla, devlet binalarıyla, Tiflis şehrinin en eski yerleşim yeri olarak bilinmektedir. 1235 yılındaki Moğol işgali sonrasında buradaki yapılardan kilise dışındakiler, günümüze kalamamıştır. Kilise ise eski kalıntıları üzerine yeniden inşa edilmiş. Gerçekten göz alıcı.
İçini de geziniz; mistik, etkileyici… Tiflis’teki ilk cami de aslında 16.yüzyılda köprünün hemen yanında yapılmış. Ama savaşlara ve saldırılara yenik düşen birçok tarihi bina gibi o da yıkılmış. Şehirde Müslüman hakimiyeti çok eskilere dayanıyor. Düşünün 600’lü yılların başında Hz.Osman’ın fethettiği bir şehir burası… Eski Şehir’de yer alan Cuma camii, Osmanlı döneminde yapılan, kule tarzı minaresiyle ve büyük niş kapısıyla gerçekten göz alıcı bir yapı. Çift Mihrablı Cami olarak da bilinen bu özel yapı 1860’larda yeniden açılmış…
8 köşeli minare, tuğla dış yapı ve ahşap balkonlarıyla hayranlık uyandırıyor. Hem turistlerin hem ibadet için gelen Müslümanların önemli mekanlarından burası. Önünde tarihi, mavi mozaik kapılı Orbeliani Hamamları, arkasında büyük bir Botanik Bahçesi…
Bu bölge bir yarım gününüzü alacaktır, belirteyim… Yazı biraz uzuyor; teleferikle çıkacağınız tepeyi, orada şehre en hakim noktada buluşacağınız “adaleti ve misafirperverliği simgeleyen” Kartin Deda heykelini keşfetmeyi, sizlere bırakıyorum. Her şeyi ben anlatırsam gitmezsiniz sonra; ona da üzülürüm bak.
NE YENİR NE İÇİLİR, AZ UZAKTA NERELERE GİDİLİR?
Yeni ve büyük dini yapıları gezmeyi de seviyorum ben... Din için yapılan ihtişamlı yapıları görmek, pek çok fikrimi gözden geçirmemi, yenilenmemi sağlıyor… İşte şehre hakim bir tepe üzerinde, doğal olarak şehrin de her yerinden görülen o devasa yapı: 1995 yılında Gürcü birliği, dirilişi ve ölümsüzlüğünün sembolü olarak yapımına başlanmış olan Sameba Katedrali, 2003 yılında tamamlanmış.
Yapı olarak bana biraz Viyana’daki Karl Kilisesini anımsatıyor. 15 bin kişinin aynı anda ibadetini edebildiği bu kilise, ülkenin yaygın inancı olan Ortodoks inanışının dünyadaki çok büyük bina örneklerinden. Şehrin diğer özel, görülmesi gereken yapıları arasında Gürcistan Güzel Sanatlar Müzesi, Eski Parlamento Binası ve ünlü bir İtalyan mimar tarafından yapılan Paliashvili Opera Binası’nı sayabilirim.
Ki sonda saydığım Gürcistan Ulusal Opera Binası, kahverengi işlemeli dış yüzeyiyle, beni en çok etkileyen yapı olmuştu… Rustaveli üzerindedir. Barış Köprüsünün merkez tarafında konuşlanmış olan Yetim Gurji heykeli de mutlaka görülmeli. Ünlü Gürcü şair anısına yapılmıştır. Karım Seda Akkul bunun karşısında bir 45 dakika geçirmiş, 450 kadar fotoğrafını çekmişti.
ŞEHİR ÇEVRESİNDEKİ GEZİLECEK YERLER
Kafelere ve restoranlara 2.Erekle Sokağında gideceksiniz mutlaka. En az bir gecenizi de burada, uzun sohbetli bir yemekle geçirirsiniz… Burası bir çeşit İstanbul Nevizade’si gibi, trafiğe kapalı, sağlı sollu mezecilerin, barların, restoranların bulunduğu geniş ve uzun bir sokaktır. Fiyatlar uygun, pek çoğunda Türkçe menüler de mevcut… Daha önceki Gürcistan/ Batum yazımda, ülkenin özel lezzetlerinden detaylıca bahsetmiştim.
İnce hamurlu bir Hinkal, bol tereyağlı özel peynirli Haçapuri, bu yemekler armutlu gazozla; üzerine de sert bir kahve ile tatlı tatlı “Ponçiki”… Mis gibi karnımızı doyurduk. Gücümüzü topladıysak, ertesi gün (otel resepsiyonundan mesela) ayarladığınız bir taksiyle şehirden bir iki saat kadar uzaklaşacağız. Bu plan şaşmaz, üzmez. Başkent’in dışında UNESCO tarafından koruma altına alınmış iki üç nokta bulunuyor.
İki kasaba, bir de mağara manastırlar bölgesi… Kısaca geçelim: Mtsheta, Tiflis’in yaklaşık 30 km. kuzeyinde. 1994 yılında “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınan Gürcistan’ın eski başkenti, gerçekten tüm dünya seyahatlerimde gördüğüm çok özel turistik kentlerden... Tahmin ediyorum ki buraya girmeden, nehir kıyısında aracınızı durdurup, kıyıdaki evlerle oluşan manzaranın görüntü alacaksınız.
Cidden etkileyici. Tepedeki tarihi kilise zaten buranın temel özelliği. Kafkasya’dan çıkan Ortaçağ dini mimarisinin seçkin örneklerinden biridir Mtsheta Kilisesi. Şahse, hem çevresinde hem de iç mekanında bugüne kadar çektiğim etkileyici kilise fotoğraflarının bir kısmını çektiğimi söyleyebilirim. Ve buradan ayrılırken; Svetitskhoveli Katedrali ve Jvari Manastırı’ndan (Haç Manastırı) oluşan Gürcistan’ın önemli dini yapılar kompleksi, tepeden Mtsheta’yı gören harika bir açıda bulunuyor...
Svetitskhoveli Katedrali’nin 11.nci yüzyılda inşa edilmiş olduğunu ve Gürcistan’ın en saygın ve en iyi korunmuş tarihi dini yapısı olduğunu notlarımıza ekleyelim. İçerdeyken kendinizi bir Ortaçağ filminin içinde hissetmeniz işten bile değil… Tiflis’in 90 kilometre batısındaki Gori, tepedeki kalesiyle çok ünlü.
Yine bir saat mesafedeki Uplistsikhe ise, son durağınız olabilir. Burası da yine dini amaçla kayalara oyulmuş mağara manastırlarıyla ilgi çekiyor; ki bizim de ilgimizi hayli çekmişti… İzlemediyseniz eğer, oldukça detaylıca çektiğimiz Çok Gezenti Tiflis bölümünden, en az Tiflis kadar zevk alacağınıza eminim.