Gelenekler... Onlara, en uzak olduğum anda bile yakınım. Büyürken bazı şeylerin doğru yerde ve doğru zamanda verilmesinin ve kalbimdeki köklerin sürekli beslenmesinin bir sonucu bu belki. Gelenekler, bizi çağ dışı yaşam formlarına hapseden kurallar, inanışlar, yaşayışlar değil aslında. Bizi geçmişe bağlayan, kim olduğumuzu hatırlatan değerler bütünü. Peki, modern dünyanın koşuşturmacası içinde bu değerleri yaşatmak mümkün mü? Yoksa gelenekler de tıpkı eski eşyalar gibi tarihin tozlu raflarda unutulmaya mahkum mu?
BAZI GELENEKLER İŞLEVİNİ YİTİRMEZ
Bence gelenekler, tozlu raflardan indirilmeyi ve modern dünyaya uyarlanmayı bekleyen hazineler gibi. Evet, bazı gelenekler zamanla işlevini yitirmiş olabilir. Ama bu, hepsinin öyle olduğu anlamına gelmez. Aile büyüklerimizle bir araya gelip bayramları kutlamak, sofralarda yöresel yemekler pişirmek, türküler söylemek, masalları, meselleri yaşatmak... Bunların hepsi bizi birbirimize ve geçmişe bağlayan değerler. Ve yaşatılması, çoğaltılması, yeni nesillere ilham olması mümkün. Modern dünya, gelenekleri yaşatmayı zorlaştıran bazı etkenler barındırıyor. Bunu elbette kabul ediyorum. Yoğun iş temposu, bireyselleşme, teknolojinin hayatımızdaki yeri, ekonomik kaygılar, iletişim sorunları... Bunlar, geleneksel değerlere zaman ayırmamızı zorlaştıran faktörler. Çünkü her şeyden önce gelenekleri taşıyan bizleri, birbirimizden uzaklaştırıyorlar. Ancak inanın imkansız değil. Hem çağın yeniliklerine ayak uydurabilir hem de köklerimizle barışık yaşayıp bunu çocuklarımıza da aktarabiliriz. Biraz çaba ve yaratıcılık kafi.
HÜLYA DEĞİL DEĞERLİ BİR SORUMLULUK
Gelenekleri yaşatmak için büyük bütçelere veya özel imkanlara ihtiyacımız yok. Küçük adımlarla bile büyük farklar yaratabiliriz. Mesela, her akşam yatmadan önce çocuklarınıza masal okumak, ailenizle birlikte türküler söylemek veya el sanatları ile uğraşmak gibi basit aktiviteler bile gelenekleri yaşatmanın en güzel yollarından olabilir. Çocukluğumda duyduğum bütün türküleri anımsıyor ve tanış olduğum çalgıları çalabiliyorum. Bu bağı benim için ailem kurdu ve ben de bunu tesis etmelerinden mutluluk duydum. Şimdi çocuklarım için benzer bir köprü inşa etmeye çabalıyorum. Evet, gelenekler sadece geçmişe ait birer anı değil, aynı zamanda geleceğe uzanan bir köprü. Bu köprüyü sağlam tutmak ve gelecek nesillere aktarmak hepimizin görevi. Bu görev bir sınıfa ait bir zorunluluk değil, hepimizin ortak bilinci olmalı. Gelenekleri yaşatmak, sadece nostaljik bir duyguya hizmet etmiyor. Sanılanın aksine bu bir hülya değil, değerli bir sorumluluk. Ahh vah etmek için değil, ihtiyaç duyduğumuz anlarda anılara sığınabilmek ve geçmişle bugünün bağını güçlendirmek için taşımalıyız bu sorumluluğu.
YAŞATMANIN EN GÜZEL YOLU ÇOCUKLARLA PAYLAŞMAK
Gelenekleri yaşatmanın en güzel yollarından biri ne derseniz, elbette onları çocuklarla paylaşmak. Bunu en iyi kendimden biliyorum. Çocuklarımız, geleneklerini, geçmişin ürünlerini, aktivitelerini tanımalı ve onları zaman zaman uygulayarak hissetmeliler. Belki çocuklukta ve ilk gençlikte değeri tam anlamıyla bilinmeyecek ama inanın yaş aldıkça gelenekleri, modern dünyalarına uyumlamayı öğrenecek ve dahası isteyecekler. Ve çok şanslıyız ki gelenekleri yaşatmak için tek bir doğru yol yok. Hepimiz kendi ailemize, kültürümüze ve değerlerimize uygun biçimde sürdürebiliriz geleneklerimizi. Değeri sonradan anlaşılacak ve hissi kalbimizi dolduracak.