Geçenlerde biri dedi ki, “Bir kız kardeşliktir gidiyor, o da neyse...” Söyleyen bir kadındı. E açıklayalım. Belli ki bazı kavramların içini doldurmayı ya da içini nelerle doldurduğumuzu anlatmayı tam anlamıyla başaramamışız. Olsun, yoldayız, her şey gibi bu da yolda öğrenilir.
Gönül isterdi ki bu ülkede kadınların, haklarını almak için bir de anlatma mecburiyetleri olmasın. Ama kelimenin tam anlamıyla söke söke alıyor, almadan önce de ciğerimiz sökülene kadar anlatmamız gerekiyor. Doğuştan sahip olduğumuz hakların mücadelesini ayrı, anayasamızın verdiği hakların mücadelesini ayrı veriyoruz. Çünkü tasarıda iyi olduğumuz konularda dahi pratikte zayıfız ülke olarak. Toplumsal alışkanlıklar ve geçmişe dayalı bakış açıları, kadınları erkeğin gerisinde tutmaya meylediyor. Cinselliğini yaşamaktan boşanma kararı almaya, iş hayatında yükselmekten sektörde eşit sayılmaya uzanan bir dizi ‘normal’in peşinde kan ter içinde koşuyoruz. E kiminle dayanışacağız? Elbette bizim gibi olanlarla. Elbette kız kardeşlerimizle.
EN GÜÇLÜ SİLAHIMIZ BİRBİRİMİZE SARILMAK
Unutmuş olabilirsiniz belki ya da başınıza gelmedikçe yeteri kadar önemli gelmemiş olabilir, insanız. Ama bunlar yaşanıyor, bunlar yıllarca yaşandı. Bizim en güçlü silahımız, birbirimize sarılmak. Erkek düşmanlığı yapmak değil, hayır. Erkeklerle, insanca yaşama hakkımızın farkında olarak yaşamak. Bizler kız kardeşleriz. Birbirimize benzemezken bile birbirimiz gibiyiz. Bunu unutmayalım, olmaz mı? Gün gelecek, devran dönecek ve biz o gün elimizden gelen her şeyi yapmış olmanın gururuyla sevineceğiz. Birbirimizle, birbirimiz için... Bizim, birbirimizle binlerce yıllık hukukumuz var.
KADININ YAŞAMA HAKKINI SAVUNACAĞIZ
Birbirimizin ne giydiğini konuşmayacak, aldatılınca birbirimizin eksiklerinden bilmeyecek, eve kaçta, kiminle girdiğimizin sorgulanmasına izin vermeyecek, saçımızı, başımızı, kilomuzu, bakışımızı bizi yargılamak için inceleyenlerle bir olmayacağız. Çünkü onlar çok kalabalık ve birbirimizi kollamazsak dahası için hak görecekler kendilerinde. Her halimizle güzel, her halimizde övgüye değer, her halimizle desteklenir olduğumuzu, yanlışlarımızın da insan olmamızın bir parçası olduğunu ve kendi hayatlarımız hakkında yalnızca bizim söz sahibi olabileceğimizi unutmayacağız. Bir kadına olan tavrımızı, o kadına olan yakınlığımız ya da sevgimiz belirlemeyecek. Mesafemizi koruduğumuz birini de gerekirse savunabileceğiz. Tesettürmüş, miniymiş, evliymiş, bekarmış, inançmış, dilmiş; bunlar birbirimizi kollamamızın önünde setler oluşturamayacak. Biz nasıl yaşarsak yaşayalım, başkasına zarar vermeden dilediği gibi yaşayan bir kadının dilediği gibi yaşama hakkını savunacağız. Çünkü bileceğiz ki aksi durumda sıra bize de gelecek. Susmayacağız.
SUÇLANAN, ŞİDDET GÖREN YAFTALANAN VE ÖLDÜRÜLEN HEP KADIN
Bir çiftin çocuğu olmadığında infertilite erkek kaynaklıysa bile duyurulmadığını ve genelde ele güne kadından kaynaklandığının söylendiğini biliyor musunuz? Ya da sistemli biçimde şiddet gören kadınların çocukları için evliliklerini sürdürmeye zorlandığını? Aldatılan kadınların şişman, bakımsız, cilvesiz olmakla suçlanıp erkeği yeniden ayartmakla görevlendirildiğini? Oldu da erkeğin yaptığını yaptılar; öldürüldüklerini peki? Komşunun kızını erkek arkadaşı arabayla kapıya bıraksa ‘yollu’ diye altın günlerine konu edildiğini? ‘Dul’ kadınlara, apartmandaki kocaları ayartır diye ev kiralanmadığını mesela? ‘Bakire’ olmadığı öğrenilen bir kızın, bir erkeğin aksine dayakla ve zoraki evlilikle cezalandırıldığını, hem de ömür boyu başına kakılmak pahasına? Bunları duymadınız mı? Kendilerinden büyük erkekle evlendiklerinde ‘para yiyici’, kendilerinden küçük erkekle evlendiklerinde ‘hadsiz ve para yedirici’ denildiğini? Kadınların, 70 yaşına bir kez bile orgazm olamadan gelebildiğini? Çocuk sahibi olan kadınlara, çocukları hasta olunca izin alırlar diye, çocuk sahibi olmayan kadınlara doğurmaya karar verir diye iş verilmediğini? Ne kadar yetenekli ve çalışkan olurlarsa olsunlar erkek yöneticilerin erkek egemen kadrolarında yükselemediklerini sonra? Hiçbirini mi duymadınız, görmediniz mi hiçbirini? İnanmam.