Giriş
Yeni yıla yepyeni umutlarla girmiştik. Kimimiz sağlık diledi, kimimiz para, bazılarımız ev araba...
Yeni yılın ilk ayı henüz bitmemişti ki Elazığ depremiyle sarsıldı yüreklerimiz. Depremle birlikte Avustralya’daki yangını unuttuk. “Önce can sonra canan” dedik, yaralarımızı sarma telaşına düştük. Art arda sallanmaya başladı ülkemiz, korkuyla girdik yataklarımıza. Elazığ, Malatya, Manisa…
Deprem çantalarımızı hazırladık. Olur da enkaz altında sağ kalırsak diye bir adet çanta yatağımızın yanına... Kurtulursak, evden çıkabilirsek diye bir çanta da kapı önüne bıraktık. Kendimizce “Hazırız” dedik depreme, önlem aldık güya.
Dünya alarma geçti!
Sardığımız yaralarımız kabuk bağlamadan domuz gribi ile karşılaştık bir ara. Neyse ki bildiğimiz bir salgındı da atlattık. Henüz domuz gribi vakalarıyla dolup taşarken hastaneler, koronavirüs çıktı bu sefer de. 2019’un son aylarında Çin'in Wuhan kentinde canlı bir balık pazarında ortaya çıktı ve 2020 Ocak ayının ortalarında da tüm dünyaya hızlıca yayıldı. Şu ana kadar Çin dahil toplam 27 ülkede görüldü. Virüs Çin'in doğu bölgelerinin yanı sıra Japonya, Tayland, Güney Kore, ABD, Singapur, Vietnam, Almanya, Fransa, İtalya, İran ve Tayvan'a da yayıldı. 9 Ocak’ta koronavirüs nedeniyle ilk ölüm gerçekleşti. “Koronavirüs de ne?” kocaman bir soru oluştu kafalarda.
Aslında koronavirüsler 1960 yıllarında keşfedilmiş. Daha önce 2002’de çıkan SARS ile 2012’de çıkan MERS virüsüyle aynı gruptan olduğu biliniyor ve hayvanlardan insanlara sıçrıyor. SARS enfeksiyonunda hastaların yüzde 10’u hayatını kaybetti. Bunun kaynağı Misk kedisi olarak biliniyordu. MERS enfeksiyonunda ise hastaların yüzde 34’ü hayatını kaybetti. Bu virüsün kaynağı ise develerdi.
Hastalık belirtileri arasında kuru öksürük, ateş, halsizlik, boğaz ağrısı, burun akıntısı, vücut ağrıları, zatürre, solunum sıkıntısı, nefes darlığı, ishal, bulantı, kusma, iştahsızlık var ve maalesef ölüme sebep olabiliyor. İnsanlara geçtiği zaman da mutasyona uğrayıp ve hızlıca yayılıyor. Şu ana kadar koronavirüs bulaşan kişi sayısı 87 bine ulaşırken; 3 bine yakın kişinin de bu virüsten hayatını kaybettiği biliniyor. Koronavirüsün bulaştığı kişide belirtilerin ortaya çıkması en son açıklanan süreye göre 24 gün. Hastalığın tanısı, solunum yolu salgılarından alınan örneklerle konuluyor.
Korkutucu yanı, hızlıca bulaşabilen bir virüs olması. En ürkütücü tarafı ise henüz bir aşısı ya da ilacının olmaması. Maalesef herhangi bir antibiyotik de koronavirüs üzerinde etkili değil. Bilim insanları virüse etki eden ilaç ve aşı çalışmalarını başlattı, önümüzdeki günlerde bu konuda bir müjdenin Dünya Sağlık Örgütü tarafından verilmesini diliyorum. Türkiye’de şu ana dek koronavirüse rastlanmamış olması bizi rahatlatsa da, dünyadaki yayılma oranı tedirgin ediyor. Sağlık Bakanlığı da konuyla ilgili tüm tedbirleri aldı ve antiviral ilaçlarla medikal malzemeler depolandı. Umarım bu virüs yayılmaya devam etmez ve bu malzemelere de ihtiyacımız olmaz.
Koronavirüsten korunmak için bilinen standart hijyen kuralları yanında "Beslenmede sebze ve meyveye ağırlık verilmeli" diyor uzmanlar. Özellikle C vitamininden zengin bir menü olmalı, bu sağlanamıyorsa C vitamini takviyeleri alınmalı, bol sıvı tüketilmeli, ayran, taze meyve suyu, bitki çayları tercih edilmeli, günlük en az 2 litre su tüketilmeli.
Ve “Sözün bittiği yer!”
Geçtiğimiz gün hain bir saldırı sonucu 34 askerimizi şehit verdik İdlib’de. Tüm Türkiye yasa boğuldu. Gözyaşlarımız sel oldu, yüreklerdeki yangın kor oldu. Ama biliyoruz ki ateş en çok düştüğü yeri yaktı, kavurdu. Kimi daha yeni evli, karnında bebeğiyle bıraktı yârini, kiminin de düğünü olacaktı. Yarım kaldı hayaller, hayatlar, aşklar… Neyse ki umutlarımız var hayata dair, kaybetmek istemediğimiz... Ayakta kalmak için sebeplerimiz var. Bugünün çocukları yarının büyüklerine güzel bir dünya bırakmak umuduyla…
“ŞEHİTLER ÖLMEZ” değil mi!
Ve 2020 lütfen hoş geç artık...
