Erkut CanAsrın projesine su kattılar

HABERİ PAYLAŞ

Asrın projesine su kattılar

‘Asrın projesi’ dediler. Biz de öyle diyelim. Yakışır. Çünkü kolay değil, deniz altından 80 km. karadan 27 km. boru döşeyip, Türkiye’den Kıbrıs’a su akıtmak. Yılda 75 milyon metreküp. Aslına bakarsanız, bu proje Alarko’nundu. 20 yıl önce teklif etmişti. Borular deniz dibine dikilecek direklerin üstüne oturtulacaktı.

Şimdi burada yazıma bir nokta koyup, bir anımı anlatayım. O yıllarda bir yemekte, Alarko’nun, (Bugün HDP ile literatüre ve uygulamaya giren) eşbaşkanı Üzeyir Garih’le yan yana oturuyordum.

Haberin Devamı

Aklım almadığı için bu direk işini sormuştum. Anlattı ama hala kestiremediğimi fark edince de espri yapıp, “İlk direk dikilsin, Kaptan Cousteau’nun denizaltısı ile seni aşağıya indirip gösteririm” demişti. Ama ilk direk bir türlü dikilemedi.

Ecevit zamanında, tekrar gündeme geldi ve Alarko işi aldı. Yine sürüncemede kaldı. AKP iktidarında ise, patlayana kadar balonla su taşındı. Neticede Alarko’nun projesi ve işi elinden alınıp ‘bizden’ olan Kalyon İnşaat’a verildi.

Tekrar yazıya dönersek, hak yemeyelim, Kalyon projeyi çok geliştirdi. Belki de dünyada ilk kez uygulanan askılı sisteme geçildi. Yani Fırat Plastik’in deniz kenarına kurduğu fabrikada üretilen 500 metre boyundaki borular, deniz yüzeyinin 250 metre altına asıldı.

İş bitti ve sıra açılışa geldi. İlk tören Anamur’da yapıldı,Erdoğan ve ekibi koca vanayı çevirip suyu akıtmaya başladılar. Bir Türk vatandaşı olarak ben de herkes gibi iftihar ettim.

Buraya kadar her şey tamam. Gelelim Erdoğan’ın konuşmasına. Muhalefete bir parti başkanı gibi verdi veriştirdi. “Kaçak saray kadar başınıza taş düşsün” de dedi, “Kuzu kuzu geleceksiniz” de. Dedi de dedi.

Sıra Ahmet Davutoğlu’na geldi. O da yukarıda yazdığım 20 yıl önceki projeden haberdar bile olmadığı için, “Böyle büyük projeleri hayal dahi edemeyenler utansın” diye ekledi. Şimdi bir es daha verelim.

Yahu böylesine güzel bir olaya su katmaya ne gerek vardı. Zaten her gün bir yerde konuşuyorsunuz. Bütün kanallar da canlı veriyor. Daha ne istiyorsunuz? Çıkın orada söyleyin. Söylüyorsunuz da. Yarattığınız hayali düşmanlarla kavganızı, yarattığınız toplantılarda yapın.

Haberin Devamı

Bunun adı siyasetse eğer, değil. Bunun adı, ayrıştırmaya devam, nefret tohumları ekmeye devam, birlik ve kardeşliğin, huzurun altına dinamit lokumları yerleştirmeye devam.

Şunun şurasında, 1 Kasım’a bir hafta kaldı. Dayan Türkiye, dik dur, eğilme. Kime oy vereceksen ver ama sandığa gitmeyi sakın ihmal etme. Algı operasyonunu amaçlayan anketlere de hiç aldanma. En büyük, en doğru anket senin vicdanın. Unutma.

AYLAN PAZARLIĞI

Hanımağa Merkel, bu kez gelirken, heybesinde 4 kavanoz balla geldi. Hani televizyonların pazarlama kuşaklarında 4 kilosu 99 liraya satılan çakma balla. Ve görüştüğü kişilerin ağzına ikişer kaşık çalıp gitti. Şimdi istenenler ve vaatlere bir bakalım.

1- Vize kolaylığı istedik,

“Bakarız tabii.

Hele bir oturup görüşelim. Bu en az 6 ay sürer” dedi.

2- 3-4 fasıl açın dedik, “Aa tabii” dedi. Laf arasında önce AB standartlarına ulaşmamız gerektiğini söyledi. Arkasından AB Komisyonu, bu yıl sadece 1 fasılın açılabileceğini, Kıbrıs Rum Kesimi de, “Dondurulan fasılların, bilhassa 17’nci fasılın açılmasına izin vermeyiz. Veto ederiz” diye ekledi.

Haberin Devamı

3- Bir süredir çağrılmadığımız AB toplantılarına çağrılmayı ve aile resminde görünmeyi istedik, ona da yarım ağız “Evet” dedi. Hanımağa en büyük bal kaşığını da sona sakladı. “AB ülkelerine gelen mültecileri geri alır ve yeni gelişleri de önlerseniz, size helalinden 3 milyar euro veririz” dedi.

Ama sevinin, AKP hanımağanın bu yutturmacasını yemedi. Önemli olan da, tam seçim arefesinde Erdoğan & Merkel fotoğrafıydı Erdoğan için, eski mevkidaşı da kırmadı geldi.

Zaten ikili görüşmedeki, abartının ağababası, altın varaklı koca koltuklar her şeyin önüne geçti. Merkel, yabancı liderlerin bakıp da, “Türkiye ne büyük devlet” dediği AK Sarayı görmedi ama, koltukları, hele de dev kanepeyi görünce, o da büyüklüğümüze inanmıştır.

Erdoğan’ın protokol icabı söyleyemediğini ben söyleyeyim. Türkiye toplama kampı değil hanımağa. Sen önce, bırak bu Aylan pazarlığını, sahile vuran Aylan’larla, Avrupa’ya yayılan Aylan’larla helalleş. Sonra da, koca Avrupa’nın cüssesinden utan, utanın biraz. Bize gelince, ağzımıza çalınan çakma balla, aylarca idare ederiz.

Meraklanmayın.

PARANIN KiRi

Soma’da 301 madencinin yaşamını yitirmesiyle ilgili 46 sanığın yargılanmasına Akhisar Ağır Ceza’da devam edildi. Tanıklar dinlenecekti ama bir tanık mahkemeyi karıştırdı.

Savcılık ifadesini değiştiren maden teknikeri Recep Doğan’ın BMW cipi, ifadesinin önüne geçti. Çalıştığında 3 bin lira maaş alıyordu ve o tarihten beri işsizdi.

Cipi sordular ‘benim’ dedi. Avukatı da, ‘bu şirkete girmeden önce de vardı’ dedi ama tanık duruşmadan sonra ifadesi gibi beyanını da değiştirdi ve ‘cip bir arkadaşımın’ dedi.

Görüyorsunuz paranın kirini. Ne taklalar attırıyor insana. Sanık, tanık, vekil fark etmiyor. Kir herkese bulaşıyor.

OH BE! BU İŞ DE OLDU

Uluslararası ÇED raporu alamayınca, dış kredi de alamadı 3. Boğaz Köprüsü’nün meşhur müteahhitleri. Tabanı çürük bile dendi. Ne gam. Onların Tayyip Ağa’ları vardı.

Hemen kamu bankalarına kredi musluklarını açtırdı. Üç de, Rus, Yunan, İspanyol sermayeli özele. İsterlerse açmasınlar. Kuzu kuzu sorumluluk altına girdiler.Aslında onlar değil siz girdiniz.

Çünkü kefilleri de yine milli. Devlet Hava Meydanları İşletmesi. Ne kadar mı? Çok değil canım, çerez parası. 4.5 milyar euro.

Artık çalışır ödersiniz. Gıcır gıcır havaalanından sizi bedava uçağa bindirirler mi?

CIZZZ...

Ankara patlaması sonrasında AKP’nin oylarında yükseliş varmış. Koca profesör başbakan söyledi. Allah korusun bir bomba daha patlarsa dükkan sizin Davutoğlu.

ESADLI GEÇİŞ

Suriye’nin geleceği için bir Esad’lı geçiş projesi öne sürüldü. Biz Esad’sız olsun dedik ama çaresiz sonunda Esad’lısını kabul edeceğiz. Ettirecekler. Aslına bakarsanız Esad’lı geçiş başladı bile.

Rus nakliye uçağı ile Şam’dan çıktı, bir yerlerden geçti Moskova’ya indi. Kadim dost Putin’le görüştü, 4 saat sonra da aynı yoldan Şam’a döndü. Ve bu olaydan, dünyanın Esad sarayına girdikten sonra haberi oldu.

İş olup bitti, Putin telefonla Erdoğan’a anlattı. Kibar adammış. Ama durum apaçık ortada. Esad konusunda çırak çıkıyoruz. Ustalık sökmedi. Ve olaya resmi ağızdan ancak espri ile yaklaşabildik.

“Esad, keşke hep Putin’in yanında kalsa da, Suriye halkı kaderini çizse” diyerek.

KUMAR KURŞUNLARI

Polis Sancak’a ateş edenleri 48 saat içinde tespit etmiş ama, savcı gözaltılar için 2 ay beklemiş. AKP’yi mağdur gösterecek bir kılıf bulmak için herhalde.

Ama fısıltı gazetesi olayı ortaya çıkarınca bütün hesaplar suya düştü. Düşerken de, kumar borcunu, mafya ilişkisini beraberinde sürükledi. Hala ‘beraber yürüdük biz bu yollarda’ diyorlar.

Hala beraber olmadığımızı, hele hele kumarhane yolunda yürümediğimizi anlayamıyorlar. Çünkü ne milyon dolarlarımız var, ne de bizi onlar gibi koruyup, kollayacak reis babamız. Bu kadar basit.

AMAN HAA..

Yine uzun bir tatil. İçine Cumhuriyet Bayramı öncesi ve seçim sonrasını da alan. Şimdiye kadar 1 gün olan Cumhuriyet Bayramı tatili birdenbire 5.5 güne çıkıverdi.

Yandaşların otelleri de, biliyorlarmış ki, hazırlıklarını yapmışlar. Hemen çok ucuz paketleri açıklayıverdiler. ‘Gelin sizi ağırlayalım, yeter ki oy atmayın’ der gibi.

Biliyorsunuz, seçime katılım ne kadar az olursa uzmanların hesaplarına göre o kadar AKP’nin işine yarıyor. Bu işe yarama da oranına göre AKP’nin hanesine 10-15 milletvekili fazla yazdırabiliyormuş. Aman siz siz olun, sandığa gidin ve oyunuzu kullanın.

Önce kendiniz, sonra ülkeniz için.

Güle güle Çetin Ağabey

Yıl 1966. Yeni Gazete’deyim. Vatan Gazetesi’nin Cağaloğlu’ndaki eski binasındayız. Dış haberler ve sanat sayfalarını çiziyorum. Genel Yayın Müdürümüz rahmetli hocam Nezih Demirkent.

Bir gün Çetin Altan geldi ziyaretine. Bir onunla, bir de yoldaşı Hüseyin Baş’la tokalaştı. İşçi Partisi milletvekiliydi. Nezih Ağabey o esnada birinci sayfayı çiziyordu. Bana, “Sen devam et” diyerek yazı işleri salonunun yanındaki Ahmet Emin Yalman’ın koca koltukları olan eski odasına kahve içmek için yürümeye başladı.

Çetin Altan ise durup bana bakmaya. Sonra döndü, “Yahu Nezih, bu gazete duvar gazetesi mi? Böyle çoluk çocuk birinci sayfa çizer mi be” dedi. 24 yaşındaydım ama, usta beni çocuk görmüştü. Şaşırdım.Neyse ki, Nezih Ağabey imdadıma yetişti.

“Çizer ağabey çizer. Bitirsin sonra bakarsın” dedi. Yazı İşleri Müdürüm Salim Bayar’ın attığı başlıklarla çizdim ve odaya göstermeye götürdüm. Altan’a doğru tuttum sayfayı. Baktı baktı, “Çizermiş” dedi.

Çetin Altan’la ilk karşılaşmam işte böyleydi. Bu hatıramda adı geçen bütün isimler rahmetli. Son katılan da Çetin Altan oldu. Sen de ışıklar içinde uyu Çetin Ağabey.

Ve hiç gözün arkada kalmasın, enseyi karartmayacağız. Bir gün duvar gazetesinde de yazsak.

Rant dişlisi

Yeniden faili meçhuller. Patlayanlar. Güvenlik zafiyetleri. Bilinip de bilinmeyenler. Gözaltına alınıp da bırakılanlar. Parçalandıktan sonra yakalananlar. Saldırıları görmezden gelenler. Beyaz Toros tehditleri ve çevir kazı yanmasın tevilleri. Ve daha nicesi.

Deriiiiindekiler, elbet bir gün çıkacaklar.

Üst takım, tebdil-i havaya gider dışarıya.

Alt takım tebdil-i havayı hapiste yaşar.

Hiç merak etmeyin. Bu devran dönerken, ya krank mili, ya da rant dişlisi kırılacak.

Ne zaman mı?

Siz bilirsiniz, çünkü sizin elinizde.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder