Giriş
Gazeteci Cemal Kaşıkçı, Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girdi ve kelimenin tam manasıyla tebahhur etti. O günden beri de hepimiz hafiye kesildik. Yok oluşun sebebi ile ilgili akla hayale gelmeyecek ne yöntemler geliştirdik. Araştırma ekibinin dahi aklına gelmeyen. Ama benim bu yazıyı yazdığım perşembe akşamına kadar kesin sonuç yok. Konsolosluk konutu arandı tamam da, Belgrad Ormanı’nda bile arama yaptık. Bir açıklama da yok henüz. Söylenen, “Tüm yönleriyle araştırıyoruz.”
Bu yüzden de tüm yazılı ve görsel medyanın gazetecileri, bütün haberleri, yabancı ajans ve kanallardan alıyorlar. İsmini açıklamayan Türk kaynaklar da nedense hep yabancılara konuşuyor. Suudi Arabistan’dan gelip 24 saat içinde dönen ve adına ‘öldüren ekip’ denen 15 kişiden bir teğmenin Riyad’da şüpheli bir kaza sonucu ölmesi de olaya yeni bir bilinmeyen daha kattı. Öteki bilinmeyen ise Viyana Konvansiyonu’na bağlanarak konsolosluğunda işlenen bir cinayetin baş sorumlusu olan konsolosun sorgulanmayıp tarifeli uçakla ülkesine kaçmasıydı. Hem de karısını ve üç çocuğunu İstanbul’da bırakarak. Ve de ertesi güne dönüş tarihli göstermelik biletiyle.
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İlnur Çevik’in “Dostumuz Suudları üzmemek için Kaşıkçı olayını fazla deşelemiyoruz” lafını bir hukuk devletinin danışmanı olarak, düşüncesizce söylenmiş bir laf olarak alıyorum tabii. Katil veya katiller inşallah ortaya çıkar. Galiba taşın altından da katile “Al buraya getir” diyen veliaht prens çıkacak gibi. Takdir ettiğim ise Erdoğan’ın Kaşıkçı olayını çok iyi kullanarak Brunson’dan sonra Trump’ı bir kez daha yanımıza çekmesinin yanı sıra, Suudileri de açığa düşürmesiydi.
Gizli tanıklığın ifadesi
Gelelim Brunson olayına... Papaz bir şekilde kaçtı gitti. Nasıl? Gizli tanıkların ifadelerini geri çekmesiyle. Bu da gösterdi ki gizli tanık olayı bir saçmalık. Bugüne kadar da çok kişinin canını yaktığı artık ayan beyan ortada. Bu kurumun kaldırılması için ne bekleniyor acaba? Peki, ifadesini geri çeken tanıklara, yalan tanıklıktan işlem yapmak gerekmiyor mu? Ayrıca dikkatimi çekti. Trump, Erdoğan’a iki kere teşekkür etti ama Türk yargısına teşekkür etmedi. Bence teşekkür de yetmez. Davanın hakimlerini ve savcıyı da aynı Brunson’a yaptığı gibi Oval Ofis’te ağırlamalıydı. Erdoğan ve onlar sayesinde Kasım ara seçimlerinde kullanacağı eşsiz bir malzeme buldu. Korkum da şu: Brunson’un anlatacaklarını senaryolaştırarak inşallah özgün hikaye kıtlığı çeken Hollywood’da bir ‘Midnight Express 2’ (Doğu Ekpresinde Cinayet 2) filmi çekilmez. Valla bu kez o pirincin taşını ayıklamaya ömrümüz yetmez.
İŞTE İSPATI
Ağızlarda bir laf. “Türk Basketbolu yakaladığı nesille gelişiyor.” İşte bu gelişimin ispatı. Temsilcimizin galip geldiği Fenerbahçe- Khimki THY Euroleague maçında skor dağılımımız. Melli 16, Tyler 5, Kalinic 10, Sloukas 13, Guduric 5, Vesely 12, Ali Muhammed 14, Datome 14, Lauvergne 4. Bu kadar. Evet Türk Basketbolu gelişiyor.
HUYLU HUYUNDAN?
Bu fotoğrafı hatırladınız mı? Topkapı Sarayı’nda sergilenen, III. Selim’e ait tahtı lojmanına taşıtan, kapıdan girmeyince de depoya kaldıran müdür Yusuf Benli’nin rezaletidir bu. Dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay tarafından görevden alınan Benli, sonradan Konya İl Müzeler Müdürü olmuştu. Huylu huyundan vazgeçer mi? Orada da usulsüzlüklerle suçlandı. Müfettişlerin raporuyla yine görevden alındı. Şimdi de arkeolog olarak çalışmaya devam edecekmiş. Ne diyeyim, hayırlısı olsun.
BU MU?
Rahip Brunson olayında bütün dünyaya “Türkiye bir hukuk devletidir” dedik ve adamı serbest bırakarak bunu da ispat ettik. Ya içeride ne yaptık? İşte size iki mahkeme sonucu:
OLAY 1: Adam karısını dokuz yerinden bıçaklayıp 41 yıl hapisle yargılandı. Sonuç: Basit yaralamadan serbest kaldı. ama hakim ikazını yapmayı da ihmal etmedi. “Dışarıda yaramazlık yapma.”
OLAY 2: 15 sapık, 15 yaşında bir kız çocuğuna sayısız kez uyuşturucu vererek defalarca tecavüz edip sonra da parçalayarak öldürdüler. Yakalanıp yargılandılar ve birer yıl cezası aldılar. Şimdi hepsi serbest. Hukuk devleti olmak bu mudur peki?
