Erkut CanYeni yılınız gönlünüzce olsun

HABERİ PAYLAŞ

Yeni yılınız gönlünüzce olsun

Diyeceğim ama nasıl olacak? Onu bilemiyorum... 2020’nin başlarında maske ile başlamıştık, 2021’in başında ise aşıyla devam edeceğiz. Virüs belasından kurtulmak için inşallah! COVID-19, ailemizden, yakın çevremizden vefatları yaşadıkça ekonomik krizi bile unutturdu. Eskiden geleceğe dair hayaller kurardık. Gerçi benim jenarasyonumun hayali filan kalmadı, ancak eskiyi hayal ederek yaşıyoruz. Ya gençler… İşte onlara üzülüyorum.

Çünkü gelecek planı yapamıyorlar. “Güzel günler ileride” vaadine bile inanmıyorlar artık. Sekiz ve dört yaşında olan iki torunuma, akılları ermeye başladığında, yaşıyorsam ve aklım başım yerinde olursa, bu günleri anlattığımda eminim ki, “Dedemiz amma sallıyor, bunadı galiba” diyeceklerdir. Bari sizler inanın “Güzel günler ileride” sözüne.

Haberin Devamı

Zozo’yu bir de benden dinleyin

1976’da Şey Gazetesi’ni çıkarmamızdan, 2014’de VIP Magazin’i kapatmamıza kadar, arada bir iki-üç aylık ayrılıkları saymazsak, 38 yıl birlikte çalıştığımız için ve kızmayacağını da bildiğim için buna hakkım var sanıyorum. Zozo’yu bir de benden dinleyin. Zozo, dedeleri İspanya’dan göçmüş bir Safarad Yahudisi’dir. Tophane’de yoksulluk içinde doğmuş. Yedi yaşındayken babası ölünce, annesi onu Büyükada’daki şimdi harabe olan Rum Yetimhanesi’ne vermek istemiş ama hem Yahudi olduğu, hem de nüfus kağıdı olmadığı için almamışlar.

Neyse, kadıncağız 1937’de nüfusunu çıkarmış ve yalvar yakar yetimhaneye sokmayı başarmış. Onun için, Zozo’nun gerçek yaşı 1930’dur. Kendisi de zaten Erol Simavi ile aynı yaşta olmakla övünürdü. Yani, 83 değil, 90 yaşında COVID-19’dan vefat etti. Bir aylık mücadeleyi kazanamadı.

Evet, 1976’da Çetin Emeç’in despotluğundan kaçıp, Hafta Sonu’ndan bize geldi. Herkesin yazdığı gibi Zozo, paparazzi filan değildi. Biliyorsunuz, paparazzi, ünlülerin kendilerinden habersiz resimlerini çeken ve onları müşkül duruma düşüren fotoğrafçılara denir. Zozo ise, asla habersiz resim çekmez, izin verirlerse deklanşöre basardı. Ve o resmi bastırıp çektiği kişiye götürüp iyi bir paraya satardı. O kişi gazetede çıkmasını isterse eğer, bize de satardı.

Haberin Devamı

‘Harp çıktı sandım!’

Okuma yazması yoktu ama, onda fotoğrafı olan birini gördüğünde, içinde yüzlerce resim olan 20 kiloluk çantasından hemen bulup verirdi. Bu da ırkının, kurnaz ve zeki olmasından geliyor olsa gerek. Pratikten İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca konuşurdu. Gelelim cinliklerine. Her yılbaşı öncesi Figen Çiftçi, ona pişmiş, koca bir hindi hediye eder, o da aldığı bu hindiyi Harbiye’de bir mezeciye satardı.

Abdullah Acar, Vatan konservenin sahibiyken kolilerce konserve verir, bu da mutfağına doldururdu. Bir gece, artık konserveler kaç senelikse, birer birer patlamaya başlamış. Zozo, “Harp çıktı sandım!” diye anlatınca günlerce gülme nedenimiz olmuştu. Bitmedi. “İspanya’daki sevgilime götüreceğim” diye modacı Canan Yaka’dan elbiseler ister, etiketini söküp, tanıdığı bir konfeksiyoncuya satardı.

Bu yazdıklarıma bakarak, zannetmeyin ki, Zozo fakirdi. Asla! Bir evi vardı ama bankalardaki parası yedi sülalesine yetecek kadardı. İşte o servet şimdi, İsrail’de yaşayan “Yeğenim” dediği bir hanıma kaldı. Zozo, sempatikliğiyle İstanbul’da cemiyet hayatı olan herkesin sevdiği bir fotoğrafçıydı. Kimseye zararı olmamış, hatta kaçamakları görmezden gelerek çoook faydası olmuştur ama annesinin cenazesini sadece üç kişi, o, ben ve eşim kaldırmıştık. Aynı kader onu da buldu. Ölümünden, sinagog görevlileri tarafından gömülmesinden iki gün sonra haberimiz oldu. Toprağın bol olsun Zozo.

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder