İddianın önce haber tarafını anlatayım. 3 Aralık’ta iş başına getirilen başkan Hasan Arat, icraatının sekizinci ayı dolarken ikinci başkan Hüseyin Yücel’in seslenişi ile kendine gelir. Yücel’in Arat’a, “Seçildiğinde ‘6 ay sonra görevi sana bırakıyorum’ demiştin. İki ay da geçti” demesi Beşiktaş yönetiminde ilk kıvılcımın sıçramasına neden olmuş. Ve gerginlik sürerken Göztepe maçı sonrasındaki gelişmeler işi, içinden çıkılmaz bir hale getirmiş. Feyyaz Uçar ve Hüseyin Yücel, Bronckhorst’la işten el çektirilmesini konuşurken, Hasan Arat’tan gelen ani telefon üzerine soluğu stat girişinin müze kapısında alırlar. Arat Yücel’e, ‘Gelin vedalaşalım ben bıraktım’ der. Yazının başında önce haberi vereyim diye başlamıştım.
Gelişmelere müteakip bir yorum yazacaktım. Ancak anladım ki buna yazılacak yorum, haberin manasını iyice küçültecek. İşin aslı şu: Hasan Arat, Beşiktaş’ı 363 günde yönetmemek üzere gelmiş. Bıraktığı büyük enkaz tam bir felaket. Yorum bu kadar. Söz sırası 29 Aralık’taki genel kurulda. Geniş analizi onlar yapacak.
Çok badireler atlattı Beşiktaş. Sopalarla, sandalyelerle birbirine giren kongre üyeleri vardı. Pera Palas, Reks Düğün Salonları’nda yaşananları unutmam. O zamanki tüzükle geçici kabineler kuruldu. 6 aylığına, 3 aylığına başkanlar gelip taşın altına elini soktular. Ama 121 yıldır böyle bir durum ilk kez yaşanıyor. Beşiktaş’ta böylesi maddimanevi kriz yaşanan bir dönem ve yaşatan başkan olmadı. Yeri gelmişken yazacağım. Çünkü içimde ukdedir. Başkan Sayın Yıldırım Demirören’di. 2007 yılının kış transferi kapıya dayanmıştı. Gece yarısı telefonum çaldı. Saat 02.30’u geçiyordu. Arayan dönemin Başkanı Yıldırım Demirören’di. Çok az konuştu. “Almanya’dayım. Schalke 04’te oynayan Fabian Ernst adlı bir oyuncuyla temastayım.” Haliyle allak bullak olmuştum. Sadece şunu demişim, “Sayın Başkan alırsan şampiyon yapar bu oyuncu Beşiktaş’ı.” Gerisini biliyorsunuz. O sezon Beşiktaş çifte kupa aldı ve Ernst de tarihe geçen futbolculardan oldu. Transfer yapmak maharettir. Beceri ve deneyim ister. 17 yıl önce bu yaşandı Beşiktaş’ta. Bir de şimdi yaşananlara bakar mısınız? Şaka gibi.
SON DERECE ÜZGÜNÜM
Geçmişte başkanlık yapmış kimi aradıysam aynı şeyleri duydum. Tarifi imkansız üzüntü ve duygular içindeydiler. Sayın Demirören de bu dönemi üzüntüyle yaşayan eski başkanlardan biri. Başkanlığa aday olmayı düşünmüyor. Ama hızla bir şeylerin yapılması gerektiğine inanıyor. Tüm camiayı kenetlenmeye, birlik ve beraberliğe çağırdı. Sizlere bir iki satırla Sayın Demirören’in mesajını ileteyim: “Bu durumdan son derece üzgünüm. Beşiktaş’ın bu duruma gelmemesi lazımdı. Birilerinin devreye girmesi lazım. Beşiktaş büyük kulüptür. Doğru kararlarla, doğru isimlerle toparlanır.” Şimdi yeni bir kongreye gidiyor Beşiktaş. Sevgili Beşiktaşlılar. 121 yıldır hakemlerden, ezeli rakiplerinin katakullilerinden, sıkça TFF’den çekmediği ızdırap ve adaletsizlik yaşamamıştı Beşiktaş. Hepsinin altından kalktı ve müzesini şerefli kupalarla donattı. Kongre öncesi Sayın Demirören’in sözleri çok önemli ve yol gösterici niteliktedir.
Beşiktaş yönetimi Sicil Kurulu’nun istifasını istemiş, kurulun başkanı Şahap Önkol bunu sert bir dille reddetmişti. Bunun üzerine yönetimin yedek üyesi Kadir Kılıç’ın, Sicil Kurulu Başkanı Şahap Önkol’a “Eğer istifa etmezseniz sizi Disiplin Kurulu’na veririz” tehdidinde bulunduğu öğrenildi. Hasan Arat yönetimi, kulübe üyelik için başvuran kişilerin yeterli kontrol edilmediğini düşünüp Seçme ve Sicil Kurulu’nun istifasını istemişti. Ayrıca kurul üyelerinin kombine kartları ve stattaki koltukları iptal edilmişti. Ahmet Nur Çebi yönetiminde ikinci başkanlık yapan Engin Baltacı, “Sicil Kurulu başkanımızı ve üyelerini statta misafir edeceğimiz birçok locamız var. Umarım bu günlerde geçer ve Beşiktaş’ta hukuk mutlaka geri gelir” dedi.
Mehmet Muhittin Sevilen. Namı diğer Hayali Küçük Ali. Yani Hacivat-Karagöz’ü hicivliyen adam. Beşiktaş’ta şimdilik sergilenen oyun bu. Başkan anlatıyor, “Şak, şak, şak...” Semih Kılıçsoy’u kazandıran Samet Aybaba ile Feyyaz Uçar’a bir alkış, şak, şak, şak... Samet ile Feyyaz görevde yokken Serdar Topraktepe ile Rıza Çalımbay, Semih’i çoktan oynatıyordu. Pes ve insaf. ‘Musrati’nin menajeri yok, aracısız aldık.’ Şak, şak hazır zaten. Libya’lı Galatasaray maçından itibaren harikalar! yaratıyor.
Rakibe yapılan nefis asistler. Hani yok mu alkış? Adamın geldiğinden beri olumlu maçı yok. Uzun vur gitsin. Gördünüz değil mi Gaziantep’in attığı golü kimin yarattığını? ‘Karagözüm!’, ‘Buyur iki gözüm.’, ‘2 adam aldık 20 milyon euro verdik.’, ‘Öyleyse alkışa devam.’ Beşiktaş’ın taraftarını heyecanlandıran bir oyunu yok. Kenardaki hocası biraz heyecanlansa hiper tansiyonla başı derde girecek. Rakip alanda baskı kurup yaşattığı gol pozisyonları kayıp ilanından farksız. Bu durumdan hareketle gelecek sezon bu hoca ve yapılacak ilave transferlerle pek ayağa kalkacağa da benzemiyor. Nasıl bir Beşiktaş dünyaya getirildiyse akraba evliliği yüzünden durum çok vahim. Giden yönetimler eleştilirsin. Hatta yerden yere vurulsun. Ama yetersiz takviye ve hoca ile camianın karşısına çıkılmasın. O zaman Hayali Küçük Ali oluyor işte. Selçuk İnan. Kısa zamanda büyük iş buna denir. Tebrikler. Bu arada Draguş’u izliyor musunuz? 7-8 hafta önce yazmıştım.
Fernando Muslera 400’üncü maçına çıktı ve tarihe geçti. Bir roman yazıp Uruguaylı kalecinin sadece Galatasaray kariyerini yazsanız bile yetmez. Malum bir heykel döneminden geçiyoruz. Galatasaray yönetimi Muslera’nın heykelini dikmek için daha fazla beklememelidir. Transfer bir şans işi değil bir uzmanlık alanıdır. Bilinen futbolcuyu alabilirsiniz. Bu bir maharet değildir. Sacha Boey’i sattıktan sonra Derrick Köhn’ü almak maharetin ötesinde bir başarıdır. Attığı gol bir yana yaptığı iş daha bir başlangıç ve o da satılacağı gün kulübe büyük para kazandıracaktır. Özü şudur. Aldıklarımız, sattıklarımızın teminatıdır. Torreira’yı izledim bir ara. Adamın canını alsanız “Yeniden Diriliş” adlı diziyi oynayacak kadar tarihi biri. Okan hoca kenarda oturtukları ile değil, onbire soyup sahaya çıkardığı oyuncularla büyük bir başarıya imza atıyor. Adına istikrar deyin, özgüven deyin başka bir ad koyun ama bu yıldızlar topluluğunu yönetmek başka bir deneyimdir. Ünlü bir romanın adı geldi aklıma. “Kadının adı yok”. Okan hocanın da o yüzden başarıya giden yolun adını tam olarak bulamadım. Goller muazzamdı. Derler ya hepsi birbirinden merdane. Gollerin CD’sini çıkarsanız yok satar. Penaltıda Icardi’nin Hat-trick yapması için topu Kerem’e vermesi de bir takımdaşlık örneği idi. Bahattin Şimşek FIFA hakemi. Önemli olan kokartı takmak değil, taşımak önemli. Bu haliyle Avrupa’da maç almak yerine, faullerin oluşumu adlı kitabı okumasını tavsiye ederim. Harika bir maç oldu. Rizespor da miskin ve pısırık oynamadı. Ama Gökhan’ın bu sezon uzaktan gol yeme alışkanlığına İlhan Palut nasıl çözüm bulur bilemiyorum. Kalede sorun büyük.
İki Trabzonlu hoca. İkisi de kendi bölgesinin dışında çırpınıyor. Trabzonspor 3’lük kovalıyor, Alanyaspor tehlikeli bölgeden sağ salim uzaklaşmanın hesabını yapıyor. Fatih Tekke’nin fonksiyonu Abdullah Avcı’ya nazaran daha donanımlı. Gir sahaya desen sahaya koşup golü atacak. Trabzonspor, Beşiktaş’ın yenilmesiyle buradan galip gelerek ülkesine gitme çabası içinde. Trabzonspor birinci golü yiyebilir.
İkinci golü yemesi ise 65 yılda bir görülen bir gariplik. Uğurcan ayık. Denswil üzerinde bir sihir yapılmışcasına havalara bakıyor. İki profesyonel, konsantrasyon adına tamamen kendini unutmuş vaziyette. Buna teknik direktör bir şey yapamaz. Hatta tribünden ıslık çalan taraftar grupları bile engelleyemez. Çünkü hipnotize edilmişler! İncelenip, araştırılması gereken bir durum. Trabzonspor bastırdı, rakip sahaya yerleşti, eksik olan tek şey acele giden ecele gider durumu ile aynıydı.
Tersi Alanyaspor’du. Fatih Tekke çok şey katmış Alanyaspor’a. Heyecan, taktik, oyun felsefesi. Ağır yenilgi Trabzonspor’u soruşturma alanına yeniden çekti. Daha çok hücum derken, etrafta kimse yokken, savunmada harakiri yapmanın lüzumu yok. Ama bir şey daha var. Başta Uğurcan çok yorgun. Değişmez ama. Onun mentörü ile konuşmak lazım. Eğer varsa. Milli takım mertebesindeki oyuncu stoperi ile bilgisayarda konuşmaz.
Derbinin anlamı Beşiktaş’ın 121’inci yaşına basması açısından kayda değer bir durumdu. O bakımdan önce dışarısını yazacağım. Eski açık muazzam fotoğraflarla düzenlenmiş, Beşiktaş tarihi görsel ve yazılarla bir çırpıda anlatılmış. Emeği geçenlere helal olsun. Sanki bir şampiyonluk kutlamasından farksızdı. Bu takım 15 yıl şampiyonluk için sıra beklerken de durum aynıydı. Bir de şampiyon olduğunu düşünün.
BeşiktAŞK böyle bir şey işte. Maç önü tezahüratını yazamam. Görmek lazımdı. Tarifi yok. İçerisi maalesef bırakın aynı görkemi, berbattı. En önemli gelişme devre bitiminde taraftarın takımı tribüne çağırmasıydı. Bilindiği üzere, yan pas, geri pas, şişirme toplar vesaire vesaire bunaltıcı bir durum anlayacağınız. Akla gelen soru ilk yarıdaki bu kasvetli Beşiktaş’ın nasıl bir son 45 dakika oynayacağıydı. Cenk’in ceza sahası içinde belden çekilip düşürülmesi penaltıdır. Halil Umut Meler zaten takdir haklarını rakipten kullandığı için devam dedi. VAR da “Konuyu görmedim ama hoca haklıdır” diyerek noktayı koydu. Kötü oynayabilirsiniz ama mücadele ve takatı kalmamış oyuncu profili Beşiktaş’a yakışmıyor. Atılan tüm paslar Galatasaray atağı olarak başladı. Başka bir şey yazamam. Son ümit Aboubakar ile Muleka idi. Sıkıntıya ortak oldular, o kadar.
Musrati, Necip ile Colley’in arasında sigorta görevi yapıyor. Santos ne olur ne olmaz diye olgun atağa kalkarken bile Libya’lı ön liberoyu savunmanın içine sokmuş. Böyle olunca orta alanda açık bir boşluk doğuyor.
Yani burada Salih’e denmiş ki, “Aslanım sen süpermensin ona göre oyna.” Zaten o da bu görevi tek devre yapabildi. Muçi’yi çizgiye bağımlı bir gezgin oyuncu olarak kabul edersek, golün her zaman olduğu gibi duran toptan, veya Semih’in yaratılıcığı ya da serseri bir şut sonrası gelmesi muhtemel olacaktı. Nitekim geldiğinden bu yana Beşiktaş’ın şut atma makinesi Muçi devreye girince skor da doğmuş oldu. Bir ara gözüm kulübeye takıldı. Maşallah epey zenginleşmiş.
Hadziahmetovic ile Chamberlain da nisanda döner, performanslar da gelişirse yeni bir Beşiktaş izleyebiliriz. Tabii bu kadronun Santos’un oyun felsefesi ile bütünleşmesi şart. Yoksa, “Al topu, sen oyna. Ben çaresine bakarım” derse kadro ne kadar zenginleşirse, bir o kadar da çöp olur. Cenk’in golü çok temiz. Oğulcan’ın kendini yere bırakması hem ayıp hem yazık. Hocası da onu hemen çıkardı. Muçi büyüyecek demiştim. Görüyorsunuz. Her maç irileşiyor.