Lig bitimine sayılı haftalar kala kötü oynayıp kazanma şansınız var. Bu saatten sonra iyi oyna kaybet, hiç olmaz. Kazanıyorsun ama ilk yarıyı neden unutuyorsun o da maçın içinde. Son yarıda 3 puan için göbeğin çatlıyor. İş mi yani? Şenol Güneş, Maxim’i, tıpkı yıllar önce Gordon Milne’nin, Şifo Mehmet’i oynattığı pozisyona koymuş. Yani serbest adam. Cenk ile Aboubakar’ın arasına giriyor, orta alanda gözüküyor, kanada sarkıyor.
Ancak bir türlü ceza alanı içinde gerekeni yapamıyor. Welinton ne zaman oynasa saatli bomba. Beşiktaş’ın stoperi, rakip stoperle eşleşiyorsa Ömer’e kafa vurdurmamalı. Colley bu bakımdan önemliydi. Şenol Güneş, önce Maxim’i aldı. Onur’u içeri atıp, Rosier’i önüne kattı. Olmadı. Bu kez Tayfur Bingöl ile bir başka versiyon denedi. Yani kazanma adına her türlü teşebbüse başvuruyor Güneş, ama kadro bu işte.
Aboubakar hani derler ya terinin son damlasına kadar diye. İşte öyle bir adam. Öyle bir çaktı kiii. Mıhına filan gitti. Adam atıyor. Geldiğinden beri üstelik. Aldığı parayla da birçok yardım yapıyor. Redmond, Aboubakar, Cenk muazzam üçlü oldu. Cenk’in topa yumuluşu var ya. Onu, ondan dinleyeceksiniz. Sonra da taraftarın karşısına dikilip yaşadığı sevinç. Bir mutlu sonu kafaya koyduğunun resmiydi. Ancak Antalyaspor maçını tıpkı bir ordinaryüs kavramı ile değiştiren adam da Şenol Güneş’tir.