Eskilerin atasözleri benim dilimi, sizin kulaklarınızı aşındırsa da söylemeden edemeyeceğim. Hepimizin iyilik konusunda canı biraz yanık, inkar etmeyelim. Hangi arkadaşımla bu konu açılsa, roman yazar durumunda sabahlıyoruz.
Kelimelerle savaşmanın yetersizliğine teslim olarak; konuma girmek istiyorum.
Çocukluğumun bitmeyen hikayelerinin bunca yıl sonra anılarımda, hala yer etmesine şaşarım..
O yıllarda da, nankörlük kasırga gibi gümbür gümbür kendini göstererek gelirdi fakat bu kadar sinsi değildi. Dünya felsefesinin değişmez kuralının kaçılmaz gerçeğine, kim karşı koyabildi ki... Annemin komşu teyzelerle kendi aralarında konuşmalarına şahit olduğumda duyardım, Zehra Teyzenin ne kadar dedikoducu olduğunu, Aysel ablanın kadir kıymet bilmediğini…
Anlardık, az çok kimin iyi kimin kötü olabileceğini de, bu denli yaraların açılacağı boyuta gelmediği için çok fazlada etkilenmezdik. Şimdi cinsiyetsiz iyilik ve kötülük kol kola geziyor da neyin ne olduğunu anlamış değiliz. Yine en azından kulak misafiri olduğumuz “Nasrettin Hoca” kara mizah hikayelerinin hicivlerinde saklı olan iyi ve kötü tasvirleri günümüzde korkusuzca ve gaddarca birbirine karışmış durumda olduğunu görüyoruz içimiz acıyarak.
Nazan ve Murat mutlu evlilik formatına ‘’cuk’’ oturan bir çift olarak yıllardır çevrelerinin gözbebeği olmanın hakkını tüm güzellikleriyle sürdürüyorlardı. Sevgi, saygı kelimesinin şimdiki zamanlarda kaybolmuş durumları, onların semtine hiç uğramamıştı. Aşkları mutsuz evliliklere kötü bir örnek teşkil etse de, kıskançlık dürtülerini uyandırdıkları için, kendi hikayelerini yaşamaya devam ediyorlardı bu sevgili çiftimiz.
Nazan, iş arkadaşı sevgili Edasının, aldatılma ile biten evliliğine duyarsız kalamadığı için, kadınca bir duyguyla sarıp sarıvermiş, sahiplenmenin ötesinde kendi hayatlarına dahil etmişti biricik arkadaşını.
Artık üçlü bir aile armonisi başlamıştı aralarında. Çiftimiz nereye gitse mağdur Eda aralarında boy gösteriyordu. . Sosyal etkinliklerde, arkadaş toplantılarında önce Eda’ya haber verilirdi. Genç kadını hayata bağlamanın ve acısını unutturmanın tüm yolları denenir olmuştu.. Bu aileye dahil olmanın dayanılmaz zevki içinde boşanmanın hiçbir depresif halleri kalmadığı gibi işin şımarma boyutuna hızlı geçiş durumları mevcuttu Edanın hayatında. Gel zaman git zaman genç çift bu olaydan sıkılmış fakat Nazan’ın arkadaşına olan zaafını gizlice zevk alarak kullanmaya başlayan genç kadın içinde tehlike çanları çoktan çalmaya başlamıştı. Eskilerin deyimiyle ‘’komşunu sev koru ona sahip çık’’ sözleri kulağa hoş gelse de; günümüz yaşamında insanın tadını kaçıran bir durum yaratıyordu ne yazık ki...
‘’Olmayınca olmuyor’’ düsturundan yola çıkan çift; arkadaşını incitmeyen en ince kelimeleri seçerek durumu anlatmaya çalışmışlar. Nazan; büyük bir sevgiyle sarılıp sarmaladığı arkadaşına karşı büyük vicdan sınavından geçerken; ağzından çıkan her kelimenin içsel savaş keyifsizliği yaratabileceği içinde ne yapacağını şaşırmıştı.
Malum konuşmalar "kem küm" diyeceğimiz yarım sözcüklerin ağızlarda yuvarlandığı kelimeler ve tuhaf bir çıkmazın içinde bir arkadaşlık bitivermiş.
Kısa süre içinde; Nazan’ın kocasından, kendisini kıskandığı haberini yayarak öfkesini dile getiren Edaya kimse inanmak istemese de; uzun süre, dillerden düşmeyen bir dedikoduya mahsur kalan çift; kalpleri yanmış misali, en yakınlarının ilişkilerine bile, hiçbir şekilde yorum yapmak istemiyorlar artık.. Yardım etmenin güzelliğini ‘’abartmadan yapma’’ konusunda derslerini almış durumdalar..
Evet! Döndük dolaştık geldik yine eski atasözlerimizin yeni versiyonun günümüze uyarlanmış şekline:"İyilik yap ama denize atma."
Yoksa yaptığın iyiliğinin ağırlığıyla kendi denizinde boğulursun… Mutlu haftalar.
İyiliğe gücün yetmezse, bari kötülük yapma. (anonim)