1936 Berlin Olimpiyatları, Nazi lideri Adolf Hitler için, ari ırkın üstünlüğünü kanıtlama fırsatıydı. Beyaz tenli, pembe yanaklı altın saçlı Alman sporcular madalyadan madalyaya koşacaktı. Hitler de stadyumda yerini aldı. Ancak o da ne! ABD’li siyahi atlet Jesse Owens 4 altın madalya kazanarak Hitler’e yanıt verdi. Kırılan her rekor sonrası gamalı bayraklarla süslü stat sessizliğe büründü.
Gözler ‘tahtında’ oturan Hitler’deydi. Hitler; Owens’ın elini bile sıkmadan sinirlenerek stadyumu terk etti. Müsabakalarda ‘renk’ meselesinin uluslararası çapta gündeme ilk gelişi hatırladığım kadarıyla buydu. Mesela kimse ABD’li atlet Tommie Smith ismini hatırlamaz. Ama herkes, o ve takım arkadaşı John Carlos’un 1968’de Mexico City’deki olimpiyatlarda şampiyonluk kürsüsüne çıkıp Amerikan milli marşı çalınırken, başları öne eğik, tek ellerinde siyah deri eldivenle yumruklarını havaya kaldırdığı sessiz protestoyu hatırlar. Onlar ‘Kara Panter’di. Ve ABD’de siyahilere karşı yapılan ayrımcılığı Olimpiyat kürsüsünden dünyaya haykırarak sembolleştiler.
Fransa’da Real Madrid’li iki efsane, biri Zidane diğeri Benzema, ikisi de maçlardan önce Fransız milli marşını söylemeyerek büyük skandala imza atmıştı. Cezayir asıllı bu futbolcular Fransız milli marşının ırkçı ifadeler taşıdığını düşünüyordu. Fransa’da iktidara yürüyen aşırı milliyetçi kadın lider Jean-Marie Le Pen, o dönem Benzema’nın kulübünden atılması, vatandaşlıktan çıkarılması tartışmasını ülke gündemine taşıdı.
Alman milli takımı Euro 2012’de İtalya’ya 2-1 yenilmesinin ardından (İki golü de Balotelli atmıştı) günlerce topa tutuldu. Alman siyasiler “Yenileceğimiz daha milli marşlar okunurken belliydi. Takımda kimse Alman marşını söylemedi” diyerek, takımdaki göçmen asıllı futbolcuları suçladı. Bild Gazetesi “Yeterince vatansever miyiz” diye başlık atıp futbolcuları hedef gösterdi.
Türk asıllı Mesut Özil de dahil göçmen futbolcuların Alman marşını söylememesi her yenilgide gündeme getirildi. ABD’de Başkan Trump döneminde de milli marş ülkeyi ikiye böldü. Polis şiddetine, beyaz ırkın üstünlüğüne ve siyahilere ayrımcılığı protesto için Amerikan Futbol Ligi’nde (NFL) başlayan milli marş protestosuna, NBA’li basketbolcular da katıldı.
Sporcular milli marş çalınırken eli kalbinde ayakta selam durmak yerine yere diz çökerek saygı duruşunda bulunuyordu (Katar’da İngiliz milli futbolcular buna devam ediyor). Başkan Trump “Vatan haini bunlar, hepsi kovulmalı” diye meseleye katılınca, kimi taraftarlar oyuncuları yuhalarken, kimileri alkışlarla ya da kendileri de diz çökerek destek verdi.
HAK ARAMA YERİ GİBİ
Gelelim Katar’daki Dünya Kupası’na. Kupa daha başlamadan yasaklarıyla, ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik yaptırımlarıyla (İçki, gazetecilere konuşma engeli, taraftara kılık kıyafet yasağı, eşcinsel hakları vs.) fazlaca ön plana çıktı. Tepki de gelmekte gecikmedi.
Mesela Alman milli takımı, maçtan önce sahada ağızlarını elleriyle kapatarak basına poz verdi. Çünkü FIFA, konuşma ve ifade özgürlüğünü kısıtlıyordu. Futbolcular, antrenmanlara, basın toplantılarına kollarında gökkuşağı renkli ‘ONE LOVE’ bantlarıyla çıktılar. Amaçları çok renkliliğe, farklı cinsel hayatlara saygı gösterilmesiydi. Ancak FIFA, sahada bunların takılmasını yasakladı.
İngiliz kaptanı Harry Kane onun yerine sahaya ‘Ayrımcılığa Hayır’ bandıyla çıktı. Birçok TV spikeri saha içi ve dışında kollarına ‘ONE LOVE’ yazılı pazubent takarak yayın yaptı. Aynı şekilde eski futbolcular, bakan ve siyasiler tribünde ya da kokteyllerde kollarında hep aynı pazubentle boy gösterdi. İran takımı ise ülkelerinde yaşananları ve molla rejiminin halka baskısını protesto etmek için milli marşlarını söylemeyerek, herkesi şoke etti.
Dev spor müsabakaları mesaj vermek için her zaman önemli bir adresti ama sosyal medyanın ve etkileşimin bu denli hızlandığı günümüzün artık ‘olmazsa olmazı’ oldu. Katar bize gösteriyor ki, bu tür turnuvalarda yapılan protestolar daha etkili oluyor. Hepimiz FIFA yönetiminin artık ne türden şaibeli işlere bulaştığını ne kadar rüşvet almış olabileceğine kadar biliyoruz.
Aynı şekilde Katar’daki insan hakları, mevcut yasaklar ve özellikle göçmenlere yönelik kölelik düzeninin farkındayız. İran’da yaşanan rejime karşı eylemleri ve polis şiddetini ise sağır sultan duydu. Geçmiş protestoların teması siyah-beyazdı. Şimdiyse gökkuşağı gibi.
Herkes bu tür organizasyonları hak aramak için biçilmiş bir kaftan olarak görüyor. Görünürlük garanti. Haksız da değiller.