NATO’ya girmek için Türkiye’den vize bekleyen Finlandiya, 5.5 milyon nüfuslu bir ülke. Bu 5 milyon kişi 300 milyar dolar gelir üretiyor. Türkiye 84 milyon nüfusu ile geçen yıl 800 milyar dolarlık üretim gerçekleştirdi.
Finlandiya vatandaşlarının yıllık ortalama geliri Almanya, Hollanda, Belçika’dan yüksek, 49 bin dolar. Emekli maaşları da 2 bin dolar seviyesinde… Enflasyon ise haziran ayı itibariyle son 38 yılın en yüksek değerine çıkmış, yıllık yüzde 7.8’i bulmuş. Buna rağmen 167 ülke arasında 2011 yılından beri her yıl dünyanın en refah 4’üncü ülkesi olarak öne çıkıyor. Güneşin ısıtmadığı, kayalık topraklara çapanın dahi işlemediği bu küçük buzullar ülkesi nasıl gelişti, merak ettim.
ENDÜSTRİ SİL BAŞTAN
2’nci Dünya Savaşı sonrası Finlandiya, bizzat kendi saldırıya uğramasına rağmen komşusu Sovyetler Birliği’ne savaş tazminatı ödemek zorunda kaldı. Bu tazminat, ağır makineler, gemiler ve trenler şeklindeydi. Ama gel gör ki, ağır sanayi bölgesini Sovyetlere kaybetmişti. Tazminatları ödemeye başlamak için, Finlandiya önce yeni endüstriyel zincirler inşa etmek zorunda kaldı.
Bu, pratikte herkesin 1.5 işi olduğu, yani günde 8 saat yerine 12 saat çalışması anlamına geliyordu. O dönem vatandaşlar üzerine ev yapıp evlenebilsin diye araziler neredeyse bedavaya verildi. Sosyal refah ödenen vergiler sayesinde gelişti. Finlandiya kapalı ekonomiydi. Haliyle yatırımları özel sektör değil devlet yaptı. Sanayi yatırımları bir bölgede toplanmak yerine ülkenin her köşesine dağıtıldı. Bu yeni endüstrilerin vasıflı eğitimli işgücüne ihtiyacı vardı, bu yüzden yeni üniversiteler kuruldu, okul sistemi sil baştan ele alındı.
Finlandiya Marshall yardımı almadı. Tüm savaş tazminatları ödendikten sonra, ülke muazzam kapasitesi ile dünyaya açıldı. 1970’lerde kâğıt fabrikaları kuruldu, kuzeyin ormanları dünyaya kâğıt üretti. Ve 1990’larda Nokia ile ülke ekonomisi, kâğıttan elektroniğe dönüştü. Türkiye nasıl tarım, turizm, hizmet sektöründe ileriyse Finlandiya da üretim sektöründe kuvvetli.
Finlerin yüzde 87’si üretimde çalışıyor. Şu an ülkedeki en büyük sanayi yüzde 22 ile elektronik sektörü, onu yüzde 21 ile makine, traktör, otomobil, metal ürünleri, yüzde 13 ile kâğıt sanayii izliyor. Finlandiya ayrıca gemi yapımında da dünyanın önde gelen ülkelerinden biri.
OKUL GÜNDE 4 SAAT
Finlandiya’nın eğitim sistemi de dünyanın en iyisi. Eğitim bedava. Çocuklar 7 yaşına kadar okula başlamak zorunda değil. İlk yıllarını daha fazla oyun oynayarak, keşfederek, sorgulayarak geçiriyor. Anaokullarına yazılmak velilerin isteğine bağlı.
Okulda dersler bizdeki gibi 7 saat değil, 4 saat sürüyor. Ağır müfredat, kalın kitaplar yok. 4 saatlik okullara 75 dakika teneffüs koyuyorlar ki, çocuklar toplum içinde vakit geçirsin, sosyalleşsin, spor yapsın. Öğrenciler sadece lise sonda, üniversiteye girerken hayatlarında bir kez sınava giriyor. Üniversiteler de parasız. Öğretmenlik çok prestijli bir meslek. Bütün öğretmenler, master mezunları arasından seçiliyor.
Finlandiya dünyada en az ev ödevi verilen ülke. Çocuklar haftada sadece 2 saat 45 dakikalarını ev ödevine ayırıyor. Türkiye’de bu rakam 4 saat 15 dakika, ABD’de 6 saat. 16 yaşından sonra okula gitmek mecburi değil ama öğrencilerin yüzde 90’ı devam ediyor. Kimse siyasete soyunmuyor çünkü siyaset, güç, itibar ve para kazanılacak mecra değil.
Siyasetçilerin hiçbir ayrıcalığı, koruması yok. Lüks arabaya binmeleri, şaşalı hayat sürmeleri ayıp kaçıyor ve istifaya zorlanıyor. Bisiklet kullanmak, halkla markette, otobüste, festivalde, barda, restoranda iç içe olmak gerçekçi ve makbul. Siyasete girmek angarya olduğundan, sadece idealistler politikaya atılıyor.
POPÜLERLİĞİ ARTTI
Şimdilerde Finlandiya Başbakanı Sanna Marin, gece hayatına, partilere düşkünlüğü ile ayıplanıyor. Dans ederken ya da eğlenirken çekilen videoları art arda sosyal medyaya dökülüyor.
Kabul edelim ki, politikacıların çılgınca ‘partilemesi’ dünyanın her yerinde eleştiri, hatta istifa nedenidir. Ancak Finlandiya’da işler biraz farklı. Hele ki başbakan 36 yaşında genç bir kadın olunca…
“Bir başbakanın işi ile özel hayatı ayrıdır bize ne!”, “Alt tarafı dans etmiş, nesi yanlış!” diyenler ülkede çoğunlukta. Marin’e destek giderek artıyor. Benim görüşüm de farklı değil. Hele ki, dünyanın en refah ülkesi, NATO’yu da arkasına almış, 21’inci yüzyıla yürüyorsa... Başbakanı dans etmesin de kim etsin!