Kıbrıs’ta ilginç şeyler oluyor. Akdeniz’in en büyük adalarından biri olması ve stratejik konumu nedeniyle Kıbrıs daima önemliydi. Tarihin farklı dönemlerinde de büyük güçler Ada’yı bu nedenle denetimleri altında tutmak istediler.
Kıbrıs şu anda uluslararası gelişmeler ışığında teknik, lojistik ve jeopolitik açıdan çok daha kritik bir noktada.
Enerji kaynaklarına yakınlığı, boru hatlarının kontrolü ve özellikle Suriye, Filistin, Lübnan ve İsrail’deki gelişmelerle birlikte düşünülünce Kıbrıs önümüzdeki sürecin en önemli etkinlik sahalarından biri olacak.
Gelişmeleri hatırlamakta fayda var:
Kıbrıs, hâlen Rumlar ve Türkler arasında fiilen ve hukuken bölünmüş durumda. Güneydeki kesim ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ adını kullanıyor ve uluslararası toplum tarafından resmen tanınıyor. Diğer kesim ise ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ (KKTC) ismini taşıyor. KKTC’yi Türkiye’den başka tanıyan olmadı.
İslam ülkeleri bile bu konuda adım atmadı. Kuzey Kıbrıs, sadece Türkiye’nin üyesi bulunduğu bazı platformlara gözlemci üye statüsüyle katılabiliyor.
BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan planına Rumların “Hayır” demesinden bu yana da siyasi diyalogda neredeyse hiçbir ilerleme sağlanamadı. Buna karşın Güney Kıbrıs Ada’nın tamamını temsil ediyormuşçasına Avrupa Birliği’ne tam üye yapıldı. AB bununla da yetinmeyip Türkiye ile sürdürdüğü tam üyelik müzakerelerini büyük oranda Kıbrıs şartına bağladı. Ada’da çözüm yolunda ilerleme sağlanamadığı için Ankara-Brüksel siyasi ilişkileri de olduğu yerde duruyor.
Son dönemde ise yeni ve Türk tarafı bakımından daha riskli gelişmeler yaşanıyor. Bu adımların bir kısmı AB diğeri ise ABD tarafından ateşlendi.
Amerika Birleşik Devletleri, donmuş hâldeki Kıbrıs sorunu nedeniyle Rumlarla askeri alanda işbirliği fikrini hayata geçirmek istemiyordu. Fakat bu son dönemde değişti. Washington Rumlara yönelik silah ihracatı kısıtlamasını kaldırdı. Hatta daha da ileri bir girişimle Rumlarla eğitim dahil stratejik savunma iş birliğini hayata geçirdi.
Rumlar bir süredir Kıbrıs adasının tamamını temsilen NATO’ya üye olmak istiyor, Türkiye ise bunu gündem konusu bile yapmıyordu.
ABD bir anlamda yeni girişimleriyle NATO üyesi olmasa bile Rum kesimiyle ileri derecede savunma birlikteliğine gitmiş olacak.
Rum ordusu, 2027 yılına kadar Amerika ile ortak tatbikatlara katılacak.
Bir diğer gelişme Birleşik Krallık ve Rumlar arasında yaşandı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan bir heyet Rum muhataplarıyla bir araya geldi ve iki taraf arasındaki stratejik diyalog mekanizmasının canlandırılmasına karar verildi. İngilizler görüşmelerde federatif çözüme bağlılıklarını teyit ettiler. Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Lefkoşa’ya giden ilk İngiliz başbakanı oldu. Starmer, burada Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ile görüştü.
Bunlar gerçekten ilginç gelişmeler. Zira İngilizler şimdiye kadar kategorik olarak Rum tezlerine yakın olmakla birlikte Ada’daki kırılgan dengeye hep dikkat etmişlerdi.
Suriye ve Irak’ta yaşanan ve Türkiye’nin güvenliğini yakından ilgilendiren gelişmeler Kıbrıs Adası’nı stratejik açıdan çok daha vazgeçilmez bir konuma getirdi.
Acaba Türk tarafı olup bitenleri nasıl yorumluyor? Bu konuda nasıl bir girişimde bulunulacak? Muhtemelen bazı soruların yanıtlarını Kıbrıs’a 24 Aralık tarihinde gitmeyi planlayan Hakan Fidan’ın ziyareti sonrasında alabileceğiz.