Başlıkta ifade etmeye çalıştığım konu refah düzeyi veya mali varlıkla ilişkili bir şey değil. Tamamen kültürel çeşitlilik ve zenginlikten söz ediyorum. İstanbul’un, kadim şehirler arasında farklı bir yeri var. Ancak Roma, Kudüs ve Venedik ile karşılaştırılabilir. Fakat bunların hepsinden daha büyük bir metropol olması İstanbul’a bambaşka bir boyut kazandırıyor. Şehre, tarihi ve kültürel kimliğini kazandıran merkezlerin başında da Beyoğlu geliyor. Kiliseler, sinagoglar, camiler, kütüphaneler, galeriler, diplomatik temsilcilikler ve sanat merkezlerinin sayısı, niteliği, renkli ve dinamik özelliklerine bakınca Beyoğlu’nun bu yönüyle Londra ve Paris’in bile önüne geçtiğini düşünüyorum.
Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız farklı inanç ve kültürleri kucaklayan bir yaklaşım içinde oldu. Bu tutumu da Beyoğlu’nun çok kültürlü yapısıyla güzel örtüştü. Beyoğlu Belediye Başkanı Yıldız, kısa süre önce CNN Türk’teki yayınıma konuk olduğunda kentsel dönüşüm çalışmalarıyla birlikte ilçedeki tarihi ve kültürel yapılarla ilgili koruma ve restorasyon programını anlatmıştı. Başkan Yıldız’a bahsettiği yerleri gidip ziyaret edeceğime söz vermiştim. Beyoğlu Belediyesi Etüt Proje Müdürü Yusuf Soyuer ile birlikte tarihi yerleri kapsayan uzun bir tur yaptık. Fransız Yetimhanesi, Terra Santa, Galata Kadılığı, Ceneviz Sarayı ve daha başka mekânlara gittim.
Terra Santa Manastırı: İstiklal Caddesi’nin bir alt sokağında yer alan müthiş bir yer. İstanbul’da İspanyol Katolik kültür varlığının önemli sembollerinden. Beyoğlu Belediyesi’nin çalışmasıyla çok güzel bir sosyal çalışma alanına dönüştürülmüş. Proje tamamlandığında şehrin sayılı mekânlarından biri olabilir.
Tarihi Esgher Sinagogu Binası: Hasköy’de, Rahmi M. Koç Müzesi’nin hemen yanında. Uzun yıllar önce zift deposu sonra da nargile cafe olarak kullanılmış. Özgün karakterini kaybetmiş. Beyoğlu Belediyesi, İstanbul’un tarihi ve kültürel kimliğinde bu kadar önemli bir konumda bulunan eski bir ibadethanenin yıkık döküp halden çıkarılması için kapsamlı bir restorasyon çalışması yürütülmüş. Şu anda gençlerin gelip çalışabildiği kütüphane olarak kullanılıyor. Türkiye Yahudi Cemaati ile birlikte yapılacak ortak bir çalışmayla gelecekte bir Yahudi Müzesi veya kültür merkezi olarak da kullanılabilir mi acaba diye düşündüm.
St. Joseph Fransız Yetimhanesi (Orphelinat): Bir adı da St. Eugene Sarayı olan yetimhane Firuzağa Mahallesi, Boğazkesen Caddesi’nde bulunuyor. Şaşırtıcı güzellikte iki ana yapıdan oluşuyor. Ortasında kocaman bir avlusu var. 1868 yılında Klasik Batı üslubuyla inşa edilmiş. 20. yüzyılda kartonpiyer atölyesi olarak kullanılmış. İçinde eski bir şapel de bulunuyor. Umarım Fransa devleti de binayı yeniden ihya etmeye hazır durumda bulunan Beyoğlu Belediyesi’ni destekleyecek bir yaklaşım içine girer. Fransızların da katkısıyla İstanbul müthiş bir sanat ve kültür merkezine kavuşur.
Beyoğlu Piyalepaşa Baruthanesi: Geçen yıl Millet Kütüphanesi’ne dönüştürülmüş. Gittiğimde çok sayıda öğrencinin içeride çalıştığını gördüm. İnternet var, çay/kahve ikramı yapılıyor. Yukarıda sözünü ettiğim restorasyon ve ihya çalışmalarının tamamlanmasıyla Beyoğlu’nun bir dünya kültür ve sanat merkezi kimliğinin pekişeceğine inanıyorum.