Hayalimde doğalgazın, akaryakıtın, suyun, elektriğin ve dahi pirincin zamlanmadığı bir ülke var. Asgari ücretin yüzde 1’i ile bir kilo pirinç alınmasa, kış girerken artan doların sıcağı doğalgaza yansımasa, BOTAŞ, TEDAŞ gibi kamu iktisadi kuruluşları borç içinde olmasa, kuraklık ve don tarımı vurmasa, bir de üst düzey kamu harcamaları bu kadar lüks olmasa, olur muydu acaba?
Küresel bir ekonomik yavaşlama dönemine girdiğimiz bu dönemde özellikle gıda, ısınma ve toplu taşıma zamları; herkesi zorluyor. Lüks bir ülke değiliz biz. Hiç olmadık. Öyle imiş gibi yapmamız, sonucu değiştirmeyecek.
Akıllı para politikaları ve ciddi ekonomik önlemler ile önümüzdeki küresel krizi atlatmamız gerekiyor. Dünya genelindeki ekonomik göstergeler daha zor günlerin kapıda olduğunun ıspatı.
Önlemler sadece vatandaşı değil, tüm kamu harcamalarını kapsamalı. Hem de ivedilikle.
VİTA TENEKESİNDE SARDUNYA
Türkiye’de 4 milyon gecekondu varmış. Büyük bölümü şimdiki kentsel dönüşüm bölgelerinin içinde kalan bu tek göz evlerin beyaz kirece boyalı kiremit duvarlarının üstünde; Vita tenekeleri dururdu... İçlerinde bazen bir kırmızı sardunya, bazen bir asma çeltiği... İşsizlik yüzünden köyünden göçmüş Anadolu insanının yeşile duyduğu sevgiyi allı güllü basma entarilerinde, yemenilerinde, bir de duvardaki o minik tenekede görürüz.
İşte o yemenilerin ucu, gözlerden damlayan yaşları sildi geçen hafta Yırca’da. Yırca; bir küçücük köy. Zeytin ağacı dışında tarım yapılacak arazisi yok. Yine de büyük şehirlere göçmek, 4 milyon gecekondudan biri olmak, Vita tenekesinde yeşil özlemini dindirmek zorunda kalmamışlar.
Çünkü, onların zeytin ağaçları var(dı). Nesiller boyu mahsulünü topladıkları, yiyip sattıkları, dalında bebe salladıkları 600 yıllık zeytinleri, Danıştay kararını bile beklemeyen bir hukuksuzlukla ‘yangından mal kaçırır’ gibi kesilene dek kendi zeytini ile kavrulan bir köy idi Yırca.
Artık; tazminat davaları ile uğraşan, kesilen güzelim zeytinlerinin yerine inançla, inatla yenilerini diken, torunları büyük şehirlere göç etmesin, yine zeytincilik ile geçinsin diye uğraşan bir avuç cesur köylünün evi olarak akıllara gelecek.
İnsan sevgisiyle meşhur bir arkadaşım “İlahi adalet varsa, bu katliamda parmağı olanın boğazına bir zeytin çekirdeği kaçıverir be İncim” dedi.
İçimizdeki üzüntü ve hüsran; en iyilerimizin bile demeyeceklerini dedirtiyorsa bir durmalı herkes...
Bir durmalı ve anımsamalı ki; bir ülkenin en büyük değer sistemi, kamu vicdânıdır. Ve kamu vicdanı, zeytinden yanadır.
NEW YORK İNSANLARI
Dünyanın pek az kentinde New York’taki kadar değişik dinden, dilden, renkten ve etnikkültürel kökenden insan yaşar... Yine dünyanın pek az kentinde bu kadar değişik insan kimliklerini koruyarak yaşar...
Belki de bu nedenledir ki New York, ziyaret edenlere hem tanıdık hem yabancı gelir. İnsan hikâyeleri her zaman ilginçtir. Hepimiz, bilmediğimiz hayatlara, olaylara, inanç ve düşünce sistemlerine ilgi duyarız. Aslında bu hepimiz için geçerli değil ama duysak iyi olur, çünkü başkalıkları öğrenmek, bizi de zenginleştirir. İşte bu fikirden yola çıkmış bir foto-blog var. Bence, dünya bloglarının en başarılısı, en ilginci. İsmi ‘Humans of New York’. Kurucusu, fikir sahibi ve fotoğrafçısı Brandon adlı bir genç. Georgia Eyalet Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu, çok yönlü bir delikanlı.
Son başkanlık seçimlerinde Barack Obama’yı desteklemiş ve kampanyasında çalışmış. Brandon, 2010’dan beri, New York sokaklarında tanımadığı insanların fotoğraflarını çekiyor, sorduğu soruların yanıtlarından derlediği kısa hikâyelerini, anılarını, pişmanlıklarını, düşüncelerini yazıyor. Ve sadece Facebook’ta blogunun 10 milyondan fazla takipçisi var! ‘New York’un İnsanları’ ve ‘Küçük İnsanlar’ isimli iki kitap yazan Brandon, pek çok üniversitede sohbet toplantılarına, panellere katılıyor.
Blogunu her gün ziyaret ediyorum. Her seferinde de ‘İstanbul için de bu çalışma yapılabilir’ diye düşünüyordum ki; yapılmış!
www.istanbulinsanlari.com adresinde, Brandon’ın yaptığına benzer bir çalışma var. ‘Benzer’ diyorum çünkü ‘Humans of New York’ hikâyelerinin çarpıcı kısalığı henüz yakalanamamış. Yine de güzel bir çalışma, sevdiğim bir blogun İstanbul adaptasyonu.
İki çalışmayı da takip etmenizi öneririm.