‘Heyecanı Yok’ şarkısı YouTube'da 150 milyon kez dinlendi. Altın Kelebek Ödülleri'nde En İyi Şarkı Ödülü’nü kaptı. Karşınızda Gazapizm yani Anıl Acar!
Fotoğraflar: Bahadırhan ERKOÇ
Gazapizm. Kendine koyduğun bu isim Colleen McCullough’un kitabı 'Gazap Kuşları’ndan geliyor. Onu okuduğunda kaç yaşındaydın?
14 yaşındaydım. 'Gazap Kuşu' kendini dikenlere saplıyor ve hayatı boyunca yalnızca o zaman muhteşem bir ses çıkarır. Dünyadaki her sesten daha güzel bir ses. Diken kalbini deldikçe ses güzelleşir. Kitapta der ki; en güzel şeyler, büyük acılar pahasına elde edilir ve bunu herkes bilir. Bu benim duygu durumuma uygun bir hikâye. Hep böyle biriydim. Okuduğum şiirlerde bile böyleydim. Orhan Veli Kanık’tan hiç haz etmedim mesela ama Ahmed Arif’i çok sevdim. Orhan Veli bana çok naif gelir; davasız, kavgasız... Ama sanat benim için kavgadır. Bir derdin yoksa sanat icra etmemek gerekir.
Gazap, öfke ve hiddet demek. Kendini insanlara ifade etmek için öfkeyi seçmişsin. Gazapizm’in içindeki öfkenin niteliği ne?
Öfke, isyanın temelidir. “Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim” der ya Ulrike Meinhof. Ben de öyleyim. Çocukluğumdan beri en derin ve temel duygum öfkeydi. Yaşadığım olaylara verdiğim reaksiyonlar hep çok yüksekti. Öfkeliydim.
Derdin neydi? Doğduğun ortamı anlatır mısın?
Elazığ’da doğdum, 88’de. Babam Kürt, annem Türk. Yoksul bir sülalenin orta halli çekirdek ailesiydik. Annem de babam da ilkokul öğretmeni. Memur bir aile yani… Tayin sebebiyle Elazığ’da doğmuştum, sonra yine tayin sebebiyle İzmir’de büyüdüm. Gazapizm’in sonundaki ‘izm’ İzmir’e atıftır zaten. Kendimi hiçbir yere ait hissedemeyerek büyüdüm. Bu arafta kalma durumunun sancılarını çok yaşadım. Ama zaman geçtikçe bundan memnun olmaya başladım. Böyle olmasa ben de memur olabilirdim.
BENDEN ÖFKEMİ ALIRSAN AZALIRIM
"Depresyon sebebiyle bir yıl hastanede tedavi gördüm"
Bunlar öfkeni anlamak için yeterli değil…
Mutlaka travmalarım vardır ama bunları öğrenmek istemiyorum. İçimi deşmiyorum. Beni böyle yapan neyse onu korumak istiyorum. İçimden öfkeyi çıkarmak istemiyorum çünkü benden onu çıkartırsan geriye ne kalır? Azalırım. Yaşadıklarımı yaşamasaydım bomboş bir adam olabilirdim. Hiç şarkı yapamayabilirdim.
'Majör Depresyon' diye bir albümün var. Hiç gerçek bir depresyon geçirdin mi?
Evet, 20 yaşındaydım. Bir yıl hastanede tedavi gördüm. Albüm de hastanede yazdığım şarkılardan çıktı. Orası hayatımın patlama noktasıydı. O kadar şiddetli olmasa da depresyon hali hayatımın her anında var.
İlaç kullanmıyor musun?
Antidepresanları bıraktım. Yatağa yapışmak, hissizleşmek, duygusuzlaşmak istemedim. Canım yansın daha iyi abi! O ilaçlar tedavi etmiyor. Yaşaman gerekeni erteliyor ama o acıyı yaşaman lazım. Çok zor ama çok da güzel. Yaşamak böyle bir şey. Zaten öleceğiz. Doğmadan önce hayat neyse öldükten sonra da öyle olacak. Bu süreci iz bırakarak tamamlayıp, öleceğim. Hepsi bu. Ben öldükten sonra da insanlar şarkılarımı tanısınlar, dinlesinler istiyorum.
Mutlu insanları sevmiyorsun, değil mi?
Mutlu insanlarla frekansım pek tutmuyor ama huzurlu insanları seviyorum. Koşulsuz mutlu davranan insanlar bana manik geliyor. Ciddi anlamda hasta olduklarını düşünüyorum. Aşırı mutlu olmamız gereken bir yerde yaşamıyoruz ve öyle bir hayat da yok. İnsanın bariz şekilde var oluş sıkıntısı vardır. Bunu herkes yaşar. Alakalı alakasız her koşulda mutlu olan insanları bu yüzden anlamıyorum.
Öğretmen bir anne babanın çocuklarının rap’çi olmasını istemeyeceğini tahmin edebiliriz. Seni kabul etmeleri zor oldu mu?
Pek kolay olmadı tabii. Babam için müzik Ahmet Kaya demekti. Küçükken odamda Ahmet Kaya ve 2pac posterleri yan yana asılıydı. Okulun kötü gittiği bir zaman babam hışımla odaya girip 2pac posterini yırttı.
Sen ne yaptın?
“O da oranın azınlığı, o azınlığın sesi baba. Bunu yapma…” dedim. Endişeleniyorlardı elbette. Daha garanti bir hayatım olmasını istiyorlardı. Rap müzik yapmak kumar gibi. Aç kalabilirdim. Ki çok yakın zamana kadar da öyleydi. Şimdi ailem de daha mutlu.
Beklemediğin şekilde bir anda ünlü oldun. İnsanlar kulüplerde ‘Bu hayatın heyecanı meyecanı yok’ diyerek dans etmeye başladılar. Bundan hoşlandın mı?
Çok hoşlanmadım. Yıllardır müzik yapıyordum, 15 yaşımdan beri. Kemik bir dinleyici kitlem de vardı. Balon şöhret olayı beni rahatsız ediyor. Alakalı alakasız bir sürü insana ulaştık. Her şey çok hızlı ilerlerdi ve herkesin haberdar olması bana biraz tehlikeli geldi. Zaten o balon şöhrete gelenler yakında ayıklanır. Beni anlayanlar kalır. Ama birden gelen o ün ve para ile baş etmek kolay değil.
Ama paranı paylaşıyorsun bildiğim kadarıyla…
Paylaşıyorum. Gelen reklam tekliflerini de bu şekilde kabul ediyorum. Ürünlerin gelirleri sokak çocuklarına gidiyor.
HER ŞEYE KARŞI OLMANIN HİÇBİR FAYDASI YOK
Buna rağmen senin kemik dinleyici kitlen senin reklamlarda yer almana, popülerleşmene, hatta Altın Kelebek almana bile kızgın…
Her şeye karşı olmanın hiçbir faydası yok. Onların tepkisi o reklam sayesinde ayakkabı giyebilen bir sokak çocuğundan daha önemli değil. Ben onların bencilliğiyle uğraşamam. Sokakta sorumlu hissettiğim bir sürü insan var. Onlar evlerinde ‘Sadece bana ait bir sanatçı dinliyorum’ hissini yaşayabilsinler diye yapabileceğim bir sürü şeyden vazgeçemem. Kimse kusura bakmasın.
Altın Kelebek’te ödül aldığın için seni eleştirenler oldu. “Rap’in ruhuna ihanet etti” gibi şeyler söylediler…
Altın Kelebek’e neden karşı oluyorlar, anlamıyorum. Halk oylaması değil mi ya o! Beni dinleyen insanların oy vermesiyle aldığım ödülü neden reddedeyim ki? O insanları neden reddedeyim?
ÖDÜLÜ KİMİN VERECEĞİNİ BİLMİYORDUM AYRICA DENİZ SEKİ'NİN NESİ VAR?
Ödülü Deniz Seki’den almana da çok söylendiler…
Kimden ödül alacağımı bilmiyordum. Ayrıca Deniz Seki’nin nesi var? Ödülümü bir popçudan almam benim kitlemi rahatsız etmemeli. Deniz Seki bana ödül vermiyor ki, insanlar tarafından bana verilen ödülün aracılığını yapıyor. Bence sempatik bir şekilde ödülü verdi. Şarkıyla dalga geçmedi ki sadece yorumladı. Ben kendime saygısızlık hissetmedim. Hissetseydim cevabını verirdim. Bir de cezaevinde yatmasına takılanlar var. Çok çirkin değil mi? Delikanlı gibi cezasını çekti. Tecavüzcüler sokakta geziyor. Deniz Seki’ye mi takıldılar?
ÜLKEMİ KUSURLARIYLA SEVİYORUM
Türkiye’ye karşı ne hissediyorsun?
Türkiye’yi bütün sorunlarıyla çok seviyorum. Kaçmak bana saçma geliyor. Yaşam koşullarım ve tedirginliklerim yüzünden ülkeyi bırakıp daha iyi yaşam koşulları için başka bir ülkenin samimiyetsizliğinde, kimsesizliğinde yaşayamam. Ben buranın kültürüyle büyüdüm. Buranın mizahıyla gülüp, şarkısıyla hüzünleniyorum. Ne kadar iyi İngilizce bilirsem bileyim başka bir ülkeye ait olamayacağım. Ülkemde mutluyum. Güzel abi! Ülkemi kusurlarıyla seviyorum. Hep beraber barışalım istiyorum. Bunu çözersek ülke efsane olur.
Ezhel’e yeniden dava açıldı. Yine hapse girme tehlikesi var. Bunlar seni korkutuyor mu? Şarkı yazarken otosansür yapmaya başladığını hissediyor musun?
Kendimi sansürlemeye başlarsam müziğime ve kendime olan saygımı kaybederim. Kendi yaptığım müziğe saygımı yitirirsem hayatta tutunacağım bir şey kalmaz. Müziğimin bedeli neyse öderim, benim için sorun değil. Yastığa kafamı koyduğumda huzurlu uyumak istiyorum. Huzursuzluk korkudan daha kötü.
İSTANBUL BENİ TEDİRGİN EDİYOR, İZMİR BENİM AİLEM
İzmir’de yaşıyorsun. İstanbul’a taşınmayı düşünüyor musun?
İstanbul beni tedirgin ediyor. Bu şehri sevmiyorum. İstanbul’da aşırı bir soğukluk, ürkeklik, korku, yorgunluk var. İstanbul’un öfkesi çirkin ve kaba. İzmir, insanların birbirine karşı saygılı olduğu, özgür bir şehir. Hangi ırktan, hangi inanıştan olursan ol, eğer iyi biriysen İzmir seni kabul eder. İzmir’in sokaklarının, semtlerinin, insanlarının hikâyelerini yıllardır şarkılarımda anlatıyorum. İzmirliler bu yüzden beni sahipleniyor; “Gururumuz” diyorlar bana. Bunu bana yürekten hissettiriyorlar. İzmir benim ailemdir.
Şarkılarından bir söz seçmeni istiyorum. Senin için önemli bir sözünü söyler misin?
"Elbet geçer, dayan oğlum…" Bu cümle 'Memleketsiz' isimli şarkımda geçiyor. Politik gibi görünüyor ama bahsettiğim şey tamamen içsel, ruhani bir memleketsizlik; insanın kendini hiçbir yere ait hissedemiyor olması. Şarkı sözlerimi yıllardır duvarlara yazıyorlar. Bir gün dişim çok ağrıyordu. Elimde rakı şişesi vardı, neredeyse ağzıma şişeyle vuracaktım, o kadar canım acıyordu. Ağrı içinde kıvranırken bir baktım önümdeki duvarda "Elbet geçer dayan oğlum" yazıyor, biri sözümü yazmış oraya… Birden kendime geldim. Herhalde psikolojik olarak ağrım hafifledi ve geçti.