Khontkar, Trap müziğin bu ülkedeki öncüsü. Kendi deyimiyle, “Yıllar oldu hâlâ bayrağı çakılı.” Seveni çok, sevmeyeni daha çok. Binlerce insanı konserlerinde birleştirdi, onlarca başkasıyla hapiste yattı. Hepsi, şarkıları sayesinde ve şarkıları yüzünden oldu. Çok küfür ediyor, çok doğrudan konuşuyor, toplum onun üzerinde baskı kuramasın diye bilinçli bir çaba harcıyor. Sadece ‘genel izleyici’ olsa yine iyi, Türkiye rap dünyasından da dışlanıyor. Renkli saçları, altın dişleri, yüzünün ortasında her zaman dürüst kalacağının mührü gibi duran ‘100’ dövmesinin getirdiği sorumlulukla davrandığı için… Çocukluğu yoksulluğun, gençliği belanın içinde geçti. İzmir’in çukurunda başlayan hayatını müzikle tümseğe çıkarttı, zirve konusunda da kararlı. ‘Sürtüğe Bak’ şarkısı nedeniyle çok eleştirilen, ‘Maryjane’ şarkısı yüzünden hapse giren Khontkar, şimdi Young Bego işbirliği ile yaptığı ‘RedKeyImmortalGang’ albümü ile bizimle ve söz kendisinde.
‘RedKeyImmortalGang’ nasıl doğdu?
Koronavirüs dolayısıyla sokağa çıkma yasağı başlamadan bir gün önce Bego’yu yanıma çağırdım. “Ne zamandır görüşemiyoruz, gel bende kal. Bir şekilde göndeririz seni evine” dedim. Fakat durum öyle olamadı. Bende dört gün kalması gerekti. İkinci gün akşama doğru sıkılmaya başladık.
Sıkıntı, üretime iyi gelir…
Evet. Ben yine ortaya bir fikir atarak dedim ki, “Gel albüm yapalım” (Gülüyor) Bizim prodüksiyon ekibi canavardır. Bana hali hazırda birçok beat göndermişlerdi. İçlerinden benim beat’lerimin de olduğu 10 tanesini seçip freestyle kaydettik. Bunlardan altısını şarkı haline getirdik.
Albümü ortaya çıkarmak ne kadar sürdü?
Toplamda yazma-kaydetme, yanlışım yoksa 30 saat falan sürdü. Sonrasında Can Paşa’yla mix mastering süreci ayrı tabii.
Young Bego ile çalışmak nasıldı?
Biz Bego’yla spontane muhabbet halindeyken geçen esprilerimizi hep şarkıya falan çeviririz. Kaydederiz etmeyiz orası ayrı. Bego’yla birlikte stüdyoda olmak çok keyifli. Acayip komik bir adam. Kendimin ne kadar komik olduğunu söylemiyorum. (Gülüyor)
Senin için öne çıkan şarkı var mı?
Albümde benim favori şarkım ‘Mezuniyet’. Bego’yu çok beğeniyorum o şarkıda. Kendimi en çok beğendiğim şarkı ise ‘Kime Bu Show’. Ama her şarkı ayrı ayrı kendi modunda işler. Real Trappin’…
Yüzümdeki dövme karşımdakine dürüst olması gerektiğini söylüyor
Yüzünün ortasındaki ‘100’ dövmesine gelelim. Bu ‘100’ karşındakine senin hakkında ne diyor?
Bu, ‘keep it real’ yani ‘rol yapma, kendin ol’ kalıbından türedi. ‘Keep it 100’ şeklinde de ifade edildiği için böyle bir dövme yaptırdım. Benim hakkımda çok şey demiyor ama karşımdakinin dürüst ve içten olması gerektiğini vurguluyor.
1991 İzmir doğumlusun. Nasıl bir ortama doğdun?
Ballıkuyu’da doğup Gürçeşme’de büyüdüm. Kalabalık bir ailem var. Babamlar, sağ kalanlar olarak yedi kardeş. Annem öz/üvey karışık dört kardeş. Ailemin iki tarafı da kendince karışık hayat yapılarına sahip. Baba tarafından 32-33, anne tarafından belki 10 kuzenim vardır, emin değilim…
Tek oda bir evde doğdum
Nasıl tanışmışlar?
Gürçeşme’de. Annem yeni boşanmış o dönem. Babam da askerden yeni dönmüş. Bir şekilde denk gelmişler ve evlenmişler. O zamanlar hiçbir şeyleri olmadığı için babaannemde kalıyorlarmış. Sonra amcamlarla beraber Ballıkuyu’da tek oda evde yaşarlarken ben doğmuşum. Biz üç kardeşiz. Anne tarafından bir abim, baba tarafından bir erkek kardeşim var.
Baban nasıl biri?
Babam, sokaklarda büyümüş biri. Kodları olan, sokağın çok yüzünü görmüş ve üstüne çok kez ceza yatmış bir insan olarak sert bir yapıya sahip. Yine de yufka yüreklidir. O daha bir yaşındayken dedem vefat etmiş; amcamlar da ona pek babalık etmemiş. Gençliğinde ayakkabıcılık yapmış sonra taksi şoförlüğüne geçmiş. O da benim gibi Gürçeşme’de büyümüş. Sokakların pisliğini görüp kendini soyutlamak için tekvandoya başlamış. Bir sokak kavgasında birini fena dövene kadar da bayağı başarıya imza atmış. İlkokul terk ama tuttuğunu koparır.
Ya annen?
Annem sevecen, özgür ruhlu biri. Anneannemler Almanya’ya ilk göç edenlerden… Annem burada ablasıyla yalnız kalmış, yine Gürçeşme’de anneannesiyle büyümüş. Küçük yaşta çalışmaya başlamış. Tekstil sektöründe ayakçı olarak başlayıp daha sonra büyük firmalarda çalışmış. Annemin bir ses sanatçısı geçmişi, babamın da bir breakdance geçmişi vardır, bunu da ayrıca belirteyim.
Sokağın diğer yüzüyle ilkokulda tanıştım
Gürçeşme, hayatında önemli bir yere sahip anladığım kadarıyla. Orası nasıl bir yer?
Bizim orası çıkmaz sokaktı. Yukarı mahalle, aşağı mahalle kavramları vardı. Babam, bildiklerinden ötürü beni mahalle sınırları dışına pek çıkarmazdı. Ama ben hem bisiklet hem paten hem kaykay, ne bulursam tepesine binerdim. O zamanlar Gürçeşme’de, Çukur’u saymazsak Maraş’lılar, Laz’lar, Afyon’lular ve Malatyalı’lar vardı. Hâlâ da bölge bölge ayrılmış şekilde yaşadıklarını söyleyebilirim. Bizim o çıkmaz sokakta enteresan bir şekilde çok farklı yerlerden insanlardan oluşan bir grup mahalle sakini vardı. Kültür seviyesi biraz daha yüksek, genç, çocuklu ailelerden oluşuyordu. Geceleri mahalle halkı sokağa dökülür, annem şarkılar söyler, rakı içilir, sabahlara kadar sohbet edilirdi. Biz de o sırada saklambaç, futbol falan oynardık.
Şu ana kadar ‘fakir ama huzurlu’ bir hayat gibi görünüyor…
Sokağın diğer yüzüyle tanışmam ilkokula başlamamla oldu. O izole mahalleden çıktım ve üç sokak yukarıdaki okula gittim. Oraya semtin her kesiminden çocuklar geliyordu. Daha yetişkin gençler de okulun bahçesini mesken tutmuştu. Okulda dağ dediğimiz minik bir tepe vardı. Her yerinde iğneler, sigaralar, zıvanalar, porno dergiler, bulvar gazeteleri bulabilirdiniz. Biraz farklı olmam okulda birçok kavgaya karışmama sebep oldu ama hepsinden alnımın akıyla çıktım.
Bela hep beni buldu bu hayatta
Kavgacı biri misin?
Kavgacı değilim ama bela hep beni buldu bu hayatta. Okuldaki o kavgalar saygınlık kazanmama sebep oldu. Zamanla kendi içime döndüm, müziğe odaklandım ve başka biri oldum.
Ekonomik olarak zorlu bir çocukluk yaşamışsın…
Ekmeğe margarin sürüp şeker atmak favorimdi. Bir de suya şeker atar içerdim. Aslında annem yapardı bunları. Babam, daha ben bebekken ‘namuslu’ bir hayat sürmek istediği için yaşadığı zorluktan dolayı intihara teşebbüs etmiş. Çok şükür hâlâ aramızda. Sonrasında da zaten krizler falan… İkisi de çalışsa da ancak günü kurtarıyorduk. Her ay elektrik kesilirdi. Su saatinin söküldüğü bile oldu. Kiralar ödenemezdi falan... Lisede Buca’ya yürüyerek gider gelirdim. Ben “Para yok” dediğimde, insanlar yedi sülalemde para olmadığını bilirdi haha.
Olayların yüzde 80'i Son Durak'ta geçti
Bir suç mahallinde büyüdüğünü söyleyebiliriz…
İleri dönem Gürçeşme hayatımda yaşadığım bölgeye ‘Son Durak’ denirdi. ‘Kime Ne’ videosundaki köşe, benim akranlarımın da, ondan önceki dönemlerin de hep takıldığı nokta olmuştur. Yüz metre ileride karakol olmasına rağmen yaşananların yüzde 80’i orada yaşandı. Kardeş kardeşi orada öldürdü, kuzen kuzeni orada doğradı. Uyuşturucu krizi geçirenler de, torbacılar da oraya uğrardı.
Tüm bu farklı kesimlerden insanla bir arada büyümek, onları anlamak seni nasıl eğitti?
Kimsenin bu insanlara ‘sadece bunları yapıyorlardı’ gözüyle bakmasını istemem. Hayata tutunmaya çalışanların mahallesi buralar… Bir şekilde her şehirde olan, kümeleşmeye itilen insanların toprakları. Sekiz yaşında çocukların köşe kolladığı, tanımadık birini görünce gasp ettiği yerler…
Benim 'öteki'm yok ama beni ötekileştiren çok
Bu hayat, ‘suç’ kavramına bakışını nasıl şekillendirdi?
Suç kavramı babamdan dolayı hep kötü bir şey olarak vurgulandı bana. “Sokak it uğursuz dolu” cümlesi her gün en az iki kere ağzından çıkardı. Ama ailemizde de, çevremizde de ‘suçlu’ damgası yemiş ama gerçekten sağlam insanlar mevcut. Hayat siyah beyaz değil. “Dünya düzeni” diyelim, noktalayalım en iyisi. Yoksa konuşacağım…
‘Öteki’lerle yetişmek, hepimizin eşit ve aynı özde olduğu konusunda insanı otomatik olarak eğitiyor mu? Yoksa senin de dışladıkların var mı?
Benim ‘öteki’m olduğuna inanmıyorum ama çok fazla ötekileştirildiğim için savunma mekanizmalarım var. Birileri beni ötekileştirince ben de onları belirli kalıplara sokuyorum. Sanırım tamamen etki-tepki meselesi bendeki. Bugüne kadar kimseyi ne insan olarak, ne de tercihleri dolayısıyla yargıladım. Ben Güzel Sanatlar mezunuyum. Kara cahil biri bile o tip bir ortamda, birçok konuda kendini eğitebilir. Kaldı ki burada benden bahsediyoruz. Hehe…
Peki, kendi dilinde bu farkındalığı ne kadar uygulayabiliyorsun? Sonuçta aşırı argo kullanıyorsun ve bu ister istemez seksist bir dil anlamına geliyor.
Her ne kadar dünya çapında duyar seviyesi artık çok daha farklı noktalara gelmiş olsa da yine de dile yerleşmiş bazı kalıplar var. Kendi dilimizden örnek verecek olursam, farkındalık sahibi olanlar bile ‘karı gibi’ diyebilir bazen.
Dememeyi öğrenmeli.
Ama bu, kültüre yer etmiş durumda. Başka bazı küfürler de aynı şekilde. Örnek verirdim ama gazetedeyiz galiba haha. ‘Öküz gibi’ demek de bazı başkalarını gücendirebilir. Ama ben bunların, tabiri caizse ‘ayık’ olmadan eleştirildiğini düşünüyorum. Bence değerlendireceksek onu kullanan kişinin ne anlamda kullandığına kadar değerlendirmeliyiz geldiğimiz noktada. Çünkü yine tabiri caizse eski köye yeni adet getiriyoruz.
‘Sürtüğe Bak’ ağır bir aşk şarkısı
Daha ilerlemeden gelelim ‘Sürtüğe Bak’ şarkına… Bu şarkıyı 7 Mart’ta yayınladın ve 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü. Sözleri dolayısıyla büyük tepki çekti…
Öncelikle o şarkı 8 Mart’ta çıkmış gibi lanse edildi. Sosyal medyada bir takım grupların üzerimde hep oynadığı oyunlar… Ha ben yer miyim? Yemem. Onlara ‘Hip-hop&Gender’, ‘müzikte anlam’ içerikli makaleleri okumalarını tavsiye ederim. Madem bizim söylediklerimizin değeri yok gözlerinde, profesyonelleri okusunlar.
Peki, nedir hikayesi?
Şarkı, 14 Şubat’ta alter-egomun yani ben olmayan hayali bir karakterimin dünyasını ele alan bir projeyle yayınlandı. İnsanı bunu anlatmak zorunda bırakıyorlar ya… (Gülüyor) Videonun da aynı gün çıkması planlanıyordu fakat aksaklıklar oldu ve 7 Mart’ta yayınlandı. Bu bir aşk şarkısı.
Nasıl aşk?
Orada iki kadın var. Spesifik özellikler taşıyan iki kişi. Yoldan geçen herhangi bir kadın değil yani. Videoda da kadınlardan biri, sevgilisinin yanındayken beni düşlüyor, bir diğeri de onun düşünde bile Flash’ın düşledigi kadın. Yani bu ağır bir aşk şarkısı, ağır platonik bir durum. Sonrasında gelen Cinderella şarkısı, zaten diğer kadınla olan ilişkisine değiniyor.
Kadın, hayatta da cinsellikte de erkeğe eşittir
Bu şarkıda ‘politically incorrect’ bir durum görmüyorsun yani…
Senin dediğin anlamda sorunlu olduğunu düşünmüyorum. Cidden, bir aşk şarkısından başka bir şey görmüyorum ben burada. Ha bunları kadına hakaret, tüm topluma küfür olarak algılamak isteyen varsa buyursun algılasın.
Kadınlara bakış açın nedir?
Kadın, hayatta da cinsellikte de erkeğe eşittir. Bana saldıranlar önce gidip toplumun kadın üzerinde oluşturduğu baskı hakkında düşünsünler. Şarkılarımda kadının arzuları da var. Bunlar, kadına hakaret mi? Hakaret olduğunu düşünenler kadını cinsel olarak, arzularından vazgeçmiş yapay bir şey gibi görenlerdir… Bu, bu kadar basit. Ben kadını aşağı falan görmüyorum, erkeği nasıl görüyorsam onu da öyle görüyorum. Sadece kadın-erkek değil, kim olursa olsun her insan eşittir.
Ferdi Tayfur'a 'Ya Benimsin Ya Toprağın' şarkısını soruyor musunuz?
Peki, eşin ‘Sürtüğe Bak’ şarkısını dinleyince ne tepki verdi?
Mesela gidip Ferdi Tayfur’a sormuşlar mı, “Ya benimsin ya toprağın şarkısına eşiniz ne tepki verdi? Sizden ayrılırsa onu öldürmekle mi tehdit ediyorsunuz?” diye. Boşverin bunları, müziği dinleyin. Ben rapçilere bu tip sorular sorulmasından hoşlanmıyorum.
Sence sanatın bir sınırı var mı?
Sanat sana bir dünya resmeder, içinde ekstrem şeyler de olabilir. Beğenirsin, beğenmezsin sana kalmış. Herkes her şeyi üstüne alınmasa süper bir dünyada yaşarız. Ben sanatta herhangi bir kural göremiyorum. Kaç milyar insan var, alıcısı elbette vardır.
Evli ve çocuklu olmak hip-hop'a ters değil
Evlisin ve bir kızın var…
Evet, 2010’da Bornova’da tanıştık. Eşim punk kültüründen gelmedir. Benden daha kuralsızdır. Evlenmeyebilirdik de, bu bizim için önemli değildi ama bir çılgınlık yaptık.
Hip-hop yaşam tarzıyla bu ‘evli, çocuklu’ hayat ters düşmüyor mu?
Ters düştüğü tek nokta bile yok. Hip-hop ailedir ve aile kavramını ciddiye alır. Neden böyle bir algı var, hiç fikrim yok. Ne yalan söyleyeyim Türkiye’de hip-hop adına bilinen yanlışlar hep önceki nesillerin ürünü. Herkese saygım var ama bu konuda bazılarını affedemiyorum.
Baba olmaya nasıl karar verdin?
Biraz finansal durumlarla alakalıydı. Yoksa çok önce olurdum. Büyümesini izlemek çok keyifli. Beni daha kaygılı biri yaptı. Onun için savaşmayı asla bırakmam!
Kızın Mila senin şarkılarını, ya da büyüdüğünde senin muadilin olacak birinin şarkılarını -18’ken dinlesin ister misin?
Biz neler neler dinleyerek büyüdük! Sen de öyle değil misin? Dinlediğin müzik seni kötü mü etkiledi? Ya da etkiledi mi? Bir insan doğru yönlendirildiği zaman hangi yaşta olursa olsun birçok şeyi kavrayabilir. Kaldı ki bir film +18 olmasına rağmen, orada -18 oyuncular görebiliyoruz değil mi? Bu çocukların bizim çocuklarımızdan ne farkı var? Onlar çok mu gelişmişler? Onlar uzaylı mı? Sanatın yaşı yoktur bence.
‘Gençleri kötü etkileme’ mevzusuna nasıl bakıyorsun?
Ben kendimi motivasyon aracı olarak görüyorum. Birçok insan günah keçisi olarak görmeyi tercih ediyor. Herkes benden ne almak isterse onu alır. Benim yapabileceğim bir şey yok. Üretmeye ve sokakların sesi olmaya devam edeceğim.
Çok şükür herkesin karnı tok artık
Dünyadaki çoğu rapçi gibi sen de fakir bir çocukluk geçirmişsin. Şimdi ne kadar zenginsin?
Çok zengin değilim. Ama ben birçok rapçi gibi tek başıma da değilim. Bir ailem, bu yola birlikte baş koyduğum ekibim, dostlarım, kardeşlerim var. RedKeys Music adında bir plak şirketim var. RedKeyGang Apparel adında bir giyim markamız var. Aldıklarımı, olabildiğince topluma geri ödemeye çalışıyorum. Burs verdiğimiz öğrenci arkadaşlarımız var. Elimizden geldiğince bağışlarda bulunuyoruz. Şarkılarımda da dediğim gibi, çok şükür herkesin karnı tok artık. Önemli olan da bu.
Görgüsüzsem ne olmuş?
Neden altın dişlerin var? Özellikle siyah rapçilerde bu tip bir gösteriş merakı vardır…
Bu, sadece siyahi halkın değil, Amerikan kültürünün temelinde yatar: Sıfırdan yükselmek. Yine kendimden bir sözle açıklayayım: “Görgüsüzsem ne olmuş lan görmedik bir y**rak” Haha. Ben kendiyle barışık bir insanım ve farklılığı severim. Altın diş sevgim kendi mahalle kültürümden geliyor. Ha bu demek değil ki siyahi kültürden gelmiyor; onlardan da geliyor. Türkiye rapçileri gibi “Bunları biz bulduk” diyecek değilim. Dişlerim çürümüştü, ben de ikisini altın yaptırdım. N’apsaydım kompozit mi yaptırsaydım. Hehe.
Kendine ‘modern thug’ yani modern eşkıya diyorsun. Bu ne demek?
Şu ana kadar anlattıklarımı, gördüklerimi, düşüncelerimi düşün. Hem sokakları görmüş, hem kendini eğitmiş biriyim. Bu da beni ‘modern thug’ yapıyor.
Hayatı komik buluyorum
Video röportajlarını izledim. Her soruya cevap verdikten sonra gülüyorsun. O gülüş senin hakkında ne diyor?
Kendimce espri yaptığımı hehe. Ben genelde gülerim. Hayatı komik buluyorum. Bazen de röportajda sorular dandik oluyor. Araştırmadan iş yapanları sevmiyorum. Onun da beni güldürdüğü olmuştur.
Müzik teknolojileri mezunusun. Üniversite mezunu olmak rap dünyasında sık karşılaşmadığımız bir durum…
Ben kendi işini kendi yapmayı seven biriyim. Hep öyleydim. Çocukken de evdeki her şeyi tamir ederdim. İnsanda para olmayınca saç kesmeyi bile öğreniyor. Elektronik ve bilgisayarla aram hep iyi oldu. Müzikle de çok iyi olunca her şeyi kendim yapmak istedim. Akademik olarak da bir şeyler katmak istedim. Bir de yıllarca Türkiye’deki rapçilere hiç gözüyle bakıldı. Bu da ekstra motivasyonum olmuştur.
Yurt dışında müzik yapmak istiyorum ama yurt dışına çıkış yasağım var
‘Maryjane’ ve diğer bazı şarkıların sebebiyle 35 gün hapis yattın.
O dönem sana ne kazandırdı?
Okumam gereken kitapları okumam ve iyi rapler yazmam dışında bir şey kazandırmadı, iki de güzel dostluk… O zaman için aldıkları da büyüktü tabii. Hâlâ da almaya devam ediyor. Yüksek mahkemeyi bekliyorum bir yıldır. Yurt dışı yasağım devam ediyor. Ailemden uzak kalabileceğim düşüncesi beni yoruyor. Biraz günah keçisi olduk…
Yurt dışında müzik yapmaya nasıl bakıyorsun?
Müthiş bakıyorum. Çıkabilirsek!?!
Fotoğraflar: Hamdi ATAY