Işınsu KestelliEkonomide olumlu sinyaller

HABERİ PAYLAŞ

Ekonomide olumlu sinyaller

Hiç kimse 2024’ün ekonomik açıdan kolay bir yıl olduğunu söyleyemez ama 2025’in, geçmişte çekilen sıkıntıların yavaş da olsa mükafatının alınmaya başlanacağı yıl olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ekonomide yıllar süren bir makro istikrarsızlık döneminin ardından geçen yıl girdiğimiz rasyonelleşme yolunda epey mesafe kat ettik gibi görünüyor. Temmuzdan bu yana ekonomik program olumlu sonuçlar veriyor. Para politikası sayesinde enflasyon düşme eğiliminde. Ekonomimizin tansiyonu olan cari açık hızla daralıyor. Yıllık cari açığın 10 milyar doların altına inmiş olması, enflasyon ve kur açısından umut verici. Cari açık daralırken döviz rezervleri artıyor. Kredi notumuz ve ülke risk primimizdeki iyileşme son dönemlerde iyice belirginleşti.

Haberin Devamı

Ama her şey güllük gülistanlık değil elbette. Enflasyon hâlâ çok yüksek. Sürdürülebilir büyüme için elzem olan doğrudan sermaye yatırımları hâlâ çok düşük. Toatal verimlilik artışını sağlayamıyoruz. Dezenflasyon sürecinin hane halkı üzerindeki etkisi dayanılması güç boyuta ulaştı. Asgari ücrete yapılan yüzde 30’luk zam esenliğe giden yolculuğun çok da kolay geçmeyeceğini gösteriyor.

Bu nedenle; enflasyonla mücadeleye kamunun da ikna edici bir tasarruf inisiyatifiyle katkı vermesi, para politikasıyla doğru yönde atılmış adımların yapısal reformlarla desteklenmesi ve kayıt dışı ekonominin ortadan kaldırılması çok önemli.

Bu noktada iki konuya özel vurgu yapmak gerekiyor.

İlki, bizim için hayati önem taşıyan ihracat alanında bir numaralı pazarımız olan Avrupa Birliği ile ilgili. Eski Avrupa Birliği Merkez Bankası Başkanı ve eski İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin çok konuşulan son raporunda, Avrupa Birliği’nin dünya ekonomisindeki payının son 30 yılda yüzde 26’dan yüzde 17’ye gerilediğini görüyoruz. Tam üyeliği ulusal strateji yaptığımız en büyük ticari ortağımız Avrupa Birliği’nin durumunu iyi analiz edip 2025 ve sonrası için çok boyutlu bir değerlendirme yapmamızın şart olduğunu düşünüyorum.

İkinci konumuz, Türkiye’nin üretim gücündeki aşınma. Son dönemde tarım ve sanayi üretimindeki büyümenin ülkedeki toplam büyümenin altında seyretmesi, üretim kaslarımızın zayıfladığına işaret ediyor. Ekonomi yönetiminin, üretim kaslarımızı güçlü tutmak için önlem alması çok önemli bir ihtiyaç. Çünkü Türkiye’nin dijital ve yeşil dönüşüm yolculuğunda üretim kapasitesini doğru kullanmaya çok ihtiyacı var.

Haberin Devamı

Ve son olarak hiç unutmayalım ki ülkemizin küresel sistemdeki siyasi ve ekonomik gücünü demokrasimizin niteliği ve hukuk devletinin sağlamlığı belirleyecektir.

TARIMIN GÜCÜ

Yıl sonunda 10 milyar doların altına inmesi beklenen cari açık konusunda tarımın pozitif etkisi yadsınamaz.

2024’ün ilk 10 ayında tarımsal ürün ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6 artarak 26.9 milyar dolara yükselirken, ithalatımız ise yüzde 12 azalarak 19.8 milyar dolara geriledi.

İzmir’de ise 10 aylık süreçte ihracatımız yüzde 7 artarak 3.6 milyar dolar olurken, ithalatımız yüzde 1 artış ile 2.2 milyar dolara çıktı.

Şehir olarak ülkemiz tarımsal ürünler ihracatından aldığımız pay ise yüzde 13.5 ile son üç yılın en yüksek seviyesinde gerçekleşti.

Haberin Devamı

Tarımsal ürünler ihracatının ithalatı karşılama oranı ise ülke genelinde yüzde 136, İzmir’de ise yüzde 167 oldu.

Hem ihracatımızı artırmak hem de tarımsal dış ticaretteki net gelir kazancımızı yükseltmek için açığımız bulunan ürünlerdeki üretimimizi artırmak zorundayız. Tarım alanlarında artışın sınırlı kalacağını düşünürsek, verimliliğin yükseltilmesine mecbur olduğumuzu söyleyebilirim.

İzmir olarak liman şehri olmamız ve verimli Ege Bölgesi topraklarında üretilen ürünler için çıkış kapısı olmamız nedeniyle tarihsel olarak var olan mukayeseli üstünlüğümüzü daha fazla kullanmalıyız.

Özellikle yatırımları devam eden tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgelerinin devreye girmesi ile ihracatımızda bir sıçrama yaşayabileceğimizi düşünüyorum.

İzmir Tarım ve Teknoloji merkezimizin kalite standartlarının yukarı taşınmasında; tasarruf, verimlilik ve sürdürülebilirlik performanslarımızın yükselmesinde etkin rol oynayacağını inanıyorum.

DİNMEYEN BİR ACI

Ülke olarak yaşadığımız sıkıntılar veya sorunlar zamanla düzeliyor ama bir sorun var ki alınan tüm önlemlere, yapılan farkındalık çalışmalarına, sivil toplum örgütlerin emeklerine rağmen ne düzeliyor ne de düzeleceğine dair bir umut ışığı beliriyor.

Neden mi söz ediyorum?

Tabii ki kadın cinayetlerinden.

Sadece basında çıkan haberlerden ulaşılan sayıya göre bu yılın ilk 11 ayında 411 kadın erkekler tarafından öldürüldü.

207 kadının ölümü ise erkekler tarafından öldürüldükleri düşünülmekle birlikte yeterli kanıta ulaşılamadığı için şüpheli olarak kayda geçti.

Bu her gün iki kadının öldürüldüğü anlamına geliyor.

Ülke olarak bu vahşete bir son vermeye mecburuz.

Öncelikle bugüne kadar yapılanların yetersiz kaldığını kabul etmek durumundayız. Mutlaka yeni adımlar atmalıyız.

Kadına yönelik şiddet alanında farkındalık yaratmak, gelecek nesilleri eğitmek amacıyla bu konunun eğitimin ilk ayağından itibaren müfredatta yer almasını sağlamalıyız.

Ceza indirimi, iyi hal indirimi, genel af gibi uygulamalardan uzak durmalıyız.

Kırsal bölgelerde, muhtarlardan imamlara halka ulaşan her kim varsa önce onları bilinçlendirmeli, onlar vasıtasıyla daha geniş kitlelere konuyla ilgili mesajları iletmeliyiz.

Bu topyekûn bir mücadele.

Her bireyi bu mücadelenin parçası yapmadan bu vahşete dur diyemeyiz.

YILIN DİZİLERİ

Dijital platformların sayısının artmasıyla birlikte farklı ülkelerden, farklı dillerden dizi yağmuru altında yaşıyoruz. Seçenekler çok, seçmek zor. Ancak bunu bizim yerimize yapan ciddi kurumlar var çok şükür.

BBC, her sene yaptığı gibi

bu yıl da “Yılın En İyi Dizileri”

listesini açıkladı. BBC’nin seçtiği en iyi 20 dizi listesine internetten kısa bir araştırmayla ulaşabilirsiniz. Ben, müsaadenizle,

o 20 dizi içinde yer alan benim ilk 5’imi paylaşmak istiyorum sizlerle...

İlki, “Say Nothing...” Kurgu drama türündeki dizi, 1970’lerin Kuzey İrlanda’             sında, en yüksek rütbeli IRA üyelerinin zihinlerine girerek terör ve cinayeti

politik birer araç olarak nasıl  meşrulaştırdıklarını gösteriyor.

İkincisi, “The Diplomat...”

Zekice  kaleme alınmış hem cesur

hem komik senaryosuyla dikkati

çeken bu dizinin ikinci sezonu, küresel

siyaseti kişisel dramalarla harmanlayarak izleyicileri ekrana bağlıyor.

Üçüncüsü, “Shogun...” 17. yüzyıl Japonya’sını konu alan, destansı görseller ve siyasi manevralarla ilgili bu tarihi drama yıl boyunca alınmadık ödül bırakmadı neredeyse. Japon kültürünün katı köklerini merak edenlere öneririm.

Dördüncüsü, “Baby Reindeer...” Richard Gaad’ın otobiyografik gerilim hikâyesi, yılın en çok konuşulan ve rahatsız edici hitlerinden biriydi. Bir insanın, bir başka insana hayatı nasıl dar edebileceğini izlerken adeta kanınız çekiliyor.

Beşincisi ise pek tarzım olmamakla beraber, MI5 tarafından reddedilen bir grup ajanın casusluk serüvenlerini anlatan hem komik hem de eğlenceli bir dizi: “Slow Horses...” Bulup izleyin, pişman olmazsınız.

MUTLU YILLAR

Söz geçer, yazı kalır derler... Yıllar da öyle... Günler, haftalar, aylar, yıllar geçip gidiyor.

Ama yaşananlar, acısıyla tatlısıyla hatıralarımızda kalıyor.

2025’in mutlu anlar biriktireceğiniz, sevdiklerinizle daha çok zaman  geçirip daha neşeli kahkahalar  atacağınız bir yıl olmasını diliyorum.

Sağlık, sevgi, huzur, mutluluk ve bereket 2025’te hep sizlerle olsun.

 

Sıradaki haber yükleniyor...
holder