Birbirleriyle iki kez evlenip boşanan Burcu Kıratlı- Sinan Akçıl ikilisi bu ilişki hakkında nedense konuşmaya devam ediyor. Sinan Akçıl, “Burcu aşırı kıskançtı” deyince, konunun muhatabı hemen cevap vermiş. Diyor ki; “Biraz abartıldığını düşünüyorum çünkü kıskançlık tek taraflı olacak bir şey değil. Karşı taraf seni ne kadar kıskanıyorsa sen de o kadar kıskanıyorsundur.
Zaten bir ilişkide kıskançlık yoksa o ilişki de yok demektir...” Yok öyle değil... Bir ilişkide kıskançlık yoksa o ilişki güven üzerine kurulmuş, huzurlu, sevgi bağının çok güçlü olduğu bir ilişkidir. Herkesin aradığı da budur. Kıskançlık, evliliğin de ilişkinin de tümörüdür. Önce sinsice yayılır. Sen sanırsın ki, sevdiği için kıskanıyor, sen de aynı şekilde sevdiğin için kıskanıyorsun. Kısıtlamalar falan hoşuna gider. Bunu normalleştirmeye çalışırsın, “Beni gözünden bile sakınıyor” falan dersin. Sonra bir bakarsın ki, tümör hissettirmeden ilişkinin tamamını kaplamış. Artık geri dönüş de yok. Kıskançlığı sevgi sanıp verdiğin tavizlerin hepsi senin kişiliğini, ruhunu ele geçirmiş. Kavgalar, psikolojik şiddet ve bazen fiziksel şiddet de adeta hayatının normali olmuş. Burcu Kıratlı devam etmiş; “Bu kıskançlık üçüncü kişilerle alakalı değil, hiçbir zaman öyle özgüvensiz ilişkilerin içinde olmadım” demiş. Aslında kıskançlığın ‘özgüvensizlik’ olduğunu itiraf etmiş. Tam da söylediği gibi, kişi ne kadar özgüvensizse o kadar kıskançtır. Zaten kıskançlığın ortaya çıkışı başkalarının varlığı nedeniyledir. Yani koca dünyada sadece Sinan Akçıl ile Burcu Kıratlı olsaydı aralarında kıskançlık diye bir şey var olacak mıydı? Tabii ki hayır. Her ikisi de göz önünde, hayranları olan kişiler. Başkaları tarafından beğenilmeleri, arzu edilmeleri çok normal. Ancak bunun sınırını iyi belirleyememişler demek ki. Davranışları şüphe doğurmuş, şüphe de abartılı kıskançlığı...” Şüphe, ilişkilerin karanlık tarafıdır. Bir kez o tarafa geçtin mi artık yapabileceklerinin sınırı yoktur. Sevgilinin, eşinin her hareketi gözüne batar, her sözünde bir anlam ararsın. Kendini aldatılmaya karşı ruhen koruma dürtüsüyle hareket edersin ama bunları dışa hep negatif şekilde yansıtırsın. Bitmek bilmeyen sorular cevapsız kalır, sonunda kıskançlık tümörü ilişkiyi öldürür. Şüphenin doğduğu ilişkide de bu son kaçınılmazdır. Mezardan çıkarıp tekrar canlandırmaya çalışsan bile olmaz. Kıskançlığı sevginin ölçütü olarak kabul etmeyin. Hiçbir zaman...
YAP BİR ÇILGINLIK
3-0 yenildiğimiz Portekiz maçından sonra yerin dibine sokulan, asılsız iddialarla moralleri bozulan Milli Takımımız önceki akşam tam da tüm Türkiye’nin beklediği sonucu aldı, Çekya’yı 2-1 yenip adını 16 yıl sonra son 16 turuna yazdırdı. Fanatik gazetesinin yorum da içeren başlığı çok hoşuma gitti. “EURO 2008 ruhumuz yine kendini gösterdi, Çılgın Türkler geri döndü” başlığıyla çıktı Fanatik. Maçta ölüp ölüp dirildiğimizi, son ana kadar her an gol yiyecekmiş gibi beklediğimizi bir kenara koyuyorum. Montella, geniş kadrodaki 3 santrfordan nihayet birisini, Cenk Tosun’u sahaya sürmeyi akıl etti de Cenk’in attığı golle 86 milyonun yüreğine su serpildi. İşte o golü tekrar tekrar izlemenizi öneririm. Cenk Tosun’un, top ayağındayken ve çevresinde 4 takım arkadaşı varken pas vermeyip ‘çılgın bir özgüvenle’ topu kaleye gönderdiği ana iyi bakın. Bize gereken tam da bu çılgınlık. Bunun da teknikle, taktikle falan en küçük bir ilgisi yok. 2008 ruhu da buydu zaten. Bu turnuvada birkaç adım daha ilerleyeceksek yine böyle çılgınlıklar yapmamız gerek. Ben bizim takımın bunu yapacağından hiç kuşku duymuyorum. Onlar yapar çılgınlığı biz de burada sevinçten çıldırırız.